|
İlkeler ve çıkarlar arasında dış politika

Sizin de başınız döndü mü? 'Ya Brexit de neymiş, ne oluyor' diyemeden, İsrail anlaşması oldu. Onun şokunu yaşarken, Rusya ile barışmak için mektup gönderildi. Anlayacağınız baş döndüren şeyler yaşanıyor. Memleket, haberciler ve yazarlar için cennet. Ya bir de Norveç'te yaşasaydık? 10 yılda bir gündem değişiyor. Ölürdük sıkıntıdan herhalde.



Dün kavga ettik, bugün neden barıştık?


İsrail ve Rusya ile anlaşma sonrası, hükümetin dış politikasını yerden yere vurup, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a söylenmedik laf bırakmadılar yine. Bizim mahallede de bazıları, buna karşılık olarak, İsrail'e diz çöktürdü. Neşeli adamlar. Duyguları patlayan ergenler gibi, insanı bir gün kahraman, bir gün hain yapıyorlar. Aynı gün içinde yapan da var.



Devlet yönetmeden bihaber olanlar, meseleyi zaferler, hezimetler, hainler ve kahramanlar üzerinden okumaya kalkar. Oysa siyaset ve dış politika başkadır. Dogmatik değildir, sürekli değişkendir. Tıpkı mevsimler gibi, kışı, yazı vardır, yağmuru, karı, güneşli günleri vardır. Bu evrensel bir dış politika kuralıdır.

Sadece Kuzey Kore için geçerli değildir. Dikkat edin orada hep sonbahar yaşanır. Hiç güneşli fotoğrafı yoktur ülkenin.



Düşmanlar nasıl dost olabilir?


Bu nedenle, bugün sorun yaşanan bir ülke ile yarın balayı yaşanması mümkündür.

Tam tersi de olabilir. Mesela Küba ve Amerika düşmanken dost olabilir, Amerika 'büyük şeytanken' İran'ın müttefiki olabilir. Hatta bir ülkeyle aynı anda hem müttefik, hem de rakip olabilirsiniz. ABD, Çin ile hem en büyük ticari partner, hem de pasifikte en büyük hasımdır.



Bitmedi. Düşmanınızı bir gün kahraman yapabilir ve dost edinebilirsiniz.
Nelson Mandela

, İngiltere'nin Güney Afrika'daki en büyük düşmanı, solcu bir gerilla iken, daha hapisteyken onu kahramanlaştırıp dünyaya pazarlayan yine İngiltere oldu. Amaç, elmas ve altın madenlerinin işletme hakkını almaktı. İngiltere elmas ve altınları, Mandela devlet başkanlığı koltuğunu aldı bu ilişkide. Mutluydular.



Demek ki neymiş, dış politikalar mevsimler gibi, sürekli değişim halindeymiş. Türkiye'nin dış politikasındaki değişim de buna benzer. Yunanistan en büyük hasım iken, dostumuz oldu. Suriye en yakın dostumuz iken, düşmanımız oldu. Tıpkı, Rusya'nın akrabası olan Ukrayna ile düşman, ABD'nin baş düşmanı İran ile dost olması gibi.

Politik tutum değişkenliğini tutarsızlık ya da başarısızlık olarak görmek yanlıştır. Asıl hiç tutum değiştirmemek büyük hatadır. 'Yurtta sulh, cihanda sulh' prensibi bu coğrafyaya uygun değildir.


Erdoğan'ın kabul etmediği diplomasi kuralı


Burada belki de bize özgü bir tutumu konuşmak lazım.



İngiltere eski Başbakanı Lord Palmerston (1784-1865),

“İngiltere'nin ebedi dostları ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır”

sözü, o günden bu yana, diplomasinin kuralı haline geldi.

Neden? Çünkü dönemin en güçlü ülkesi İngiltere'ydi ve kuralları o koyardı.

Bu ilkesizlik midir? Bence evet. Pragmatisttir ve ahlaki değildir.



Ancak hala bu prensip tüm dünyada geçerlidir ve herkes oyunu bu kurala göre oynar. Neden? Çünkü, İngiltere'nin doğurduğu ABD, dünyanın en güçlü ülkesidir ve bu kuralı işletir.



İşte Erdoğan ve Türkiye bu kurala uymadı, uymak istemedi. İlkeleri, ahlaki kuralları ve dostlukları masaya koydu, 'dış politikada bir de bunlar var' dedi. İtiraz etti, hem de yüksek sesle.


'Dünyayı başımıza yıktılar' sözü, sanırım bizim için gerçekleşti. ABD'den Rusya, İsrail'den Almanya'ya sorun yaşamadığımız kimse kalmadı.


Türkiye gücünü ve kapasitesini anladı


Sıkıştık, zorlandık ve çok sıkıntılar çektik. Başımıza açılmadık bela kalmadı. Direndik ama ilkelerimizi dünyaya kabul ettirmeye gücümüz yetmedi. Çocukların öldüğü savaşları durduramadık. Masumların hayatlarını kurtaramadık. Bazen böyle olur, acılar içinde insanlığın tükenişini izlersiniz, bir şey yapamazsınız.



Türkiye, gücünü ve kapasitesini anladı.


Retoriğin, bir yere kadar işe yaradığını gördü.


Hangi sözü, nerede ve ne zaman söylemek gerekir, bunu anladı.


İlkelerinin değil sadece, kuvvetin, gücün dünyayı değiştirebileceğini anladı.


Büyük devlet olursa, işte o zaman mazlumları, mağdurları kurtarabileceğini anladı.


Çok çalışacak, az konuşacağız


Türkiye, ilkelerinin hala doğru olduğuna inanıyor, vazgeçmedi.

Ancak onları hayata geçirmek için büyük devlet olmanın gereğini yapacak.

Bir gün oyunun kuralını kendisi koyacak ama bunun retorikle, sloganla, hamasetle olmadığını anladı.


Birlik ve dirliği sağlamak için sorunlarını çözecek, içe dönecek.
Terörü bitirecek, ekonomiyi şahlandıracak, savunma sanayini güçlendirecek, teknoloji devrimini yakalayacak, milli eğitiminde reformlar yapacak... Ve bir gün oyunun kuralını değiştirecek kadar güçlü olacak.


Türkiye vicdanın sesi oldu, insanlığın sığındığı liman oldu, gönüllerin fatihi oldu. Şimdi, denizlerin kaptanı, göklerin hakimi, toprakların efendisi olmak için, çok çalışacak, çok çalışacak, çok çalışacak.


Ve çok az konuşacak.


#Brexit
#Avrupa Birliği
8 yıl önce
İlkeler ve çıkarlar arasında dış politika
Babıali’nin müzmin hainleri!...
Sizi de sigaya çeken bir Molla Kasım gelir
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı