|
Nisan yağmurlarında sırılsıklam

Pencereden mevsimler döndükçe seyrettiğim bahçe. Her dem ılık koyun gibi, sinesinde daima fazladan yer bırakıyor kendi nuruna kavuşmak isteyenlere. Hz. Peygamber'in (sav) miracı gerçekleştikten sonra hayata döndüğündeki “yatağı henüz ılıktı” denilen kıvamı tutturan Yunus: “Belalardan çiçekler toplayıp sadrında bal etmiş / Ölüp ölmezden evvel nefsine kanın helal etmiş.” Diyor.



Şimdi hepimiz bahçedeyiz. O nefesin içinde kimimiz gübre, kimimiz tohum, kök, gövde, kimimiz meyve. Anın içinde farklı zamanı olanlar beraber hışırdıyor, beraber külleniyor bahçede.



Nerede dost? Sevenler biliyor.



“Kendi nefsinin illetin bilmeyen insan değildir / Hem ruhunun hakikatın bulmayan insan değildir” diyor Sinan Ümmi (ks). Gönül dostu görmezse gariptir. Nasıl görecek bunca dünya tüterken etekleri? Sevdiğine kavuşamadan, böylesine yakın olanı, zaten içinde olanı keşfedemeden, nasıl? Nasıl nikahlanacak sevdiğiyle, içinde genişleyecek aşkın, ta ki kendi olsun sırrı Zât'ın!



***


Özlemin doruğunda, ayrılıkların başlangıcında, ezilirse diye üzüldüğüm o yaprağa dokunuyorum, sen yokken. Mızrak gibi yüreğe saplanan, dalında parlayan ateş çiçeklerinden kıvılcımlar dağılıyor bahçeye.



Ayrı ayrı çektiğimiz suyla köklerimizde, sönmeyen ateşin içinde birazdan ben olacaksın, ey aşık, hu sultanım, sen olacağım. “Gâhi eser yeller gibi / Gâhi taşar seller gibi / Gâh açar güller gibi / Vücudum bahar yaz eder.”



Böyle diyor Sinan Ümmi. Sarılar, beyazlar, turuncu, mor, mavi pembeler, kimi tek tek, kimi bir arada çatırdıyor, çatlıyor, açıyor, açılıyor, uçuşuyorlar. Nisan yağmurlarında sırılsıklam olgunlaşmayı bekliyor bahçede sümbül laleler, kiraz ve armut ağaçlarının, vişne ve çileğin çiçekleri, zambaklar, açılmakta olan güller.



Devrederek geldiğim bu cihanda, dostu bulmaya, dost olmaya gidiyorum. Bağ da benim, bahçe de. Kelimeleri sulayıp cümleleri buduyor, paragrafları çapalayıp dizeleri havalandırıyorum, kendi alfabemin bahçesinde, sabırlı bir bahçevanım, anadilimde hasat yapıyorum.



Daha önce bir araya gelmemiş terkipleri art arda dizerken kelimeler Burak oluyor, son sınırdan ileri, son ağaçtan öte binekler aşk ile yükseklere, daha yükseğe, daha da, değdikçe derine, en dibine, iki yay arası, daha da yakın olmaya...



Gerçeğim çiçekleniyor.



Tomurcuklanan bir bahar dalı inci gibi yağmur damlalarıyla kemale eriyor. Derken kokusunu iyice salıyor, meyvelerini olgunlaştırıp toprağa usul usul düşürmesiyle tamamlıyor miracını.



En yüksekler en alçağa, en uzaklar en yakına geliyor.



Ey kadim sevgili! Baharımın demi! Kim unutabilir seni!



“Sanma ki seni terk eder ölmekle Kemali / Mahv olsa tenim mihrim olur var unutulmaz.” Tenim yok olsa, ölsem muhabbetim daha da çoğalır diyor Kemali hazretleri, baştan sona aşk demi, unutulmayan sevgili!



***


Tutuşma başladığında bir türlü yanmak bilmiyor odun. İyice kurumalı, kurumalı. Çöllere düşen Mecnun'a Leyla mı bulunmaz, dağları delen Ferhad'a Şirin mi gelmez, terk edip aklını, durmadan yanmalı, yanmalı.



Neyin özlemidir bu. Ki alır seni senden, ezelden bir davet olmasaydı, en yürekli olan canını fedaya, bir aşıktır, her dem alev alev, durmaz yanar, durmaz yanar o.



Elin ayağın bir kurbanlık koyun gibi bağlanmış, gözlerin örtülü, ama öylece beklerken kıpır kıpır. Kime kanıtlayabilir ki özleyen aşkını?



Aşık Yunus'un sesi yankılıyor toprağın serin derinlerinde. “Hak sevdası vardır bende / Durmaz yanar bu can tende.” Ateşe kesmiş çiçeklerin ateş gibi yanan gönülde küllenmesi kaç iklim sürüyor? Sönmüyor mu alevler o nefeste, harlanmıyor mu, savrulan küller yeniden yakıt olmuyor mu ateşe?.



O devam edişin, o kesintisizliğin içinde ezelini çok yakında hissediyorsun. Mesafe yokmuş gibi güzelden güzele. Hepsi şu goncanın içindeymiş gibi, katman katman açılmakta olan, ah bu ne büyük mucize.



Her şey bir kez olmaya devam ediyor! Her şey, bir şey!



***


Tozlu sayfalarımdan bir anı, ateşin yakmadığı bahçelerden bir merhaba vadilere, denize, göle. Su yollarına merhaba. Tavuklara, gümüşe, seraba, yeni aya.



Gece, yıldızlarını yaktıkça bahçenin kandilleri ışık saçmaya başlamış.



Bir saniye dahi geçmiyor sensiz, ya saatler, günler, devirler?.



Bir kibrit ateşiyle seni yaktığım bahçeler hain mayınların söküldüğü en güzel atlası dünyanın. Krizantemler, ince belli bardakta çay, un kurabiyesi, Beykoz'un serin ikindileri. Bir ömrün gecesinde bütün kandilleri.



İri tanelere el sallıyorum, yine gidiyorsun, bahçeler dar geliyor.



Sensiz gülü neyleyim, ah kaypak koylarım, aynı anın içinde daha defalarca kavuşacağız, artık azap yok, saatime bakıp goncadan güle hicret dedim, hep diyeceğim.



“Gâhi akar gözüm yaşı / Yanar yüreğim ateşi / Bencileyin böyle işi / Var ise belki az eder!” Diyor ya Sinan Ümmi. Ah gözümün nuru. Bu en uzun soluk.


#Sinan Ümmi
#Tozlu sayfalar
#Koku
7 yıl önce
Nisan yağmurlarında sırılsıklam
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Şiddeti, ‘kültür’ ile aşabiliriz