|
Bilmiyorum
Ateş vapurunu icat edenler

Yelken açıp yel kadrini ne bilsin

Süleyman'dır kuş dilini söyleyen

Her Süleyman dil kadrini ne bilsin

Hayvanlarda bir kaç çeşit fırkalar

Kimi düzden aşar kimi yorgalar

Necasete müştak olan kargalar

Has bahçede gül kadrini ne bilsin

Seyrani Baba'nın beli büküldü

Ağzının içinde dişi söküldü

Davut Nebi sadasından çekildi

Saz çalmayan tel kadrini ne bilsin


Bugün aslında bambaşka şeyler yazmak, bambaşka şeyler anlatmak istiyordum size. Yazdım, sildim, yazdım, sildim. Ardından Seyrani şiirleri okumaya daldım. Çok bunalırsam kaçtığım adamlar vardır. Yunus Emre gibi, İsmet Özel gibi, Seyrani gibi.



Neyse, şimdi 'bunalmak' falan demeyeyim de bazıları durumdan vazife çıkarmasınlar. Şu girdiğimiz dar geçitte bize lazım olan tek şey ekstra gerginlikler zira. Yok yok. Bu sefer 'hele şu referandum bir geçsin' de demeyeceğim. Asıl büyük hikâyenin Allah'ın izni ve inayetiyle referandumdan 'evet' çıktıktan sonra başlayacağının farkındayım zira. O büyük hikâyenin Türkiye'nin lehine, Türkiye'nin içinden bir hikâye olacağına da zerrece kuşkum yok.



Şiirle başladım, öyküyle devam edeyim madem. Gelin size bir 15 Temmuz öyküsü anlatayım.



Gecenin görece erken saatlerinde, henüz Başbakanımız ya da Cumhurbaşkanımız ekranlardan bu muazzez millete 'sokağa çıkın ve direnin' çağrısı yapmadan önce çıktım ben sokağa. Gerçi sokağa erken çıkmamı, direnmeye erken başlamamı da sorun edenler oldu ama canları sağ olsun.



'Erken çıktım' demiştim değil mi? Altunizade Capitol'ün önünden o zamanlar adı 'Boğaziçi Köprüsü' olan köprüye doğru yürüyen 200 kişi kadardık. Köprünün önüne geldiğimizde aramızdan bazıları 'Reis'in Kısıklı'daki evini koruyalım' dediler. Ben Reis'in İstanbul'da olmadığı haberini aldığım için epey insanı ikna ettim bu işin o an için gereksizliğine. Ama bazılarına ulaşamadım. Dolayısıyla grupta bir bölünme oldu. Ben, 150 kadar insanla yürüdüm köprüye. Gecenin 05:00'ine kadar an an, köprünün nasıl kalabalıklaştığına da şahitlik ettim böylece. Yerlere düşen şekerim yüzünden köprüden söylediğim saatte ayrılmak zorunda kaldığımda sanırım 30 bini aşkın insan vardı orada.



Doğrusu bu ya, gece boyu gazeteci olduğum falan gelmedi aklıma. Bu muazzez halkın küçük, küçücük bir parçası olmak bana yetti de arttı bile.



O gece, zaten uzun zamandır biriktirdiğim pek çok düşünce de kafamda netleşiverdi. Tanımlamanın gerçek manasıyla 'bu aziz milletin bir parçası olmak'tan daha büyük bir paye, daha büyük bir onur ve daha büyük bir şeref madalyası olamayacağını ta kalbimde hissettim.



Ben, yetiştiğim ortam gereği 'ideolojilerin gölgesinde büyümüş' biriyim. Gardımı hep bu gölgenin işaret ettiği şekilde almaya çalıştım. İdeolojime yaptığım tanım zamanla çokça değişti, ama bu hususiyet hiç değişmedi.



Şimdi geldiğim noktada, sahip olduğum yegane ideolojik yönelimi, yani 160 yaşındaki İslamcılığı şöyle tanımlamaya meyyalim: 'Senden millet, ümmet ve insanlık hiçbir kötülük görmesin. Gücünü sadece ayağını bastığın bu aziz topraklardan al, kazandığını da sadece bu aziz topraklar için harca.'



Derdim zorum budur. 15 Temmuz gecesi gazeteci olduğum aklıma gelmediyse bundandır.



Yoksa benim de o gece arayabileceğim çeşitli insanlar vardı telefon rehberimde. Arayıp şöyle diyebilirdim: 'Nereye sığınıyoruz?'



Sığınılacak tek yer Türkiye'dir benim açımdan. Son kale burasıdır. O sancağın yeniden göndere çekileceği kıta burasıdır. Aramadıysam, arayamadığımdan değil ararsam dönüşeceğim insan olmanın yükünü taşıyamayacağımdan aramadım.



Niçin anlattım bunları size? İnanın bilmiyorum. Bir kardeşinizin mektubu olarak kabul edip de okursanız sevinirim.



Ne diyordu Seyrani: 'Ademoğlu dünya nimetin yerken / Bilinmez çiy sütten aş kapar kaçar / Er ekmeğin taştan çıkarır derken / Unun incesini taş kapar kaçar'


#15 Temmuz
#Yunus Emre
#İsmet Özel
#Boğaziçi Köprüsü
il y a 7 ans
Bilmiyorum
"Az daha okusaydın da ormancı olsaydın!"
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü