|
"Cenaze izni"

Hafta başında bir cenaze törenine ilişkin haberler vardı. Ergenekon tutuklusu Prof. Fatih Hilmioğlu''nun çok genç yaşta hayata veda eden oğlunun cenazesinden söz ediyorum. Prof. Hilmioğlu''na yasa gereği cenazeye katılma izni verilmişti. Acılı baba sivil giyinmiş jandarma görevlileri refakatinde cenaze törenine katılsa da evinde bir gece geçiremedi. Çünkü bir hükümlü "evde kalma izni"ni kullandığı sırada firar etmiş. Yani özetle, cenaze kalkar kalkmaz doğru Silivri''ye...

Konuya ilişkin az biraz patırtı kopunca Adalet Bakanı da bir açıklama yaptı. Adalet Bakanı bir köşe yazarına yaptığı açıklamada "cenazeye katılma izni"nin sağlandığını hatırlattıktan sonra şöyle devam ediyordu: "Cenazeye katılmak üzere izinli giden tutuklu ve hükümlülerin ailelerinin yanında kalmasına olanak veren bir düzenleme yapacağız. İnfaz sistemini bu şekilde düzelteceğiz."

İyi haber tabii ki... Ama insan düşünmeden edemiyor: Bu türden düzeltmeler-düzenlemeler niçin parti parti yapılır acaba? "Cenaze izni"ne çıkan tutuklu ve hükümlülerin refakatçiler eşliğinde kabristandan doğru cezaevine intikallerinin ortaya nasıl bir durum çıkaracağı zamanında niçin intikal zayıflığı ile malul olur?

Söz konusu acı olay Prof. Hilmioğlu hakkında bir yazı yayımladığımı hatırlattı bana. Üşenmeyip arayıp buldum bu yazıyı. "Bir rektör ''prototipi'' diyebilir miyiz?" başlıklı bu yazının ana fikri "Evet diyebiliriz" şeklindeymiş. Gerçekten de Prof. Hilmioğlu''nun bir zamanların rektör prototipinin neredeyse bütün özelliklerini taşıdığını söylemiş ve bu özellikleri sıralamışım. "Ulusalcı", "Kıbrıs Türktür Türk kalacaktır"cı, "ADD''li", "laik''ci" ve tabii ki "Atatürkçü". Dönemin siyasi iktidarı karşısında da son derece muhalif elbette. Birkaç konuşmasını gözden geçirip "bir sürü hepten gereksiz, hatta münasebetsiz laflar" demişim. Unutuyordum: "İç odaklar-dış odaklar" meselesine de fena halde takılmış olduğunu söylemişim. Ama doğrusu, İnönü Üniversitesi Rektörü olarak kendisine yöneltilen bir takım suçlamaları münasebetsiz bulmuşum. Mesela Türk Ocağı Malatya Şubesi''nin "Rektör maalesef, halkla bütünleşeceğine ''vatan'', ''bayrak'' diyen gençlerin derneğini üniversite kampüsünden uygunsuz şekilde çıkarmıştır" şeklindeki açıklaması gibi. Mesela Zaman gazetesinin "Fatih Hilmioğlu alkole izin verdi, üniversitede yumruklar konuştu" şeklindeki münasebetsiz haberi gibi. Bu arada biyografisini ve hakkında yayımlanmış kimi yazıları okuyarak kendisinin "iyi bir hekim" olduğunu belirtmeyi de unutmadan...

Bu eski yazıyı hatırlayınca Hilmioğlu''nun bugünkü durumuna da göz atmak istedim. İstedim ve açtım önüme 3. Ergenekon İddianamesi''nin Hilmioğlu faslını.

Benim sözünü ettiğim eski yazımda can sıkıcı bulduğum olaylar, konuşmalar vs bu iddianamede de mevcut. Ayrıca önemli olarak rektörün özellikle bazı (şimdi) emekli (ve tutuklu) generallerle ilişkisinin de epeyce yakın olduğu gözleniyor. Üniversitesindeki elemanların "Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olmasını birinci dereceden gözetmek" gibi tabii ki yanlışı da aşan uygulamalarından burada da söz ediliyor. İddianamede "cemaat evleri" ("cemaat okulları" mıydı yoksa?) gibi bahisler de yer alıyordu galiba.

Ama doğrusu, çok hızla göz attığım iddianamenin (hızla, çünkü haddinden fazla tekrar ve teferruat var) "Şüphelinin yukarıda belirtilen örgütün faaliyeti çerçevesindeki eylemlerinin örgüt üyeliği kapsamında olduğu, rektörlüğünü yaptığı üniversitede çalışan öğretim görevlileri ile öğrencileri siyasi düşünceleri ve dini inanışlarına göre kişisel verilerini hukuka aykırı olarak kaydettiği ve ayrıca ''yürütme organının ve TBMM''yi ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs'' suçuna iştirak ettiği anlaşılmakta" şeklindeki sonuç bölümüyle kapanmasını biraz ("biraz" diyeyim de malum kalemler bir kere daha "Ergenekoncu" demesin!) yadırgadım doğrusu. Rektörün öğretim elemanları ("öğretim görevlileri" değil) ve öğrencileri düşünceleri ve dini inanışları açısından "kaydetmiş" olması tabii ki bir suçtur ve cezalandırılması gerekir. Ama sonuç bölümünün "yürütme organının ve TBMM''nin..." diyerek başlayıp devam eden suçlama bölümünün gerekçesini-delillerini söz konusu iddianamede bulamadım doğrusu... İddianameyi kaleme alan savcılara akıl veriyormuşum gibi sanılmasın ama Hilmioğlu''nun "Ergenekon" kapsamına girmesi bir dönem halen tutuklu bulunan bazı emekli generallerin "konferans"tı, "seminer"di filan denilerek Malatya''yı sıkça ziyaret etmelerinden kaynaklanıyor sanki... Nitekim Hilmioğlu da mahkeme yaptığı savunmada bu hususu özellikle belirtiyor. Savunmasında yer alan şu ifade de fena değil: "Siviller tarafından planlanmış tek bir darbe örneği yoktur." Savunmasındaki dile getirdiği şu sözler de yerinde: "Bir tutuklunun 18.5 ay sonra savunmasını verebilmesi (...) evrensel çağdaş hukuk kurallarıyla nasıl bağdaşabilir?"

Bağlayacak olursak: Gördüğüm kadarıyla Hilmioğlu, benim ahbaplık edebileceğim, yurt ve dünya meselelerine ilişkin fikir teatisinde bulunabileceğim bir "iyi hekim", bir üniversite mensubu, bir rektör değil... Ama ne yapalım ki o ve onun gibi düşünen milyonlarca insanın da yaşadığı bir ülkeyi paylaşıyoruz. Ama takdir edersiniz ki "Yürütme"yi ya da "TBMM"yi görevden alıkoymak sadece ve sadece apoletli kesimin altından kalkabileceği bir büyük iştir... Dolayısıyla "dünya görüşleri"nin ceza hukukunun konusu olmaması gerekiyor. Tamam, öğretim elemanlarını ve öğrencileri "fişlemesi" bir suç ve cezasını çekmeli. Ama ya gerisi? Neyse de büyük konuşmayalım ve davanın -elbet bir gün verilecek olan- gerekçeli kararını bekleyelim.

12 yıl önce
"Cenaze izni"
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle