|
Muhalif kardeş, hayranı olduğu yönetmenin setteki iktidarına da karşı mısın?

Siyasi iktidarın sağda, kültürel iktidarın solda olduğu söylenir, geçilir. Biz geçmeyelim, duralım, üstünde düşünelim.

Bu kültürel iktidarın bir film setindeki karşılığını masaya yatırırsak, sol ve sağ arasındaki farkın ortadan kalktığı gerçek dünyaya adım atarız.

Yerimiz dar olduğu için, istisnaları başımızla selamlayarak, genellemelerle ilerleyelim.

Yönetmen de setin imamıdır, hikmetinden sual olunmaz, sorgulanmaz, herkes ona uymak zorundadır. Camide imam neyse, sette yönetmen de odur, herkes çıtını çıkarmadan onun dediğini yapar.

Film seti de mabet gibi sessiz olmalıdır.

Hocaefendi minberden eserken, yönetmen -üstünde adı yazan- koltuğundan gürler. Kapitalizmin veya geleneğin gayriinsanî hallerini göstermeye çalışan sanat filmlerinin setinde de katı bir hiyerarşi vardır, herkesin yeri kalın çizgilerle çizilmiştir.

Fabrikada patronların masası nasıl ayrıysa ve yemek ayağına geliyorsa, solcu yönetmenin de yemeği masasına gelir. İşçi kardeşleri güneşin altında, tabldot kuyruğunda ter dökmeye devam ederler.

Film setinin de bir geleneği, yazılı olmayan kuralları vardır. Töre cinayetlerini ekrana getiren film setlerinin de katı ''töre''si vardır:

Herkes yönetmenin masasına oturamaz.

Herkes onun arabasına binemez.

Herkes onun yanında konuşamaz.

''Kimse''nin buna hakkı yoktur.

Ancak o lütfederse müstesna.

Hollywood yönetmenlerinin film setinde tanrıymış gibi davranmalarını, sağcı yönetmenlerin kendilerini "tanrının gölgesi" gibi görmelerini ve kayıtsız şartsız itaat beklemelerini anlayabiliriz. Neticede onlar "patron"…

Fakat her vesileyle iktidar eleştirisi yapan, kahir ekseriyeti solcu olan, sanat eseri üretmek için uğraşan yönetmenlerin, setteki iktidarlarını nasıl anlayabiliriz, anlamalıyız?

İşin kısa sürede bitmesini, masrafların artmamasını isteyen, sermayeyi temsil eden ''yapımcı''ların haklı gerekçeleri vardır.

"Eğer her kafadan ses çıkarsa, iş bitmez" diyenler olacaktır.

"Yönetmen setin patronudur, bu onun işi, onun eseri" diyenler olacaktır.

O zaman şöyle soralım: bu nasıl bir evrensel dünya görüşüdür ki, her yerde herkes için istediğiniz evrensel değerler, film setinizde geçerli değil?

Film setindeki geleneği değiştiremeyen bir dünya görüşü, dünyayı nasıl değiştirebilir?

Yıllardır olduğu gibi, sahne sanatlarının, kitle iletişim araçlarının gücüyle insanları etkileyebilir, tartışmalar yaratabilir, ama değiştiremez, dönüştüremez.

Türkiye''de neyi, niçin ve nasıl yaptığını bilen, gerçekten köklü bir felsefi kültürümüz olsaydı, bunun etkilerini her yerde, pek tabii ki film setlerinde de görürdük.

Film setlerindeki iktidarı ve töreyi sorgulayamayan ve değiştiremeyen insanlar, ülkedeki iktidarı ve töreyi eleştiren filmler yaparak, vicdanlarını rahatlatabilirler.

Film setlerinde bir zihniyet değişimi olaydı, bu, çekilen filmlerde de görülür, tuhaf sahneler ekrana gelmezdi. Mesela, yönetmenliğini Uğur Yücel''in yaptığı ''Ejder Kapanı''ndaki o sahne…

Hollywood''u hafife almanın bedeli hafif olmuyor.

Bir Hollywood starı olan Denzel Washington, bilmediğini sorar öğrenir, "Malcolm X" filminde kıbleye doğru dönerek, bir müslüman gibi kusursuz dua eder. Fakat "Ejder Kapanı" filminde, Uğur Yücel kıbleyi bile bilmeyen bir "Çerkez" karakterini canlandırma başarısını (!) gösterir.

Yönetmenimiz bilmediğini bilmez, bilene de sormaz. Filmin son sahnesinde, sırtı kıbleye, yüzü caminin kapısına doğru oturarak dua etmeye çalışır!

Bir zanda bulunsak, yanlışlanır mıyız? İnşallah yanlışlanırız. Filmin setinde, sigortasız, yevmiyeyle çalışan bir gariban işçi bile bu vahim hatayı yapmazdı, kıbleyi bilirdi.

Konuşma hakkı olsaydı, muhtemelen, pardon der, kıbleyi yönetmene gösterirdi.

12 yıl önce
Muhalif kardeş, hayranı olduğu yönetmenin setteki iktidarına da karşı mısın?
Kader ağlarını örüyor
Kalkışmayı canı pahasına başarısız kılan kahraman şehitlerimize
Fikri bağımsızlık yolunda bir üniversite: İbn Haldun
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”