|
Kayıplarımız

Dergimizin yeni sayısında Orhan Okay Hocamızla ilgili bir yazı yayınlayacaktık. Genç bir arkadaşın emek mahsulü çalışmasını. Küçüklerin büyüklere bakışını daha çok önemsiyorum. Bunu kıymetli buluyorum. Çünkü eserler ve emekler bu gençler üzerinden ilerleyecek. Yeni nesillerde karşılık bulamayan edebiyatçıların yarına kalma, vefatından sonra da sözünü sürdürme imkânı ne kadardır?



Cuma sabahı Mustafa Ruhi Şirin Hocamız üzgün bir sesle aradı. Orhan Okay Hocamız kırk dakika önce vefat etmiş. Yazdıklarıyla neslimize tesir eden bir insandı. Silik Fotoğraflar isimli eserini üçüncü kez okumak üzere kütüphanemden yeni çıkarmıştım. Masamın üstünde duruyordu. Bu yazı vesilesiyle tekrar okundu.



Mustafa Ruhi Şirin Hocamıza, yeni sayımızda Orhan Okay Hocamızla ilgili güzel bir yazının olacağını söyleyip ekledim: 'Keşke hocamız yazıyı görseydi.' Üç kelimeden ibaret ciltler dolusu cevap:

“Görür, merak etme.”

Hu.



İşte böyle insanlardan bahsediyoruz. Yüksek ve derin gönüllerden, inançlardan, emeklerden. Mücadele ve fedakârlık içinde geçmiş ömürlerden.



***



Bazı insanların neye karşılık geldiğini, ancak onları kaybettikten sonra anlıyoruz.

Bu bir arkadaşımız da olabilir. Halil Kantarcı kardeşimiz, Nusret Özcan ağabeyimiz.



Yazıya başlamadan evvel telefon defterime baktım. Ayşe Şasa Hanım'ın telefon numarası hâlâ duruyor. Geç vakitlerde dahi haberleşir, sohbet ederdik. Silmeye kıyamamışım, elim gitmemiş.



Başka bir örnek: Sosyal medyada Halil Kantarcı kardeşimizle karşılıklı takipleşiyorduk. Onu bırakamamak gibi. Herkes gitsin, o kalsın.



Evet, bazı kayıpların yankısı sonradan kendini gösteriyor. İlk anda pek farkına varamıyorsunuz. Neyi kaybettiğinizi hatırladığınız vakit başlıyor boşluk. Asla dolmuyor. Mesela Nusret Özcan ağabeyimin hatrı ve hatırası gün geçtikçe büyüyor, kuvvetleniyor. Bir daha onu görebilecek miyim? Mustafa Ruhi Şirin hocamızın ferahlık veren tesellisi imdada yetişiyor: “Görürsün, merak etme.”



***



İnsan gitmek için geliyor.

Dünyadan azık temin edip yolumuza devam edeceğiz. Esas menzile.



Kaç zamandır büyük kayıplara şahitlik ediyoruz: Nurettin Albayrak, Cahit Çollak, Orhan Okay.


Halk edebiyatına hayatını adamış Nurettin Albayrak. Bursa'nın gönül erlerinden Cahit Çollak.



Uludağ ve Sır yayınlarının kurucusu Cahit Ağabey, ilk adımından itibaren dergimizi candan desteklemişti.

Evinde ve dükkânında kiracı olarak oturuyordu. Fakat Türkiye onundu.

Geçen sene bir han odasında saatlerce sohbet ettik. Mümin güven yurdudur. Cahit Çollak tam mânasıyla böyle bir insandı. Hayalleri vardı. Sohbet esnasında bir kâğıda yazdığı satırlar, o günün aziz hatırasına dönüştü. Tekrar sözleşmiştik. Bursa'ya ilk fırsatta gidecek ve mutlaka yanına uğrayacaktım. Nasip.



Elbette Nurettin Albayrak. Sadece çalışmalarında değil, hayatında da sessiz ve derinden ilerledi. Vefalı evladı Muhammet Emin'le arkadaş olmasaydık eğer, hastalığa yakalandığını dahi öğrenemeyecektik.



***



Orhan Okay Hocamız, Silik Fotoğraflar'ın Nurettin Topçu bölümünde şu cümleyi kuruyor:

“Hayat ne kadar kısadır. Onu asıl kısaltan kendimizin ve etrafımızdakilerin ölümüne hazır olmayışımızdır.”

(Ötüken Neşriyat, Sayfa 24) Kitap dostu Seyfettin Özege için de bunu söylüyor: “Hayatta yapmak istediklerini büyük çapta başarmış bir insan olarak bu fani dünyadan ayrıldı.” (176)



Orhan Okay'ın eserlerine bakıyor ve aynısını düşünüyorum. Kitaplarından birini “teşekkür ve sevgilerimle” diye imzalamış bana. Ne yapmış olabilirim? Muhtemelen hiç. Bu imza bize nezaketi anlatıyor.



Elbette yazacak çok şey var. Bir kısmı hatıralara kalsın. Onları da kaleme almaya başladık gerçi. Unutmadan, unutulmadan.


#Orhan Okay
#Silik Fotoğraflar
#Nurettin Topçu
#Nurettin Albayrak
#Mustafa Ruhi Şirin
7 yıl önce
Kayıplarımız
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî