|
Kürtlerin aidiyet duygusu
“Şevko'nun çay ocağı”,
Diyarbakır/Sur'un ara sokaklarında, 'gariban' bir yerdir. Tahta tabureler, kırık dökük sehpaları ile ilk başta tuhaf gelebilir size. Ancak 'Şevko Dayı' (Şevket demek biraz soğuk ve resmi oluyormuş), öylesine güzel çay demliyor ki, geri kalan tüm dekor anlamsızlaşıyor.


O tahta taburelerde, üniversiteden hocalar, gazeteciler, esnaf ve gençlerden oluşan bir grupla, Diyarbakır'ın bitmeyen konusunu, Kürt sorunu ve yeni sosyolojiyi tartışıyoruz çaylar eşliğinde.



Vatan ve devlet aidiyeti


Dün söylemiştim, insanları yorgun ve gergin buldum. Bu muhabbet ortamında ve daha sonra gittiğimiz çay ocaklarında, camide, sokaklarda yorgun insanları görmeye devam ettim. Güvenlik önlemleri, kontroller, yasaklı alanlar, girilemeyen evler, bombalı saldırı ihtimalleri yaşamı zorlaştırmış ve insanları yormuş doğal olarak.



Midyat'ta Emniyet lojmanlarına yapılan bombalı saldırının olduğu yerdeyim. Hemen karşıdaki pastane ve bina kağıt gibi buruşmuş patlamadan.

Balkona büyük bir Türk bayrağı ve bir de pankart asmışlar: “Vatan sağ olsun”. İnsanlar evlerini, işyerlerini; emniyet kuvvetleri de canlarını vatan uğruna feda ediyor.


Vatan, devlet, bayrak ve din aidiyetini tartışıyoruz .

Kürtler kendilerini nereye ait hissediyor? Cumhuriyetin kurulmasından bu yana reddedilen kimlikleri, dilleri ve fiziksel varlıkları yüzünden derin bir travma yaşadılar.

Kendilerini bu toprağa, bu bayrağa, bu devlete ait hissetmemeleri, bu dışlanmışlık ve yok sayılma travmasından.



Bence ikinci en büyük travmayı PKK yüzünden yaşıyor.

Kendine yabancı bir ideoloji, yabancı bir söylem ve şiddetle yaşamak zorunda kaldılar.

Çocukları, anlamadıkları kör bir ideoloji için kandırıldı, ailesine yabancılaştırıldı, toplumdan koparıldı ve sonunda ölüme gönderildi

. Tüm bunlardan kurtulmak için sığınacakları bir devleti arkalarında hissetmediler yıllarca.



Burada herkes kesin kanaat getirmiş durumda:

Binlerce Kürt çocuğu bu hendeklerde, çukurlarda bilerek ölüme gönderildi.

PKK, tarihinin en büyük nefretini bu hendeklerle kazandı.



Kürtlerin devletle kucaklaşması


PKK'ya ve HDP'ye sırtını dönmüş bir kitle var. Ancak devleti de kucakladığı söylenemez.

Yaşadıkları travma, yılların birikimi acılar, bilinç altı ve psikolojik bagaj öyle kolay bırakmıyor yakalarını. Evet, devlet terörle mücadelede çok ciddi bir başarı elde etti, şehirlerde sivilleri korudu. Bu onların da desteklediği bir şey oldu.



Şimdi sahayı doldurmak gerek. Bu sefer silah değil, iş, aş, ev, sevgi, dayanışma, kucaklaşma...

Midyat'ta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan ile karşılaştık. Tam da aradığım bakanlardan biri aslında. Bize sosyal politikalar üretmesi, Kürt sorununa, terör sorununa aile açısından, birey açısından bakması ve proje üretmesi gereken bakanlık. Genç, iyi eğitimli ve dinamik bakanımıza çok iş düşüyor. Umarım öncekiler gibi, bu bakanlığı sadece kadına şiddet ve çocuk yaşta evlilikler konusunda kilitlemez.



Beyin yıkama merkezleri


Ulu Cami İmamı Sait Hoca, her gidişimde uğradığım bir kanaat önderidir. Çok dertliydi bu sefer

. “Gençlik gitti azizim. Bunlar gençlerimizi derneklerinde, kamplarında kandırdı, aklını çeldi. İnançsız, acımasız hale getirdiler. Hepsini ölüme gönderiyorlar şimdi”

diyor.



Nusaybin'de, teslim olan teröristlerin ifadelerini alan savcılarla konuşurken Sait Hoca'nın ne demek istediğini anladım. Yaşları 14 ile 25 arası, yarısı pişman ama diğer yarısı değil

. “Kilitlenmiş beyinleri vardı sanki. Şaşırdık, bu nasıl ideolojik körlük

” dedi biri.



Gençlik merkezlerinde, derneklerde, liselerde, üniversitelerde hatta camilerde yapıyorlar bunu.

O ideolojik beyin yıkama faaliyetleri şimdi kreşlere iniyor. Diyarbakır'da yüzlerce kreş açıyor bu örgütün dernekleri ve belediyeleri.


Gençleri kurtarmak için sahaya inme vakti


Terörü bitirmenin yolu çocuk yaşta beyin yıkama faaliyetlerini bitirmek ve yerine alternatifler üretmektir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı iyi hazırlanmış projelerle, gönüllü olarak oraya gidecek çalışanlarıyla sahaya inmeli.

Sanırım ilk önce bakanlarımızın gidip, Sur, Nusaybin, Cizre, Şırnak'ta yıkıntıların arasında dolaşması ve evsiz bir Kürt ailenin misafiri olması gerekir.



Bir aidiyet duygusu yaratmalıyız. Kürtlerin yıllardır süren duygusal kopuşlarını tamir edecek ve yeniden bayrağına, ülkesine, milletine, devletine bağlanacak bir hale gelmeliler. Bunu sadece bakanlıklar mı yapmalı? Hayır ama böyle bir beklenti var.


Ancak sahaya inecek sivil toplumu daha çok önemsiyorum. O çocukları örgütün kirli ideolojisinden kurtaracak sivil toplum nerede acaba?



Bu aidiyet duygusunu yaratmazsak, gençleri o beyin yıkama merkezlerinden kurtarmazsak, terörün insan kaynağı tükenmez. Dolayısı ile ne kadar askeri olarak başarılı olalım, terör tam olarak bitmez.


Şevko'nun çay ocağı deyip geçmeyin. Tam bir sosyoloji laboratuvarı. Bu arada çayı siz istediğinizde değil, Şevko Dayı hazır olduğunu düşündüğünde içebilirsiniz. Biraz terstir kendisi. Ama yine de orayı seviyor insan.




#Şevko Dayı
#Aidiyet duygusu
#Nusaybin
#Cizre
8 yıl önce
Kürtlerin aidiyet duygusu
Musul gerekçeleri
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü