Şehrin en uzak yerlerinden geldiler. Taşrasından, çevresinden, varoşlarından, köyünden, bucağından...
Yıllarca uzak durdukları yere geldiler. Şehrin ana arterlerine, sosyolojinin “merkez” dediği yere.
Köyün kente, kırın merkeze müdahalesi böyle başladı.
.../...
Vatan Caddesi'nde elleriyle tankı durdurmaya çalışanlar onlardı. Elleriyle bir tankı durdurabileceğini düşünenlere, dünyada kimse inanmaz. Ama durdurdular. Beylikdüzü'nden lokantacı çırağı, park bahçelerde işçi, oto yıkmada silici.
Bir insanın silaha karşı gömleğini yırtarak,
diye bağırdığını sadece filmlerde, bir de bu ülkede görüsünüz. Vurdular. Diğeri bağırdı bu sefer, onu da vurdular. Sonra bir diğeri bağırdı:
Boğaziçi Köprüsü, vurula vurula isyancının kurşununu bitiren o kahramanların sayesinde kurtuldu.
O köprü, tank mermisine karşı direnen o varoş kahramanlarının sayesinde bugün var.
Ümraniye'de fırıncı, Sultanbeyli'de bakkal, Taşdelen'de markette temizlikçi... Köprüyü kurtarmayı namus bilmişlerdi.
.../...
Belki de hayatında ilk defa Ulus'u görmüştü biri. Yanımda duruyordu.
Sonra demir parmaklıklara gitti:
Sade, basit, sıradan cümlelerle bir gerçeği anlatıyor, irfan denen şeyi, feraset denen şeyi, vatan sevgisi denen şeyi, sokakta bize öğretiyorlardı.
Okumamışlardı ama okumuş insanların ahmakça yaptıkları yanlışı düzeltiyorlardı. İrfanın, ferasetin, cesaretin; bilgiden, eğitimden, öğretimden daha üstün olduğunu bize sokakta, ayak üstü gösteriyorlardı. Felsefe dersi böyle verilir.
Teyze konuşuyor:
.../...
Taksim Meydanı, bir çarşaflı kadının şoförlük, yanına açık bir başka kadının muavinlik yaptığı damperli kamyona ilk defa şahitlik etti. O sarı kamyon, içindeki o bayraklı adamlar, kadınlarla, bir milletin ana damarını temsil ediyordu aslında.
Sorsan demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi süslü kelimeler etmezler.
diye, bir tarih bilimi dersi verdiler. Kurtuluş Savaşı'ndaki Nene Hatun, Erzurum'daki Kara Fatma, onların atasıydı ama bunun süslü cümlesini kurmaya tenezzül etmiyorlardı.
diyen gençleri alaya aldılar, aşağıladılar. O gün kefen gibi beyaz gömlekleriyle, dünyanın en büyük ordularından birinin Genelkurmay'ı işgal edilince, oraya akan onlardı. İçeri girdiler, koridorlarında isyancı aradılar. O beyaz gömleğinden vuruldu biri,
diye de videoya çekti. Bir Kürt genciydi. Yanındaki arkadaşı ise şehit düştü. Şaka yapmıyorlardı. Kefenle çıkmışlardı sokağa.
derken, kimse inanmadı onlara. Daha da ileri gittiler, tankın içine girdiler, sürdüler, tur attılar caddelerde.
Rizeliydi muhtemelen.
diyordu, bir eliyle tank mermisi düşmesin diye tutarken.
Bir insanın çıplak elleriyle tankı nasıl ele geçirebileceğini, hiçbir askeri okul, hiçbir akademi, hiçbir pozitif bilim öğretemez. 'Delilik' derler. O 'deliler' bunlar işte. Bir de, “rahat olun” diye bize video mesaj gönderdiler.
'Rahat olun' dedikleri, merkezi temsil eden, sosyokültürel üst sınıf. 'Rahat olun' dedikleri, sermayeyi, medyayı, bürokrasiyi, akademiyi temsil edenler.
.../...
Sosyolojinin tüm kurallarını değiştirdiler.
Askeri kuralların tümünü alt üst ettiler.
Siyaset biliminin tüm argümanlarını, buruşturup attılar.
Basit, sade, sıradan...
İnançlı, fakir, gariban, vatansever... Kesinlikle vatansever.
En cesurumuz onlardı, en önde onlar vardı ve hepimizin hayatını kurtardılar.
240 şehit, 1500 yaralı...
Hepsi Anadolu çocuğu...
.../...
Varoşların kahramanları hala meydanlarda.