2009 yılıydı sanırım. PKK yine terörü tırmandırmıştı. Şehit haberleri geliyordu her gün. Başbakanlık ekibi olarak bu şehit haberleri ilk bize ulaşırdı. Sonra bu bilgi teyit edilir ve Başbakan Erdoğan'a aktarılırdı. Şehit sayısı, yaralı sayısı, olayın detayı.... O zaman Başbakan'ın yüzündeki o acı ifadeyi görürdük. Bu yüzden şehit haberlerini vermek istemezdi kimse.
Bir ülkenin Cumhurbaşkanı ya da Başbakanı olarak bu haberleri duymamak, görmemek lüksünüz yoktur. Üstüne bir de şehit ailelerini arayacak, onların yanan yüreklerini soğutacak, yavrusunun göz yaşlarını durduracak, teselli edeceksiniz. Cenazelere katılacak, babasız, kocasız, evlatsız sürecek bir hayatı olan insanların feryadını duyacaksınız.
Tüm bunları neredeyse her gün yapacak, bu esnada teröre cevabını verecek, milletin isyanına, öfkesine karşılık bir şeyler söyleyecek ve toplumu, güvenlik kuvvetlerini diri tutacaksınız.
Bitmedi. Ekonomi zarar görmesin, yönetim zafiyeti oluşmasın, uluslararası diplomaside işler aksamasın diye dikkat kesilecek, siyasetin bin bir türlü tuzağına, ihanetine düşmeyeceksiniz.
Dün, Hakkari'de hain saldırıda şehit olanları duydukça ve olayın büyüklüğü ile her yanımız yanarken, o günleri düşünüp, şimdi bu haberleri kim verdi, nasıl verdi, ne tepki aldı diye düşünüyordum. Cumhurbaşkanı, Başbakan'ın ruh hali, duygu dünyası nasıldır diye tahmin ediyordum. Şahit olduğum ruh ve duygu halinin, nasıl acı verici olduğunu biliyorum.
Dün Hakkari saldırısından sonra, şehit sayısı her saat arttığında bu soruyu kendime sordum. Bir vatandaş olarak, bir yazar olarak ne yapıyorum, kavganın neresindeyim?
şehitleri anma programında karşılaşmıştık. İkimizin de gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Sarıldık. Darbe ve sonrası gösterdiği büyük başarıdan dolayı tebrik ettim. Ve, 'N
dedim.
Aynı duygularımı, gönüllü olarak ülkeme fayda sağlayacak her türlü vazifeye, karşılık almadan hazır olduğumu,
yakınlarına da ilettim. Kendisine ulaştı mı bilemiyorum.
Zaman zaman buradan yazdığımız yazılarda hükümetin icraatlarında yönelik gördüğümüz aksaklıkları dile getiriyoruz. Bu yazılardan sonra bu ülkeye hasım olmuş çevrelerin medyası alıntı yapıyor, bizi arıyor. Röportaj yapmak, demeç almak, eleştiri yapmamızı istiyorlar. Hiçbirinin talebine evet demiyoruz. Buna mukabil, yeni yetme fitneciler de saf değiştirdiğimizi, muhalif olduğumuzu yayıp duruyor. Bunlara da kulak asmıyoruz.
Onlar, milletin varlık mücadelesi verdiği günlerde, uğradığımız adaletsizlikleri bahane edip kavgada yer değiştireceğimizi zannettiler.
Onlar, şehitlerin, gazilerin, mağdurların olduğu bir ortamda devleti, milleti, hükümeti yalnız bırakacağımızı düşündüler. Asla olmadı, olmayacak.
Onlar da kendi güçleri nispetince ülkemiz için çaba harcıyor. Onlar da 15 Temmuz şehitlerine, gazilerine, her gün gelen şehit haberlerine ağlıyor, yanıyor, uykusuz geceler geçiriyor.
. Eğer ikinci kurutuluş savaşı veriyorsak, eğer bir beka mücadelesi veriyorsak, eğer söz konusu olan vatansa hepimiz hazırız.
Yeter ki bu kavgada canlarını vermeye hazır yiğitlere bir faydamız olsun, yeter ki bu ülkenin savunmasına bir katkımız olsun, yeter ki bu millete bir desteğimiz olsun.