Dün, FETÖ'nün baş düşmanıyken, FETÖ'cü diye üniversiteden ihraç edilen, Prof. Dr. Nurkan Yağız'n hikayesi herkesi çok etkiledi sanırım. Gün boyu telefon, mail ve sosyal medya üzerinden gelen mesajlar durmadı. Çok dramatik, çok hüzünlü hikayeler okudum, dinledim. Üzüntüm ve kaygım daha da arttı.
Aslında insanların dile getirmek istediği şey, Nurkan Hoca misali yüzlerce, binlerce mağduriyetin varlığıydı. Tahmin ettiğimizden çok mağdur ve duyduğumuzdan daha çok feryat var.
Cumhurbaşkanı da bu haksızlıkların yapılmasından şikayetçi demek. Peki neden oluyor o zaman bu kadar mağduriyet?
Genel olarak sistem ve kurumsallaşma yerine, insan merkezli bir çalışma modeli hakim Ankara'da şu anda. Derin krizlerin olduğu zamanlarda bunu mazur görmek mümkün. Lakin bunun komplikasyonlarını da hesaba katmak zorundayız. Bugün tel tel dökülen, bir adım ilerlemediği gibi, geri giden ve artı bir değer yerine, sorun üreten birçok kurum, kuruluş yanlış insan seçimi yüzünden bu halde.
FETÖ ile mücadelede haksızlığa uğrayan insan feryadı buna en iyi örnek. Sağlıklı bir sistem ve adil bir sorgulama olmayınca her yandan arıza çıkıyor.
Cumhurbaşkanı, yazılı ve görsel medyada FETÖ ile mücadele ediyorum diye, masum insanlara çamur atılmasından, iftira ile etiketlenmesinden şikayetini dile getirdi.
Medya FETÖ ve benzeri örgütlerle mücadele, Cumhurbaşkanı'nı korumak ve destek olma konularında insanlara örnek teşkil eder.
'At izi, it izine karıştı' ata sözü durumun dramatik bir halde olduğuna işaret eder. Zira bu, haklıyla haksızın, namuslu ile namussuzun, dürüst ile sahtekarın, suçlu ile suçsuzun birbirine karıştığını ifade etmektir. O zaman bu izlerin olmadığı yerde bir kaos ve adaletsizlik vardır. Yükselen feryatlar da bunu gösteriyor.
Dün aldığım mesajlardan en çarpıcı olanlardan biri, Diyarbakır'dan dostum Yusuf Arıkan'dandı:
Bana mağduriyetlerini yazan çok sayıdaki okurlarımdan özür dilerim. Hepsini buraya taşıyamadım. Ancak mağduriyetlerin giderilmesi için bir komisyon kurulursa hepsini oraya ulaştıracağım.