|
Varoşlardan gelen kahramanlar

Şehrin en uzak yerlerinden geldiler. Taşrasından, çevresinden, varoşlarından, köyünden, bucağından...



Yıllarca uzak durdukları yere geldiler. Şehrin ana arterlerine, sosyolojinin “merkez” dediği yere.



“Inkılap varmış, dediler. Hükümeti devirdiler dediler. Yani Menderes gibi, Tayyib'i kurtarmaya 'canı isteyen gelsin' dediler. Köydekilerle toplandık Kazan'ın merkezine geldik. 'Ne oluyo asker abi' dedik, Çekti vurdular bizi. Hazırlıklı değildik.”


Köyün kente, kırın merkeze müdahalesi böyle başladı.



.../...



Vatan Caddesi'nde elleriyle tankı durdurmaya çalışanlar onlardı. Elleriyle bir tankı durdurabileceğini düşünenlere, dünyada kimse inanmaz. Ama durdurdular. Beylikdüzü'nden lokantacı çırağı, park bahçelerde işçi, oto yıkmada silici.



“Darbe varmış, Reis 'sokağa inin' dedi indik. Valla iyi oldu, zırhlı aracı durdurduk.”


.../...


Bir insanın silaha karşı gömleğini yırtarak,

“vur erkeksen”

diye bağırdığını sadece filmlerde, bir de bu ülkede görüsünüz. Vurdular. Diğeri bağırdı bu sefer, onu da vurdular. Sonra bir diğeri bağırdı:



“O mermin elbet bitecek”.


Boğaziçi Köprüsü, vurula vurula isyancının kurşununu bitiren o kahramanların sayesinde kurtuldu.



“O tankın içinde kaç mermi var ha! 50 mi, 100 mü?... At bakalım üstümüze. Peki onlar bitmeyecek mi?”

O köprü, tank mermisine karşı direnen o varoş kahramanlarının sayesinde bugün var.



Ümraniye'de fırıncı, Sultanbeyli'de bakkal, Taşdelen'de markette temizlikçi... Köprüyü kurtarmayı namus bilmişlerdi.



.../...



Belki de hayatında ilk defa Ulus'u görmüştü biri. Yanımda duruyordu.



“Abi AK Parti İl Başkanlığı'nı kurtardık. Alibeyköy'den geldik. Orası yakın ya, orayı kurtardık önce. TRT'yi de basmışlar dediler. Bir abinin arabasıyla geldik. Teslim olsa da bu şerefsizler, Vatan'a gitsek. Orada ihtiyaç varmış.”


Sonra demir parmaklıklara gitti:

“Olm manyak mısınız siz ya? Olm Feto'ya güvenip darbe mi yapılır ya? Gel teslim ol polis abilere. Deli olma olm.”


Sade, basit, sıradan cümlelerle bir gerçeği anlatıyor, irfan denen şeyi, feraset denen şeyi, vatan sevgisi denen şeyi, sokakta bize öğretiyorlardı.



Okumamışlardı ama okumuş insanların ahmakça yaptıkları yanlışı düzeltiyorlardı. İrfanın, ferasetin, cesaretin; bilgiden, eğitimden, öğretimden daha üstün olduğunu bize sokakta, ayak üstü gösteriyorlardı. Felsefe dersi böyle verilir.



Teyze konuşuyor:

“Nası yani, böyle darbe yapıp, Tayyib'i götürecekler mi? Ya akılsız mı bunlar? Ya deli mi bunlar?! Menderes'e yaptıklarını mı yapacaklar? Ula deli mi bunlar?”


.../...



Taksim Meydanı, bir çarşaflı kadının şoförlük, yanına açık bir başka kadının muavinlik yaptığı damperli kamyona ilk defa şahitlik etti. O sarı kamyon, içindeki o bayraklı adamlar, kadınlarla, bir milletin ana damarını temsil ediyordu aslında.



Sorsan demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi süslü kelimeler etmezler.

“Ya bu vatanı sokakta mı bulduk, aha bu manyaklara bırakır mıyız?”

diye, bir tarih bilimi dersi verdiler. Kurtuluş Savaşı'ndaki Nene Hatun, Erzurum'daki Kara Fatma, onların atasıydı ama bunun süslü cümlesini kurmaya tenezzül etmiyorlardı.



.../...


“Kefenimizi giyer, sokağa çıkarız”

diyen gençleri alaya aldılar, aşağıladılar. O gün kefen gibi beyaz gömlekleriyle, dünyanın en büyük ordularından birinin Genelkurmay'ı işgal edilince, oraya akan onlardı. İçeri girdiler, koridorlarında isyancı aradılar. O beyaz gömleğinden vuruldu biri,

“aha kolumdan vuruldum”

diye de videoya çekti. Bir Kürt genciydi. Yanındaki arkadaşı ise şehit düştü. Şaka yapmıyorlardı. Kefenle çıkmışlardı sokağa.



“Tankın üstüne çıkarız”

derken, kimse inanmadı onlara. Daha da ileri gittiler, tankın içine girdiler, sürdüler, tur attılar caddelerde.



“Rahat olun, tankı ele geçirdik”.


Rizeliydi muhtemelen.

“Aha bu tank nereye gideyu”

diyordu, bir eliyle tank mermisi düşmesin diye tutarken.



Bir insanın çıplak elleriyle tankı nasıl ele geçirebileceğini, hiçbir askeri okul, hiçbir akademi, hiçbir pozitif bilim öğretemez. 'Delilik' derler. O 'deliler' bunlar işte. Bir de, “rahat olun” diye bize video mesaj gönderdiler.



'Rahat olun' dedikleri, merkezi temsil eden, sosyokültürel üst sınıf. 'Rahat olun' dedikleri, sermayeyi, medyayı, bürokrasiyi, akademiyi temsil edenler.



.../...



Sosyolojinin tüm kurallarını değiştirdiler.



Askeri kuralların tümünü alt üst ettiler.



Siyaset biliminin tüm argümanlarını, buruşturup attılar.



Basit, sade, sıradan...



İnançlı, fakir, gariban, vatansever... Kesinlikle vatansever.



Taşranın çocukları, o gün ülkenin kaderini değiştirdi.


Merkez, demokrasiyi özgürlüğü için değil, konforu için istiyormuş meğer. Askerin olduğu bir yönetimde de konforlarını sürdürebilirlerdi. O yüzden darbe başarısız olana kadar sustular. Kazanandan yana olacaklardı.


Taşra ise, özgürlükleri için demokrasiyi savundu. Askerin olduğu bir yerde, onların içinden gelen 'Tayyib'in' yaşamını sürdüremeyeceğini biliyorlardı. O yüzden Erdoğan, 'sokağa çıkın' dediğinde tereddüt etmediler.


O gece bir çoğumuz oradaydık. Her kesimden insan gördük ama en çok onlar vardı.


En cesurumuz onlardı, en önde onlar vardı ve hepimizin hayatını kurtardılar.



240 şehit, 1500 yaralı...



Hepsi Anadolu çocuğu...



.../...



Varoşların kahramanları hala meydanlarda.



Gidip görün, alınlarından öpün onları.


#Darbe girişimi
#AK Parti
#Tayyip Erdoğan
8 yıl önce
Varoşlardan gelen kahramanlar
Bitmeyen, adsız 2020
Hoşt!..
Bereket
Azınlığın zenginliği ile 1 Mayıs'ın yoksulluğu
Tadımlık hile