|
Kültür şura’sından ‘Anadolu irfanı’nın kalbine...

Geçtiğimiz günlerde geniş katılımlı bir organizasyonla gerçekleştirilen üçüncü Kültür Şurası'nın elbet medeniyet inşasında değerlerimizi ihyaya yönelik önemli bir katkısı olacaktır. Lakin biliyoruz ki “hadi kültür seferberliği başlatalım” ya da “kültürel devrim yapalım” demekle olmadı bugüne kadar. Çünkü bu uzun ve emek isteyen bir süreç gerektiriyordu. Küresel kültürün Batı odaklı tahakkümü de cabası.



Şimdi daha fazlasını başarmak için yeni bir kararlılık görülüyor devlette. Birkaç yıldır yoğun bir biçimde bu mevzularda gerek pratikte gerekse gözlem ve yorum düzeyinde konunun farklı veçhelerine değinen onlarca yazı yazmış, konuşmalara katılmış biri olarak... Acizane, sivil toplumun her kesimden temsilcisini bir araya getirerek oluşturulan komisyonlardan fikir ve yorumdan öte, slogandan öte icra bekliyorum artık.



Kültür Bakanı Nabi Avcı, “Kültürel hayatın zenginleşmesi ve devletin himayesi gerektiren alanların güçlenmesi için devlet bütçesinden kültüre ayrılan hissenin arttırılması komisyonlarımızın üzerinde ısrarla durdukları ortak bir tema olmuştur” demiş ve eklemiş: “Asıl zenginlik kültürel zenginliktir. Kültürel hayatı zenginleştirmeye kararlıyız.”



Mürid mürşid ilişkisinin cemaatlerin menfaatine veya devlet içindeki konumuna, tarikatların manasının da sema gösterilerine indirgendiği bir çağda aşk ve irfan kültürümüzü zenginleştirmek için gereken ruhu maneviyatımızın neresinden yakalayacağız deyince: Hemen her siyasetçi veya toplum bilimci Anadolu irfanından dem vurur.



Nitekim Cumhurbaşkanı da Kültür Bakanı da Şura'daki konuşmalarında Anadolu irfanına atıfta bulunmuş. Anadolu milliyetçisi gibi bir siyasi ideolojik söyleme bu kavramı hapsetmeye çalışanları da göz önüne alarak, kültürel zenginlik bağlamında biraz açalım.



***


Nedir Anadolu irfanı dediğimiz? Fatma Ana'nın ineğini “ah benim sarı kızım” diye sevmesidir. Cahil diye, biat kültürüyle hareket ediyorlar diye, sofu veya demode diye hakir görülen, aşağılanan kişilerin mayasındaki ümmiliktir. Kendi sevgi sözcüklerinin içinde genişleyen bir gönüldür. Yunus kültürüdür.



Ama biz bu 'sevgili kültürü'nün neresindeyiz? Yunus'un divanının yabancı dillere çevrilmesinden bahsedilmiş Şura'da. Pek güzel. Ama ineğini seven nenelerinin kültürünü çoktan reddetmiş, hakir görmüş, türkülerini dahi anlamlandıramayan nesillerle dolu Anadolu.



Sözü canlandıramayan çevirmenlerle, yaşamadığımız bir dilin, tatbik etmediğimiz bir yaşantının nesini aktaracağız hakkıyla? Alıntı kültüründen yaşantı kültürüne geçemeyişimizin ardında aşk ve irfan ehlinin canlı sözlerini bugüne getiremememizin etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu zatların divanları vahiyle çelişiyor gibi kulaktan dolma sözlerle tüm bir sanat ve tarikat kültürünü göz ardı etmiş, korkmuşuz.



Bugünün ruhunda her cemaat kendi menfaati doğrultusunda kendi yasağını getirmiş, sınırını çekmiş büyük velilerin eserlerine. Aşk ve irfan kanadıyla uçamayan mana kuşu, imanımızı şekil Müslümanlığına hapsetmiş. Yunus'un dediği “şeriat tarikat yoldur varana, marifet hakikat andan içeri” edebi tamamen yok sayılmış. İç derinleşme devre dışı bırakılmış. Aşksız din vaiz üretmiş bol bol, gönül insanı değil.



***


Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çağımızın en büyük sorunlarından biri kültürel sığlaşmadır. Günlük işlerle kültür ve medeniyet inşa edilemez. Kalıcı ve uzun vadeli işlere yoğunlaşmalıyız” demiş: “İrfandan yoksun bir kültür, açık konuşayım hamallıktan başka bir şey değildir.” Hatta daha da ilerisini dile getirmiş: “Kültür sadece kitap, sadece müzik, sadece mimari de değildir” diyerek çok önemli bir tespitte bulunmuş: “Kültür bütün bunları içine alan aslında bir hayat biçimidir. Selamlaşma, oturup kalkmaya, giydiğimize, yiyip içmemize, evimizin düzenine kadar kimliğimizin tüm unsurlarını sahip olduğumuz kültür belirler.”



Evet, meselenin can damarı burada. Yaşantıda karşılığı olmalı, ispatı olmalı ilmimizin. Kültürümüz aşk olmalı. İrfan ancak o zaman maya tutacak yeniden.



Davranışların, tutumların, estetik ve etiğin, edep ve ahlakın, maneviyatın kültürel altyapıyı oluşturması, ona ruh üflemesi insandan insana veya gönülden gönle devam eden kesintisiz bir aşktır. Bu maya devam ettiği için bugün Anadolu irfanından hala söz edebiliyoruz.



***


İrfanı elan içinde saklı Anadolu'nun. Ne kadar sığlaşıp yozlaşırsa yozlaşsın, öylesine dolu ki, salt bu yaşamasız bırakılan alanlardan ibaret değil. Her fırsatta Anadolu irfanı dediğimiz sırlı ruh, 15 Temmuz direnişinde açığa çıktı.



Can feda etmenin şehitlik edebi kadar canını dişine takarak çalışmanın da bir edebi var. Hepsi aşk. Üretmenin, icra etmenin, zanaatkarlığın, işçiliğin... Yapılan her işin amel niyetiyle, hak için, hakkıyla, en güzel şekliyle, aşk ile yapılmasının da bir tür şahadet olduğunu söyleyebiliriz.



Nefsini katletmiş hak aşıklarının şehit olması gibi, kendini işine adamış, eserine, sanatına vermiş, Hak rızası için varını yoğunu harcamış, yağmalatmış her kim, yine şehittir vesselam.



Aşk ve irfan içre sanat eserleri her alanda vücuda geldikçe kültürümüzün nefsi ruh olacak. Nesillerin mana kuşu aşk ve irfan kanatlarını taktığında uçacak. Yeter ki irfan kültürü Şura'larda güzel sloganlardan ibaret kalmasın. Korkusuzca ve hakkıyla kaynağından çekebilelim suyu!




#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Kültür Şurası
#Anadolu irfanı
7 yıl önce
Kültür şura’sından ‘Anadolu irfanı’nın kalbine...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle