|
‘Erdoğan’s way’ Dış politika ve güvenlikte paradigma değişimi

Birleşmiş Milletler (BM) toplantısı için New York'ta bulunduğumuz esnada (2009) , Time dergisi, toplantıya katılan ülke liderlerinin portre fotoğraflarını çektiğini, Başbakan Erdoğan'ı da çekmek istediklerini belirtti. Ben de bunu Başbakan Erdoğan ilettim ve kabul ettik.



Time'daki meşhur fotoğraf


Toplantılar nedeniyle çekimler sabah çok erken saatte olabilecekti. Kaldığımız otelin bir yerine stüdyo benzeri bir şey yaptılar. Erken saate Başbakan Erdoğan stüdyoya geldi ve fotoğrafları çekildi. Erdoğan gece boyu çalışmıştı ve tüm fotoğraflarda biraz kızgın gibi çıktı.



Daha sonra Time en etkin yüzler diye bir çok ünlüyle beraber Erdoğan'ın da bu portre fotoğrafını kullandı. Ardından da 2011 yılında “Erdoğan's Way” (Erdoğan Tarzı) diye kapak yaptı. Kapaktaki fotoğraf ellerini göğsünde bağlamış ve biraz kızgın gibi bakan o sabahki fotoğraftı. Aynı fotoğraf daha sonra bir çok dergide yayınlandı ve Erdoğan eleştirilerine görsel yapıldı.



Bobby Ghosh imzalı Time kapağı ise objektifti ve Erdoğan'ın kendi seküler, demokratik ve batı yanlısı bir tarz ürettiğini, bunun da Arap baharının üzerindeki etkisini inceliyordu.



Arap Baharı sonrasında Fas'tan Lübnan'a kadar tüm bölgeyi gezdiğimde, duvarlarda Erdoğan posterleri, evlerde Türk bayrakları, televizyonlarda Türk dizilerini görmüş, baharın ilham kaynağının Türkiye olduğunu herkes gibi ben de anlamıştım.



Dolayısı ile Arap kışının ve ardından başımıza gelen musibetlerin gerekçesinin de aynı olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Türkiye'nin, Erdoğan'ın bölgedeki etkisini kırmak için devreye sokulan projeyi daha sonra detaylı yazacağım.



Erdoğan paradigmayı değiştiriyor


'Erdoğan tarzı ya da Erdoğan ekolü' diyebileceğimiz şey, sanırım daha sonraki yıllarda, sıcak olaylar durulduğunda daha net tarif edilebilecektir. Yine de Erdoğan'ın bölgeye ve dünyaya yaptığı etkiye şahit olmak, ya da parçası olmak çok tarihi bir tecrübe.



Şu sıralar Erdoğan'ın, Türk dış politikasına ve güvenlik anlayışına bir paradigma değiştirdiğine şahit oluyoruz. Belki yıllar sonra buna 'Erdoğan tarzı dış politika/güvenlik anlayışı' denecek bilemiyorum. Ancak geleneksel hariciye yönteminden ve güvenlik tarzından çok farklı bir kulvara kaydığımız aşikar.


Dün muhtarlara yaptığı konuşmada bu paradigmanın çok net tarifini yaptı Erdoğan:



“Türkiye artık bu yanlış güvenlik anlayışını terk etmiştir, bunu bitirmiştir. Bundan sonra sorunların kapımızı çalmasını beklemeyeceğiz, bundan sonra bıçak kemiğe dayanana kadar sabretmeyeceğiz... artık sorunların üzerine biz gideceğiz. Terör sorunumuz mu var? Terör örgütlerinin gelip bize saldırmasını beklemeyeceğiz, bu örgütler nerede faaliyet gösteriyorsa, nerede yuvalanıyorsa gidip orada tepelerine bineceğiz.


İstiyorlar ki Türkiye yerinde otursun, olup bitenleri seyretsin, sonra da payına düşen bedel neyse onu ödesin… Biz kendi istiklalimizi ve istikbalimizi korumak için mücadeleyi nerede yürütmemiz gerekiyorsa orada olmak istiyoruz. Şu anda bunun yeri Musul'dur. Öyleyse biz Musul'da olacağız. Hem sahada, hem masada olacağız”.


Bu sözler, bir süredir sahada uygulanan, Türkiye'nin güvenlik ve dış politika anlayışındaki paradigma değişiminin somut tarifidir.



Bir büyükelçinin serzenişi


Sahada olmak, masada olmak ve oyuna etki etmek, sanırım en önemli konu. 2004 yılında Fas'a resmi bir ziyaret yapılırken, bir büyükelçimiz şöyle demişti bana:

“Diplomasi bir satranca benzer. Oyunda tüm taşları kullanabilmelisiniz. Biz şimdi Kale'ye (asker) 'yürü' diyoruz, 'yok' diyor, File'e (istihbarat) 'yürü' diyoruz 'yok' diyor, ata (ekonomi) 'zıpla' diyoruz 'olmaz' diyor. Sonra bizden masada oyunu kazanmamızı bekliyorlar.”


Türkiye'nin yeni diplomasi paradigmasında ordu, istihbarat, ekonomi ve diğer yumuşak güçler birer araç olarak kullanılmaya başladı. Başika'da ordu gücü bekletilirken, Erbil'de istihbarat aktifken, diplomatlar Bağdat ve Waşington'da pazarlık yapıyorlardı.



İki önemli eksiğimiz var


Olması gereken yere doğru gidiyoruz.

Bu konuda iki eksiğimiz var:


1.

Türkiye'nin yönetimine etki eden yapıların

kurumsallaşma sorunu

tam olarak çözülemedi. Bürokraside ilerleme yerine, gerileme var. Kurumların dış hacimleri büyürken, niteliksel olarak içleri boşalıyor. Buna çok dikkat etmek gerekir. Yoksa sistem sağlıklı işlemeyecek.



2.

Savuma yerine hücum oynayan Türkiye'nin cepheyi Musul'a, Cerablus'a kurması son derece akılcı bir strateji. Ancak

cephe gerisini de sağlam tutmak

gerekir. Türkiye'nin iç sorunlarını, siyasi problemlerini, ekonomiyi, medyayı ve bürokrasiyi sağlama bağlamak, sorunlarını çözmek lazım. Düşmanları azaltıp, dostları çoğaltma projesi, tam olarak hayata geçmiyor bir türlü.



Bu iki soruna rağmen, dış politika ve güvenlik anlayışında ciddi paradigma değişimi oluyor.

Time dergisinin dediği gibi, 'Erdoğan tarzı' bir dış politika ve güvenlik anlayışı, Türkiye'nin ve bölgenin geleceğine çok büyük etki edecektir.

#Birleşmiş Milletler
#Dış politika
8 yıl önce
‘Erdoğan’s way’ Dış politika ve güvenlikte paradigma değişimi
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle