THY uçağında ilk defa böyle bir anons duyuluyor:
Uçaktaki uğultu, gürültü, hatta çocuk sesleri bir anda durdu. Onlardan bahsediyorlardı. Uçağın tamamı, 15 Temmuz şehitlerinin ailelerini taşıyordu. Sanırım THY'nin en kıymetli uçağı şu anda buydu.
Kaptanın söylediklerinin bir kısmını duyamadım. Aklım başka yerlerde. Uçağa bindiğim andan itibaren, sürekli o şehit ailelerini izliyorum. Hepsinin yüzü aynı. Hüzün, acı, ciddiyet, düşünce ve vakar…
Ne yana baksak bir hikaye var etrafımızda. Ne yana dokunsak, gözyaşı dökülüyor oradan. Hepimiz ağlamamak için zorluyoruz kendimizi ama nafile.
Her şehit çocuğuna sarılmak istiyorum. Her annenin ve babanın elini öpmek, kucaklamak, ona bir yardımda bulunmak istiyorum. Baktım, herkes benim gibi. Hostesler, otelde garsonlar, psikologlar, yöneticiler, gazeteciler… Herkes öylesine dikkatli ki. Yani ağızlarından çıkacak bir isteğe bakıyoruz. Hemen yerine getirsek de, biraz mutlu olsunlar istiyoruz. Lakin bir şehit babası diyor ki,
Biz yine de etrafında pervaneyiz onların.
Sanırım hiç unutmayacağım tablo, bir şehit eşinin, bir şehit annesini teselli etmesi oldu:
Yani bu nasıl bir şeydir? Yetimlerini sağ eliyle kucaklamış, daha genç yaşta kocasını şehit vermiş bir anne, ağlayan yaşlı bir şehit annesini teselli ediyor. Hangi kalp dayanabilir bu tabloya? Göz yaşları pınar gibi akıyor önümüzde.
Her aile ferdinin cep telefonu ekran görüntüsü şehit fotoğrafı. Konuşmaya başladığımızda hemen o fotoğrafları gösteriyorlar. Gülümseyen, en güzel fotoğrafı seçmişler. Öyle hatırlamak istiyorlar. Evin bir köşesini şehit için ayırmış çoğu. Fotoğrafları, özel eşyaları, hatıralarıyla doldurmuşlar…
Her gün mezara gidenler, 70 bin tespih çekenler, yeni doğan yakınına şehidin adını verenler… hepsinin hikayesi ayrı ayrı kavuruyor yüreğimizi.
Çok merak ediyordum, şehit ailelerinin hayatları nasıl sürüyor diye. Onlarla üç gün geçirme fırsatı çıkınca hemen kabul ettim.
, geçen hafta 20 ilden, 364 şehit yakınını bir araya getirdi ve Antalya'da üç günlük bir program hazırladı. Bakanlık, belediye, THY, kaymakamlık, müftülük… kim varsa, hepsi bu organizasyonda gönüllü yer aldı.
Çok profesyonel buldum derneği.
'in başkan olduğu derneğin yönetim kurulunda
gibi şehit yakınları,
gibi, ciddi yaralanmış gaziler bulunuyor. İletişim danışmanları, 5 psikologları var, 15 çalışanı var. Dışarıdan bağış kabul etmiyorlar. Her gün gazileri, şehit ailelerini düzenli ziyaret ediyorlar. “Bir emriniz var mı?" diye soruyorlar. Ne talepleri varsa karşılanıyor. Hiçbir şey olmasa bile, sohbet ediyorlar. O bile iyi geliyor ailelere. Şununla da gurur duydum: Devlet şehit aileleri ve gazilere gerçekten çok iyi bakıyor.
ve
, programda zorlukla nasıl başa çıkacaklarını anlatıyor ailelere. Çocukların bu olaydan nasıl etkilendiğini anlatınca Mücahit Öztürk, gözyaşları yine sel oluyor. Meğer o yavrucaklar ne fırtınalar yaşıyormuş içlerinde, ne travmalar geçiriyormuş.
Psikologları dinlediğimde, meğer ne kadar hatalar yapıldığını da anladım.
Sabah Gazetesi Okur Temsilcisi
bizimleydi, bu konuda önemli bir yazı yazdı dün.
Sembol olmuş bazı şehitlerin ön plana çıktığını gören çocuklar,
diye acı bir soru soruyormuş ailesine. Ekranda hiç babasını görememiş.
Onları ziyaret edenlerin hemen fotoğraf çekip yayınlamasından bir kısmı rahatsız. Suiistimal edildiklerini düşünenler de oluyor.
Yazacak çok şey var. Ancak bazı konuları görmeden hissedemezsiniz. Her vatandaşın, bir günü şehit aileleriyle geçirmesi gerekir.
demek, bize kolay ama evladını, eşini, babasını şehit vermiş birinin ağzından duyunca, ciğerinizin derinlerinde bir sızı hissediyorsunuz. Öyle sıradan bir cümle değil bu, o an anlıyorsunuz.
Nasıl teselli edilir bir şehit yakını bilemiyorsunuz o esnada. Sonra bakıyorsunuz, o sizi teselli ediyor. Gizli gizli ağlamak istiyorsunuz bir köşede. Aslında hep birlikte ağlamanın, yas tutmanın, acıyı paylaşmanın ve ortak bir kedere yanmanın iyi bir şey olduğunu öğreniyorsunuz.