Dün bayram yazısını ne kadar sancılı yazdığımı anlatmıştım. İslam dünyasında ve ülkemizde yaşadığımız sıkıntılara rağmen neşeli bir bayram yazısı yazamadım. O yazıyı gönderdikten sonra, üstüne bir de Medine bombalandı.
Şoka girdik hepimiz. Bütün İslam dünyası şoka girdi.
Onu da yapmaya çalışacaklardır, buna eminim.
Eminim, çünkü bu zihin yapısı yüz yıllar önce aynı şeyleri yaptı. Hariciler İslam halifelerini öldürdü, Kabe'yi taşladı, Hacerü'l-Esved taşını çaldı. Bu zihin yapısı Peygamberimiz'in torununu katletti.
IŞİD'in Suriye içinde ilk örgütlenmesi ve bölgede güçlenmesine şahit olmuştum. Savaş esnasında, Halep'e (2013) girdiğimde, bir çok muhalif grupla görüştüm. Ancak bir bölgeye giremedik, oradakilerle tek kelime de konuşamadık. Yüzleri maskeli, ellerinde farklı silahlar olan insanlardı. Herkes, 'bunlar ya deli ya da başka ülkenin insanları' diyordu. Hiçbir zaman Esed rejimiyle savaşmadı ve hep muhaliflerle uğraştı. O zaman IŞİD hakkında ilk haberlerini Anadolu Ajansı yapmıştı. Bu yüzden Halep'teki ofislerimiz basıldı, tahrip edildi.
Bu argümanı dillendiren seküler çevrelerin, batılı aydınların tezlerine karşı, IŞİD'i Batılı ülkeler kurdu ve büyüttü antitezi öne sürenler var. Haklılık payı olsa da asıl sorun bu değil.
(Bu alanda önemli çalışmalar yapan,
-Beyan Yay.- kitabını incelemenizi tavsiye ederim.)
Oysa ki IŞİD zihniyetini üreten, besleyen, yaygınlaştıran sebepler daha içsel ve derinlerde bulunuyor.
Buna rağmen IŞİD'in akidevi, fikir ve fıkıh argümanlarına karşı güçlü reddiyeler henüz yazılmadı.
Geçen yıl Diyanet İşleri Başkanlığı,
yayınladı (diyanet.gov.tr). Rapor özellikle örgütün dini anlayışı ve ideolojisini ilmi olarak inceleyen önemli bir rapordu. Ancak ne kamuoyu yeterli ilgi gösterdi, ne de İslam dünyasında bir yankı buldu.
Aslında IŞİD'e insan kaynağı akışını kesecek ve Müslümanları canlı bombaya dönüştürecek mekanizmayı, ancak bu tür çalışmaların yaygınlaşması önleyebilir. Gelin görün ki, İslam dünyasının alimleri, dini kurumları, siyasi yapıları bu konuda ciddi bir tepki de vermedi, bir çabası da göstermedi.
Bunun acı örneği, takvim birliği için yapılan toplantıda yaşandı. İstanbul'daki toplantıda (Mayıs 2016) 50'ye yakın ülke artık ortak takvim, ortak Ramazan, ortak bayram tarihi kararı aldı. Ancak Suudi Arabistan Müftüsü ani bir kararla buna uymadı ve önceki gün bayram tarihini farklı ilan etti.
Nedir şimdi bu? Orak karar alınmasına rağmen nasıl böyle bir şey olabilir?
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez'le konuşuyorum telefonda. Ağlamamak için zor tutuyor kendini. Yarın bunun detaylarını yazacağım.