|
Müslümanları suçladıkları kadar kendi devletlerini suçlamadılar

Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen göçmenler tarafından kurulan özgürlükler ülkesi Amerika'da yeni Başkan Trump'ın uygulamaya koyduğu göçmen karşıtı kararname insanlığa müthiş bir ibret sunuyor.



Irak'a Amerikan işgali başladığı 2003'den beri, ki siz buna Afganistan işgalini, Suriye iç savaşını, Libya'daki Kaddafi karşıtı dönemi, Yemen'deki karışıklıkları vesaire de ekleyin... Sanki gözümüzün önünde binlerce milyonlarca savaş mağduru yoktu.



Batılı halklar mülteci krizine ah vah ederken kendi devletlerinin küresel merhametsizlik üzerine kurulu siyasetlerinden bağımsızmış gibi algılıyorlardı kendi topraklarında patlayan bombaları, canlı bombaları.



Müslümanlıkta buldukları suçun bir kısmını kendi devletlerinin insanlık dışı uygulamalarında bulmadılar. Çünkü vicdanlarında binbir algı operasyonu ve nefret moderasyonu ile meşrulaşıyordu bir dine olan bakışları.



Müslümanların şiddetle olan ilişkisi doğal görülmeye başlandığı ölçüde, dünyada son yirmi yıldır milyonlarca Müslüman'ın Batı'nın silahları ve çatıştırma politikalarıyla katledildiği gerçeğinin üzeri örtüldü.



***


Trump'ın kararıyla New York'ta on binlerce kişi havaalanlarında Müslümanların ABD'ye girişinin engellenmesini kınamak amacıyla protesto gösterisi düzenleyene dek sayısız mülteci Batılı ülkeler kapılarını tam olarak açmadığı için denizlerde boğuldu, yollarda dondu, aç ve susuzluktan can çekişti, kırıldı, serildi.



Bugün Trump'ın kararnamelerini kınayan ülkelerin mülteci krizinde ülkelerine sığınmaya çalışan biçare insanların haysiyetiyle, sermayesiyle, birikimiyle nasıl oynadıkları da henüz unutulmadı.



Şimdi İtalya Başbakanı Batı'nın açık toplum, çoğul kimlik ve ayrımcılığa izin vermeme olarak sıraladığı değerlerinden dem vuruyor mesela. Batı'nın eli kolu parmağı uzanmayan bir Ortadoğu bataklığı olabilirmiş gibi. 'Örtülü ödenek'ten dök dök ye bitiremediği ayrımcılık politikaları ise hiç yokmuş gibi.



***


On küsur yıl kadar önce, Akdeniz'de seyreden bir yolcu gemisini hatırlıyorum. Bir gece batmak üzere olan mülteci teknesine rastlarlar. Denize saçılmış ve boğulmak üzere olan sığınmacıların hayatını kurtarmaya çalışan kaptanı sonradan yolcular mahkemeye vereceklerdir. Çünkü seyahat rotasının dışına çıkmış, gereksiz yere vakitlerini de heba etmiştir!



Bir başka sefer de Lübnan bombardıman altındayken Suriye sınırına kaçan mültecilere yardım için buradan otobüsle yola çıktığımızda mavi yolculuğunu yarım bırakıp gelemeyeceğini söyleyenlere gereksiz yere hassasiyet göstermiştim. Çünkü sonradan gözlerimle görecektim. Beyrut'un bile bir bölümü bombalanırken diğer bölümündeki plajlarda tatiline devam ediyordu insanlar.



Dünya böyledir işte. Her şey kanıksanıyor. Mağduriyet bile. Öte yandan şu da var. Dünyada örgütlü bir biçimde mağdur edilen Filistin'ler olduğu sürece, evet bunca zulme yenik düşmemek, hayata tutunmaya devam etmek de gerekiyor. Yani kanıksamanın sadece zalime değil mazluma da değen bir yanı var.



***


Bir yandan temerküz kamplarına ağlar, Nazi soykırımını lanetler uygar dünya. Bir yandan Doğu'dan gelen mültecileri trenlere bindirip kendi sınırlarından uzaklaştırırken soğukta aç susuz bırakılmasına tepkisiz kalırlar. Üç kuruşluk çadırların kurulduğu kamp ateşinde yakıp yok edilir çocukların en temiz hayalleri.



Afrika'da bir mülteci kampında tanık olmuştum. Uzattığım bisküviyi kendisi almayıp yan çadırdaki arkadaşına vermemi isteyen kız çocuğu, kucağındaki kardeşinin hastalığıyla boğuşmaktaydı bir yandan.



Kampın girişinde kilometrelerce yol yürüyerek savaştan kaçan masum insanlar bekleşiyordu. Bir yudum suya muhtaç, ama asayişi bozacak diye silah zoruyla dizginlenmek durumunda kalan binlerce mağdur...



Batılı devletler ise içeriye alacaklar sığınmacıları kendi iş gücüne ve ekonomilerine yarayacak olanlardan seçer. Bazen de mal varlıklarına el koyarlar. Vergi niyetine. Hayatını kurtardıkları mültecilerin burnundan getirmenin her türlü inceliğine hakimdir tahakküm eden.



***


İnsan ilgilendiği kelimelerin etkisinde yaşıyor. Küresel medya hayatımıza uzun zamandır iç savaş, canlı bomba, mülteci gibi kelimeler yerleştiriyor. Fakat bunlar son derece genel bir kalıp içine hapsoluyor ve vicdanlara dahi değmeyen ucube bir merhametin esaretinde hafızalarda laçkalaşıyor.



İnsanlığın ürettiği sanal alemlerde, dijital tasarım ünitelerinde, animasyon merkezlerinde kurgulanan gerçeklik algısıyla bugün yaşanan korkunç savaş sanki hiç yaşanmıyormuş gibi algılanabiliyor.



Seyrettiğimiz zulmün asla içinden geçmeyeceğimiz zannıyla yoğrulurken biz, birileri acımasızca katlediliyor. Parmaklarımızın altındaki tuşları özgürce kullandığımızı sanırken, onların ölüm fermanına cevaz veriyoruz. Bilmeden, sorsanız asla istemeden!



***


Demokrat Parti New York Senatörü Trump'ın kararnamesi için “Amerika ve insanlık için, ulusal güvenliğimiz için kötü ve Amerikan olan her şeye karşı” demiş. Ola ki düşünürler diye geçiriyorum içimden. Sade, sevimli, naif Amerikan vatandaşları.



Ola ki sorgulamak isterler bir kez olsun; neymiş “Amerikan olan her şey” dedikleri!



Bu “her şey”in içinde şiddet övücülüğünün, kültür ve medeniyet ayrımcılığının, algı operasyonlarının, korku siyasetinin, sömürgeciliğin vesaire yerini!



Nitekim New York Valisi, yakınları ABD'ye girmek üzereyken havaalanında engellenen aileler için bir hukuki yardım hattının açılacağını açıklarken “özgürlük baskıdan elde edilmedi ve bireysel hakları ihlal ederek demokrasiyi koruyamazsınız” demiş.



Demokrasisini, vatanını, değerlerini korumak için darbecilerini, işgal girişimcilerini, zihin ve gönül sömürgecilerini hayatları pahasına bertaraf etmeye çalışan, durmadan öldürülen bizler mesela, özgürlüğümüze ve insanlığımıza onların müdahalelerine rağmen insanlığımızı nasıl yaşatmaktayız... Ola ki merak ederler!


#ABD
#Donald Trump
#Irak
#Ortadoğu
7 yıl önce
Müslümanları suçladıkları kadar kendi devletlerini suçlamadılar
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı