|
Bereketli bir gün

Ulan adam bir gün Konya'ya gitti, yolculuktan iki tane yazı kotardı' demezseniz bugün size hayatımın en bereketli günlerinden birini anlatma niyetim var.



Doğrusu 'İsmail Bey, Konya Bilim Merkezi'nin düzenlediği bir sosyal bilimler yarışması var. Orada medya bölümünün jüri üyesi olur musunuz?' diye aradıklarında meselenin böyle olacağını hiç tahmin etmemiştim. 'Ne olacak işte, liseli çocuklar çeşitli makaleler yazmışlardır; derdini düzgün anlatabilene, Türkçe'yi güzel kullanabilene ödül vereceğiz' diyerek gittim.



Öyle değilmiş. Benim makale zannettiklerim aslında tam olarak bilimsel araştırmalarmış. Sosyal bilimlerin 6 ayrı alanında, ön jüri elemesinden geçmiş, bilimsel yazım teknikleri ile kaleme alınmış, dipnotlu, kaynakçalı, araştırmalı, neredeyse üniversitelerin bitirme tezlerine benzer işlermiş her biri.



Atladım. Durun bir. Aslında benim açımdan günün ilk bereketi Konya Bilim Merkezi'nin bizatihi kendisi oldu. Geçen yazısını yazdığım için tekrar uzun uzun anlatmayayım. Sadece 'iki teleskop vardır, bir iki de oyuncağa benzer bilimsel düzenek' dediğim merkezin dünyanın en iyi bilim merkezlerinden biri çıkmasının şaşkınlığı bana yeter diyeyim ve geçeyim.



Ardından günün ikinci bereketi geldi. Medya-iletişim bölümünün 3 jürisi ile tanıştım. Yani Abdullah, Yasin ve Göksel hocalarla… Sanki 20 yıldır tanışıyormuşuz da, bir süredir görüşmemişiz gibi bir muhabbet tutturmamız 5 dakikamızı almadı. Ben buna 'dert ortak olunca muhabbet kendiliğinden akar' diyeyim de siz anlayın gerisini.



Sonra hatırı sayılır bir sürpriz yaşadım. Meğer bizim jüri üyeliği öyle makaleleri okuyup değerlendirmek şeklinde değilmiş. 10 makalenin sahibi öğrenciler teker teker odaya gelecek, tezlerini anlatacaklarmış. Anlayacağınız bendeniz için 'hayatımın ilk bilim kurulu üyeliği' macerası böylece başlamış oldu.



İşte tam buradan anlatayım. 2000, hatta 2001 doğumlu kızlar, delikanlılar birer ikişer odaya gelip sunumlarını yapmaya başladılar. Araştırma konusunu niçin seçtiklerini, hangi bilimsel yöntemleri kullandıklarını, anket ya da saha araştırmasını nasıl yaptıklarını, hangi sonuçlara ulaştıklarını, nerelerde zorlandıklarını. Onlar heyecanlı, ben onlardan heyecanlı. Onların da avuçları terliyor, benim de.



Bir şey söylemem lazım. Öyle, 'İstanbul'daki kolejlerde okuyan çocuklar' durumu yoktu ortada. Ağırlık Mersin, Adana, Malatya, Van, Amasya, Sakarya gibi Anadolu şehirlerinde ve devlet okullarındaydı. Doğrusu bu da bana sürpriz oldu. Diğer yandan da eğitim kalitesini zaten bildiğim sosyal bilimler lisesi projesinin ve bilim sanat merkezlerinin ne denli doğru, ne denli yerinde projeler olduğunu da bir kez daha görmüş oldum. Yarışmada belirgin bir ağırlığı vardı sosyal bilimler liselerinden ve bilim sanat merkezlerinden gelen çocukların.



Hah. Size, birincilik ödülü verdiğimiz Kastamonu Bilim ve Sanat Merkezi öğrencisi Maide Beyda Sinsi'yi anlatmam lazım tam da burada.



'Kaç doğumlusun sen kız?' sorusuna '2001' diye cevap verdi. Henüz 15 yaşını doldurmuş durumda değil yani. 'Bize tezini anlat bakalım' dedi Abdullah hoca. Maide, olağanüstü yüksek bir özgüvenle, şahane bir hitabetle başladı derdini anlatmaya: 'Ortaokul Öğrencilerinin İnternet Kullanım Alışkanlıklarının Çeşitli Değişkenler Açısından İncelenmesi' konusunu seçtim kendime. Planımı yaptıktan sonra 491 öğrenciyle yüz yüze anket gerçekleştirdim.'



'Bir dakika' dedik tabii hemen, 'yani anketin sorularını sen hazırladın, 491 öğrenciyle de yüz yüze görüştün, öyle mi?' 'Tabii' oldu cevabı.



Rakama dikkat isterim. Bazı yüksek lisans tezlerinde, hatta bazı doktora tezlerinde dahi 491 kişiyle yapılmış anket yoktur. '200 kişi neylerine yetmez' deyip geçerler.



Ardından iş 'internette oyun oynuyor musun?' sorusuna geldi. İnternet oyunlarının bilhassa mahremiyet konusunda problemli olduklarını gayet güzel ortaya koymuş bir tez yazan Maide, hiç duraksamadan 'tabii ki' dedi, 'klan oynuyorum.'



İki şey söyledim ödül töreninde Maide'ye. İlki 'eğer söylediğin gibi doktor olmaya kalkışırsan hiç üşenmem seni bulup bu ödülü alırım senden. Sen sosyal bilimci olacaksın. Anlaştık mı?' oldu. İkincisi de 'kanki, klan atarsın bana di mi?'



Bereket dedim ya. İşte o günün hakiki bereketi benim açımdan 'umut, insana en çok yakışandır' cümlesini uzun süre sonra yeniden kurabilmek oldu. Çocukların yüzlerine, heyecanlarına, emeklerine, zekalarına, potansiyellerine ve her şeyden önemlisi tertemizliklerine bakıp 'olacak yahu bu iş, olacak' dedim. Yarın için besleyebileceğimiz bir dünya umudumuz var. Olacak.




#Konya Bilim Merkezi
#Bilimsel yazım teknikleri
#Jüri
8 yıl önce
Bereketli bir gün
Uyanık memurların ticari kazanç getirici faaliyet yasağının istisnaları
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!