|
Hedefi asıl vuran gönül oklarıdır!

Brüksel'de bombalar patlarken oradaki dostlarımızı bir an önce arayıp nasıl olduklarını sormak istedim. Bizim şehirlerimizin kalbinde durmadan bombalar patlarken, siviller katledilirken, onların başına bu nadiren geldiği için, kendimizden daha fazla onları merak etmiştim... Bombaların Batı'daki yankısı İslam fobisi olarak, bizdeki yankısı ise “ama İslam bu değil” savunması üzerinden ilerliyor kabaca. Bu doğrultuda ilerlemesi küresel azmettiricilerin asıl hedefi.



Nefsini Müslüman eden için her vücud kendi vücudu...


Kendilerine ideolojik / aydınlanmacı bir imtiyaz verilen sol terör örgütlerinin canlı bombalı eylemleri ise herhangi bir fobi sosyolojisi oluşturmuyor olsa gerek. Ki ideolojik inançları ve bunun tezahürü olan sözgelimi çocuk militanlar vs. sorgulanmıyor pek fazla. Sorgulanmadığı gibi bu teröristlerin kendilerini patlatma eğiliminin dinamiklerini anlama ve analiz etme çabası da pek rağbet bulmuyor.



Öncelikle, kasıtlı çarpıtma profesyonellerini göz önüne alarak, bir kez daha söyleyelim: Daeş veya din adına masumları katlederek direniş uyguladığını sanan hangi terör örgütü ise katildir. Zira intikam, nefret gibi saiklerle kısas dahi uygulayamayacağınız rastgele kişileri haksız yere öldürmek direniş değil, saldırganlıktır.



Cihad denilen de böyle bir şey değildir. Nefsini Müslüman eden (ki asıl cihad budur) canlılara hedef almaz. Her vücud kendi vücududur vahdet ehli için. Gerektiğinde zulme karşı direniş uygulamak ise elbette dünya kuralıdır. Bunu bilmeyenler, özellikle İslam'ı terörün ana sebebi göstermek isteyenler, ya da bizzat bu şekilde suç işleyen teröristler yüzünden böyle oluyor işte.



Ya solcu canlı bombaların sosyolojisi?

Sol ideoloji için de aynı durum söz konusu. İnancı uğruna vücudunu patlatanların halk savaşı uygulayarak masum insanların cesedi üzerinden zafer kazanmaları imkansız. Bunun adı da direniş değil saldırganlık. Ama birçok sol örgüt militanı vücudunu patlatabiliyor kolayca. İdeolojik haklılıklar ileri sürüp eylemlerini kabul ettirebiliyor küresel dünyaya. Bu da oluyor işte.



Evet bu ikisi arasında bir algı farkı oluşturulmuş durumda. Daeş'in terörü bir inanç sistemiyle kolayca özdeşleştirilirken: Pkk gibi örgütlerin terörü kutsallık zırhıyla öylesine donatılıyor ki küresel zihinlerde... Ofisiyle, militanıyla, silahıyla, çadırıyla, temsilcileriyle medeni dünyada kurumsallaşan bir direniş hareketi olarak kodlanabiliyor.



Peki neden, hangi uğurda, nasıl bir ideolojik coşkuyla taşarak canlı bomba olup kendilerini patlatıyorlar solcu militanlar? Avrupa'nın başkentinde resmiyet içinde temsil edilen terörist odaklar küresel vicdanlarda bu sorguyu neden oluşturamıyor aynı oranda? Nesillerdir devam eden nefret siyaseti ile ergen çocukları dağda eğitime yollayıp birkaç yıl içinde kendilerini patlatma noktasına getiren ideolojiler karşısında tutumumuz ne olmalıdır?..



Teröristin ne kimliği ne ideolojisi vardır zalim olmaktan başka. Böyle desek de bir anlam ifade etmiyor artık. Sokaklara dağılmış cesetlerin kanı akmaya devam ediyor. Bazı terör örgütlerin eylemlerini ve militanlarını kutsayan entelektüel algının kadavra medeniyeti giderek genişliyor.



Geçtiğimiz yılın son günlerinde Brüksel'deydik. Fransa'daki saldırılardan hemen sonra. Avrupa'daki Daeş saldırılarının gölgesinde giderek alarm seslerinin, güvenlikçilerin arttığı bir ortamda, orada yaşayan Türkiyelilerden; “Yıllardır Türkiye'de bombalara, güvenlik önlemlerine alışmışız ama ne yalan söyleyeyim, ilk kez buradayken korktum” sözlerini duymuştuk... Şimdi kıvırmadan şunu kabul edelim: İçeride olsun dışarıda olsun baskın gelen, zımnen kabul edilmiş bir algı var: “İslam adına yapılan terör, sol örgütlerin yaptığı terörden çok daha tehlikelidir. Ve asıl korkulması gereken budur.”



Erdoğan'a darbe çağrısı insan haklarına aykırı değil!

Türkiye'de de bu çarpık algı üzerinden halkın yarısından fazlasının oylarıyla seçilmiş bir cumhurbaşkanına darbe yapıp onu indirmek mubah bulunuyor. Çünkü asıl olarak bu diktatör dindar nesiller yetiştirmek istiyor. (Ki her dindar ölçüyü kaçırdığı oranda radikal terörist olabilir diye düşünülüyor.) Hiç haddini bilmeden, diplomasiyi kullanmadan, Batı'ya filan meydan okuyup bizi küçük düşürüyor. Özgürlükleri kısıtlaması, hukuku rehin alması da cabası.”



Evet Suriye'den ölümü göze alarak yola çıkan her savaş mağduru sığınmacı Avrupa'da potansiyel terörist addedilmeye başlamışken... Tayyip Erdoğan'ın küresel tuzaklar karşısında aldığı her insani tutum ironik bir biçimde yine bu insan hakları şablonuna uymadığı gerekçesiyle onu indirmek için meşruiyet buluyor.



Dünya elbette beş'ten büyük. Gerçeğin, samimiyetin, adaletin anlamlarına pragmatist diplomatik dilde yeni karşılıklar bulmamız gerekiyor. Uluslararası diplomasiye sıcak savaşın, terörün, işgalin, canlı bombaların dilinden öte aşkın, irfanın, nurun, tevhidin diliyle evrensel anlamlar kazandırmak her zamankinden elzem. Kadavra medeniyetini yaymaya yeminli olanlara karşı teröristlerin silahını asla kullanmadan. Gönül oklarıyla!


#​Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
#Brüksel
#terör
8 yıl önce
Hedefi asıl vuran gönül oklarıdır!
2024 yılı birinci çeyrek dönemde ekonomik büyüme
Toplu sözleşme metnindeki sınavsız alımlara ilişkin acı gerçekler ya da acınası halimiz
Suriye, seçimler, Gazze Herkesin konumunu doğru belirlemesi gereken yerde
Geliyorum diyen tehlike: Arz-ı mev’ud safsatası ve Türkiye’nin parçalanan haritası 
Bir nostalji olarak Gezi