|
G20 masasında hangi harita taslağı olacak?
Öyle görünüyor ki, Antalya'daki
G20 Zirvesi tam anlamıyla bir Suriye zirvesine
dönüşecek. Küresel
güç hesaplaşmasının en ölümcül alanı
na dönüşen Suriye, yakın bölge ülkeleri için olağanüstü
tehditler
oluştururken, merkez güçler için küresel güç hesaplaşmasının
şov alanına
döndü.

ABD ve Avrupa'ya karşı Rusya-İran-Çin gibi Asya güçleri
arasındaki hesaplaşma Antalya zirvesine nasıl yansıyacak? Suriye'nin geleceği ne olacak?
Örgütler
üzerinden yürütülen mücadele Suriye sınırlarını aşıp
bölgeselleşecek
mi yoksa Irak'ta olduğu gibi yine sınırlara hapsedilecek mi?

Kartlar yeniden karılıyor
. Artık bu bölgede
her hareket bir harita çalışmasıdır
.

Her örgüt, bu harita taslaklarına göre mobilize ediliyor. PKK böyle bir misyondur.
PYD
böyle bir rolle hareket eder.
IŞİD
tam anlamıyla böyle bir projedir. Devletler savaşının, güç hesaplaşmasının
tetikçileri
bu örgütlerdir.


PYD-PKK-IŞİD ve siyasi körlük

Örgütlerin
yerel gerekçeleri
üzerine kurgulanmış bu siyasi hesapları bilmeyen ülkelerin, özellikle de bölge ülkelerinin
kendi coğrafyalarında bile geleceği sorunludur
, gelecekleri sorunludur. Bölgede örgütlerin devletler yerine
ikame
edilmesi boşuna değildir. Zamanla bu ikame işi daha da bölgeselleşecek
ulusal sınırları
aşacak ve gerçek anlamda
harita taslakları
masanın üstüne konulacaktır.

İşte bugün Suriye üzerinden tam anlamıyla bir
bölgesel planlama savaşı
yaşanmaktadır. Türkiye açısından
PKK
ne ise PYD de odur.
PKK ile mücadele edip
PYD'yi IŞİD'le mücadele aracı görmek tam bir siyasi körlüktür
. Hatta Türkiye'nin geleceğini vuracak en ağır darbelerden biridir.

Uçuşa yasak bölge
, mülteciler için güvenli “
sığınma bölgesi
", “
Kuzey Suriye Koridoru
" projesi Türkiye açısından tek dosyadır. PKK ile Kuzey Irak'a uzanan mücadele yürütülürken PYD ihmal edilirse, Kuzey Suriye koridorunun oluşmasına müsaade edilirse
tarihin en büyük siyasi körlük örneklerinden biri
gerçekleşecektir.


Üç yıl bunun savaşı verildi

Son üç yıldır
içeride verilen mücadele ile, Türkiye'yi diz çöktürmeye dönük çokuluslu mücadele ile bölgedeki jeopolitik müdahale arasında hiçbir fark yoktur
. Aslında hepsi bir büyük projenin parçalarıdır ve Türkiye'yi hedef almaktadır.

İşte bu yüzden
1 Kasım bir vatan savunmasıydı
ve alınan sonuç bir
meydan okumadır
. İçerideki “
iç işgalciler
" zayıflatılmıştır. Ama bunun hemen yakın bölgedeki ortaklarına müdahale edilemezse, “
iç işgal girişimi
" kaldığı yerden devam edecektir.

G20 üzerine yapılacak tartışma da bu hesaplaşmanın küresel ölçekte oluşuna ilişkin tartışmadır.

2006'dan bu yana “
küresel ekonomik krizin siyasal krizlere, sosyal patlamalara, jeopolitik sarsıntılara neden olacağı
" inancını paylaşıyorum. G20 aslında
küresel sistemin
iflasına yönelik geçici bir çözümdür.
Birleşmiş Milletler
'in formel özelliği dışında
anlamsızlaşması
üzerine, merkezi belirleyen güçler,
yakın çevredekileri
de aralarına alıp yeni bir yapı oluşturdu. Adı
G20 olsa da aslında merkez yine merkez, yeni gelenler ise ikinci sınıf komşular
oldu.


Kendilerini koruyup bizi mahvettiler

Yeni ortaklar onlar için yaşanan
travmanın siyasi ve sosyal sonuçlarını kendi ülkeleri dışına çıkarma, iç savaşları, etnik çatışmaları, sosyal patlamaları kendi coğrafyalarının çok ötesine taşıma
kanallarıydı. Avrupa ve ABD'deki sosyal huzursuzluklar bu şekilde ertelendi.

Ancak Ortadoğu'da yeni çatışmalar üretildi,
Arap Baharı
gibi toplumsal dalgalanmalar bizim coğrafyada denendi ve
kitlesel reaksiyonun tansiyonu
hesaplandı. Bu yönüyle Arap Baharı, Batı ülkelerinin ya da merkez ekonomilerin toplumsal kriz senaryoları için bir deneme oldu.

Aslında 2009'dan bu yana bütün G20 zirveleri dünya ekonomisinden çok
küresel güç haritasının ne kadar kırılgan ve bu yöndeki rekabetin ne kadar sert olduğunu
göstermekten başka bir işe yaramadı.
Yeni ekonomik başkentler ve yeni siyasal bloklar
arasındaki çatışma dışında söz konusu zirvelerden hiçbir somut sonuç çıkmadı. Her zirve biraz daha ayrışma görüntüsü verdi.

Antalya'daki zirve de
Atlantik ile Asyalı güçler arasındaki derin çatlağın
daha da genişlediğine dair güçlü işaretler verecek. Atlantik merkezli küresel sistem arayışına karşı olanlar, krizden yeni bir dünya haritası çıkarma, Atlantik'in tartışmasız hakimiyet tezlerini boşa çıkarma derdinde. Bu da çatışmanın yaygınlığını ve şiddetini gözler önüne serecek bir ölçüdür.


Faturayı paylaşma projesi

Biz her ne kadar yakın çevremizdeki çatışmalara, örgütler savaşına, etnik kavgalara, ülkeleri bölme senaryolarına odaklansak da,
savaş çok daha derin, çok daha ölümcül
. Ekonomik çatışma yeryüzünün bir çok bölgesinde yeni
bloklaşmalara
neden oluyor, bu ekonomik çevreler hızla siyasal bloklara dönüşüyor.


G7'nin G20'ye dönüşmesi Batı'nın ekonomik krizin faturasını paylaşma projesiydi
. Ancak bu dönüşüm
yükselen ekonomilere
yaradı, kendileri için bir çözüm üretemedi.
Türkiye gibi yıldız ülkeler
çıktı ortaya. Aslında çözüm apaçık ortada, zihinlerindeydi: Küresel
iktidarı paylaşmamakta
ısrar ettikleri müddetçe jeopolitik hesaplaşmanın önüne geçme ihtimalleri asla olmayacaktır.


Coğrafyamızda yüz yıl savaşları başladı

Yukarıdaki cümlelerden bazılarını,
Avustralya'daki G20 zirvesi sırasında
yazmıştım. Değişen bir şey yok. Yakın çevremizde yaşanan, bizi de vuran
kimlik eksenli çatışmaların
, iç savaşların aslında
küresel hesaplaşmanın birer alt başlığı
olduğunu, kaynak ve pazar savaşlarının, bunun yol açtığı siyasal güç hesaplaşmalarının yansıması olduğunu idrak etmeliyiz.
Etnik ve mezhep kimlikli bütün çatışmaların beslendiği kaynak burasıdır.
Ve bu hesaplaşmanın en sert ve acımasız hali Ortadoğu'da yaşanmaktadır.

Kitlelerin demokrasi ve özgürlük isteği ile merkez ekonomilerin kaynak ve pazar arayışları arasında müthiş bir çatışma var
. Kitlelerin kaynaklarına sahip olmasının önüne geçmek için özgürlük söylemleri boğulurken,
otoriter rejimlere destek hastalığı
devam ettiriliyor,
yeni vesayet rejimleri ihdas ediliyor
.

Şükür,
en sert mücadelenin geçtiği Türkiye'de bunu başaramadılar
. Yerli duruş, söylem cezalandırılıyor. Bu yönde gayret eden, yeni siyasi söylem geliştirmeye çalışan ülkelere, devletlere savaş açılıyor. O ülkelerde
toplumlar çözülüyor
, bütün farklılıklar çatışma alanlarına dönüştürülüyor.


Birbirine omuz atanlar kulübü

G20 birbirine omuz atanlar kulübüdür
. Ama yine de küresel meselelerin ele alınabildiği yegane platformdur. Artık BM'nin böyle bir misyonu da gücü de bulunmamaktadır.

Türkiye, ev sahibi ülke olarak, zirveyi Suriye zirvesine dönüştürmeye çalışacak. İkili görüşmelere de büyük oranda bu konu damgasını vuracak. Üç yıldır Türkiye'ye servis edilen “
iç işgal girişimleri"nin mimarları da o masada olacak
.

1 Kasım seçimleriyle elini rahatlatan, müthiş bir
yükseliş dönemine
adım atmaya hazırlanan Türkiye, içeride yakaladığı rahatlama ile yakın bölgesinde çok daha düzenleyici bir etki oluşturabilecek. Ankara'nın artık
içeriden çok daha fazla, önceki dönemlerden çok daha fazla bölgeye ve dünyaya yöneleceğini
söylemeye gerek bile yok.


Büyük oyuncu geri dönüyor!

Öyleyse ilk dosya Suriye olsa da bu dosyanın içinde
en acil konu
,
Kuzey Koridoru'na müdahaledir
. PKK ile mücadele hangi kararlılıkla yürütülüyorsa
PYD ile de
aynı kararlı mücadele şarttır. İçeriden ve dışarıdan
Türkiye'nin gözünün kör edilmesine
karşı ciddi bir toplumsal duyarlılık dalgası oluşturmak gerekir.

G20'nin bizim coğrafyamız için hayırlı bir niyeti de eylemi de hiçbir zaman olmayacaktır. Ancak
merkez güçler arasındaki çatışma ve kamplaşma bizlere çok geniş hareket alanı kazandırmaktadır
. Marifet, siyasi deha bu alanları doldurabilmektir. Türkiye'nin çabası da bu yöndedir.

Bir önceki yazıda, “
Büyük oyuncu geri dönüyor
" derken anlatmak istediğim buydu. Artık
hiçbir şekilde içeriye hapsedilemeyecek bir Türkiye
olacaktır. Bunun belki de ilk örneğini güneyimizdeki hareketlilikten göreceğiz.
#G20 zirvesi
#Suriye zirvesi
#Ortadoğu
8 yıl önce
G20 masasında hangi harita taslağı olacak?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle