|
Bir camideki gözyaşları
O sabah, bir başkaydı.
Her zamankinden daha dingindi sanki.
Maryland
bahara hazırlanıyordu. Ağaçların ve çiçeklerin taze filizlerinden yayılan kokular kaplamıştı etrafı. Bu kokular sabah namazına giden herkesin dikkatini çekmiş, tatlı bir huzur katmıştı.


Camiye girdiler. İki gündür sabah namazını burada kılıyorlardı ama bugün bir başkaydı sanki. Bir huzur, bir sükun, bir manevi enerji sarmıştı hepsini.



Müezzin,

Saba makamında

sabah ezanı okumaya başlayınca, az sayıda olan cemaatin tamamı, neredeyse büyülenmiş gibi dinlemeye başladı. O yanık ses, o nağme, o felaha çağırış, namaza gelenlerin tümünde derin bir duygusallık meydana getirmişti. Kimse etrafına bakmıyordu, herkesin kafası önündeydi.



Ezan bitti, kamet getirildi. Kim bilir hangi diyarın hayallerine dalmış başlar, yukarı kalktı.

Bir kısmın

ın gözleri kırmızıydı, yanakları ıslaktı.



Saf tuttular. Türkler, Araplar, Amerikalı siyahlar, Malaylar, Magripliler, Makedonlar... ümmetin tüm renkleri oradaydı, aynı saftaydı.



Namazı, eskiden

Şeyhul

İslam”

unvanını taşıyan kişi kıldırdı. Daha Fatiha Suresi'ne başladığında, bir başka ruh halinde olduğu anlaşıldı. O kıraat, o makam, o ses bu sabah başka türlüydü.



Vak

ı

a Suresi'ni okumaya başladı. Okudukça göz yaşları da ona eşlik ediyordu.


Burada,

Amerika'da

, ülkesini temsil eden, en büyük külliyeyi yapmak nasip olduğu için ağlıyordu. Arkasında ümmetin tüm yetimleri, tüm mazlumları ve garibanların temsilcileri saf tuttuğu için ağlıyordu. Hamd gözyaşlarıydı bunlar.



Arkasında bir siyah deriliyle yan yana saf tutmuş, eski dilde unvanı

“Mimar-

ı

Hassa”

olan kişi de ağlıyordu. Yıllarca süren sancılı mücadelenin, çabanın sonucunu gördüğü için şükrediyordu. Atalarının, Osmanlının, Mimar Sinan'ın mührünü, dünyanın en güçlü ülkesine nakşettiği için mutluydu.



Yanı başında, kıvırcık saçlı Magripli'nin yanında durmuş bir

Şeyhu

'l-Hattatin”

ağlıyordu. Tam karşısında duran, İsmi Celil'e hürmeten ağlıyordu. Duvarlara Celi Sülüs tarzında nakşettiği, “Amenerresulü”, Amerika'da kendini gösterecek, ona bakanlara, Hüsnü Hattın ne büyük bir medeniyetin eseri olduğunu hatırlatacaktı. Buna şükrettiği için ağlıyordu.



Fatih Camii'nin, Eyüp Sultan'ın imamları

o saftaydı ve gözlerinden inciler dökülüyordu. Burada, billur sesleriyle okudukları aşırların, salavatların, tesbihatın dalga dalga kubbede yankılandığını ve oradan tüm Amerika'ya yayıldığını hissettikleri için ağlıyorlardı.



Amerikalı bir siyahi ağlıyordu

hemen önlerinde. Köle atalarını, çektikleri zulmü ve sonra İslam'la şereflenen hayatını düşünüyordu. Şimdi boynu bükük durmayacak, Washington yakınındaki bu muhteşem eserle gururlanacağı için ağlıyordu.



Bir Magripli

eşlik ediyordu ona göz yaşlarıyla.

Ve bir Malay, bir Arap, bir Makedon hep birlikte cemaatin h

ıçkırıklarına eşlik ediyorlardı. Dünyanın öbür ucunda, kubbede çınlayan, minarede yankılanan ve göğe yayılan bu Kur'an sesini duymak nasip olduğu için ağlıyorlardı.



Bir ümmetin az sayıdaki çocuğu, 1 Nisan 2016 tarihinde, bir sabah namazında, dünyanın bu uzak köşesinde, hep birlikte şükür, sevinç, hüzün ve gururla göz yaşı döküyordu. Böyle bir manzara çok az görülmüştü.


Namaz bitince mahcubiyetten birbirlerinin yüzüne bakamadılar. Hepsinin gözü kızarık, yanağı ıslak ama hepsi huzurluydu.



Camiden çıkarken bir gezgin mırıldandı: “Medine sabahları da böyle olurdu.”



Ertesi günü, aşırlar, ilahiler, salavatlar, dualar ve yağmurla yıkanmış bu caminin önüne bir

Cumhurbaşkanı geldi:


“Bismillahirrahmanirrahim” dedi ve şükür dualarıyla burayı, tüm ümmetin çocuklarının hizmetine sunduğunu açıkladı.

#Maryland
#Şeyhu'l-Hattatin
8 yıl önce
Bir camideki gözyaşları
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!