|
Bize düşen vazife

Bir insanın varlığına tahammül edememek kusur değil, suçtur. Hele de o insan size hiçbir fenalıkta bulunmamışsa. Sadece işini yapmaya ve ayakta kalmaya çalışıyorsa.



Bugün biz ana muhalefet partisinin durumunu işte böyle görüyoruz.

Milletle pek bir ilgisi kalmamış halk partisi.

Merkezin uzağına savrulmuş ve marjinal grupların sesi ve temsilcisi olmuş bir yapı. Sürekli hata arayan, en küçük bir yanlışı bile krize dönüştürmeyi başarabilen zihniyet.



Milletin defalarca anlattığı ve fakat halk partisinin ısrarla anlamadığı şudur: Artık ülkemizde iklim değişmiştir.

Hayır, siyasi atmosfer veya yelpaze değil; iklim. İnsanımızın iradesi ve isteğiyle olmuştur bu. İthal edilmemiştir. Dış müdahaleyle olmamıştır. Milletin aslını hatırlayıp özüne dönmesidir yaşanan. Bu hakikati sindiremeyenler için yapacak fazla bir şey yok. Hırsları ve hasetleriyle beraber geçip gidecekler.



Halk partisinin mecliste sergilediği tutum, 'çirkinlik nedir' sorusunun cevaplarından birine dönüşmüştür. Bazı vekillerin halleri, ancak utanma duygusunu kaybeden kimselerde görülür. Hepimiz için geçerli olan:

Utanma duygusunu kaybedenler, millete ve memlekete ne kazandırabilir?


***



Şimdi şu oluyor: Farklılığa zerre tahammülü olmayanlar, onlarca yıl boyunca tek tip vatandaş 'yaratmaya' çalışanlar, hayat tarzına müdahaleden şikâyet ediyorlar. Garip ama gerçek.



Rahmetli Menderes'in akıbetiyle siyasileri tehdit edenler, demokrasinin erdemlerinden bahsediyorlar. Acı ve ayıp.


Savaşta olduğumuz bir rejimi destek ziyaretine gidenler, aynı zamanda vatanın birliğinden ve bütünlüğünden dem vurabiliyorlar. Bunu yorumsuz olarak geçiyoruz.



Kendilerini her daim ayrıcalıklı, alacaklı ve haklı gören bir zümreden söz ediyoruz.

Milletin hayatını ve kararlarını ipotek altına almaya çalışan bir topluluktan. Başarılı olamayan, buna karşılık her başarının altında olumsuzluk arayan bir gruptan.



İktidar partisi ve seçilmiş cumhurbaşkanı bir ihtiyacı gündeme getiriyor: Başkanlık sistemi. Destekleriz veya karşı oluruz. Beğenir yahut beğenmeyiz. Yüksek bir perdeden konuşup da “kan dökülmeden getiremezsiniz” demek iç savaş tehdidi anlama gelir.

Biz bu sesi ve öfkeyi tanıyoruz. Babalarımız biliyor. Dedelerimiz unutmuyor.
Bu da başka bir imtihanımız. Diğerleri gibi geçecek inşallah.


***



İkinci Dünya Savaşı'nın ülkemize yansımasını büyüklerimizin anlattıklarından biliyordum. Sonra Murat Metinsoy'un İkinci Dünya Savaşı'nda Türkiye isimli eserini okudum. (Homer Kitapevi, 2007.) Kitapta yazılanlar ile büyüklerimizin anlattıkları birbirini tutuyordu. Gündelik yaşam inanılmaz etkilenmiş, ciddi kıtlık yaşanmıştı. Bu durum sosyal yapıyı da olumsuz yönde etkilenmişti. Yokluk nedeniyle bazı kötü huylar ortaya çıkmıştı. Savaş zamanıdır ve bundan dolayı şu parti yahut bu lider suçlanamaz. Kabul.



Pul ve para koleksiyonu merakım bana yeni bilgiler kazandırdı. Böyle bir kıtlıkta dahi İnönü resimli pullarımız en lüks şekilde ve hiçbir masraftan kaçınılmadan İsviçre, Avusturya ve İngiltere'de bastırılıyordu. Üstelik ülkemizin bunları yapacak imkânı varken. Paraların hikâyesi daha da ilginç. Üzerinde İnönü'nün olduğu kâğıt banknotlarımızın basım işi birinci kalite olarak İngiltere, Almanya ve Amerika'ya sipariş ediliyordu.

Milletin dertleri, sıkıntıları ne kadar ilgilendiriyordu onları? Artık şüphelerim var.

Mecliste sol yumruğunu havaya kaldırarak halkçılık yapan bayan vekilin rezidans koleksiyoncusu çıkması gibi.



***



Kendilerini 'kurucu irade' olarak tanımlıyorlar. Millî Mücadele yıllarında böyle bir parti mi vardı? Öyle bir konuşuyorlar ki, sanki sadece bu partinin mensupları cepheye koştu. Diğerleri hep kaçtı. İstiklâl Harbi'nin onlarca kahraman komutanı niye bu dünyadan kırgın ve kızgın ayrılmıştır? Bakınız:

Milletin emeğini zimmete geçirmek.


Sonra neler yaşandı? “Vatan sevgisi imandandır” inancına sahip olanlar, irtica başlığı altında hedef gösterildi. Hâlâ devam ediyor bu zihin yapısı. Fırsat meselesi yalnızca. Allah vermesin.



Burada yazımızın girişine gönderme yapalım: Milletin büyük bir kısmına, yani ana gövdeye tahammül edemiyorlar. Yapmaları gereken, 'millette neden karşılığımız kalmadı' sorusu eşliğinde düşünmeleridir. Gelin görün ki suçlamak daha kolay.



Yirmi yıl kadar önce bir büyüğümüz bana bu nasihati etmişti:

“Sen alçak gönüllü oldukça bazıları alçaklaşabilir. Bunu sakın unutma.”

Siz yapıcı olmaya çalıştıkça, karşınızdakinin daha fazla yıkıcı olması gibi. Bunu açabilir ve farklı yerlere taşıyabiliriz. Fakat gerek yok. Sadece söyleneni söylemekle yetinelim:

Bize düşen iyi niyet ve bol gayrettir.

#Millî Mücadele
#Halk partis
7 yıl önce
Bize düşen vazife
Travma tarihimize bir kara gün daha
Kürdistan İşçi Partisinin (PKK) Kürt-işçi katliamı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı