|
Şiddete değil, demokratik siyasete mesafe!

Şiddetle arasına mesafe koymayan ve ama demokratik siyaset diye bir söylem geliştirerek parlamentoya giren partimizin bugün mağduriyet söylemleriyle yaptığı diplomatik girişimlere bakıyorum da, Batı desteği dışında pek desteği kalmamış gibi halktan yana.



Otuz yıllık savaştan sonra ilk kez çoğunluk tarafından istenen bir barış vardı ve çoğunluk tarafından alkışlanarak Meclis'e girmişti bu parti. Şimdi onun sivil hayattaki savunucularını da seyrediyorum, okuyorum. Neye yarar bilmiyorum.



Amerika'nın yaptığı silah yardımı Pkk ve Pyd üzerinden vatandaşlarımızın kanını dökerken ve Avrupa elan ısrarla terör örgütünün resmi karargahı olmak gibi bir işleve teslim iken: Evet cidden neye yarar acaba; eskisi gibi ana dilde eğitim, özerk belediyecilik, hafıza ve sözlü tarih çalışmaları gibi toplumsal entelektüel yararı hedefleyen ve barışın ruhunu oluşturan mevzularda derinleşmek?



***


Siviller, vatandaşlar, masum halk bu partinin uzantısı olan terör örgütlerinin ve ardındaki Batı desteğinin medya ve siyasette giderek alenileşen yaklaşımlarıyla katledilmeye devam ediyor. Hendek kazmayı bile neredeyse demokratik siyaset denilen kıstasların içine sokmayı başaracak kadar 'şiddetle mesafesiz' bir zihniyet barış sözcüğünü bile esir aldı çoktan.



Kendine demokrat, muhalif, aydın diyen arkadaşlarıma bakıyorum. “Aaa devrimci halk savaşı mı, bak orada dur, bunun bir direniş olarak yapılmasını savunurum” diyebilen ve bu uğurda devletin polislerinin askerlerinin katledilmesini meşru bulan bir anlayış hakimiyetini iki yıl sonra bile sürdürüyor. Aynı şekilde bunun karşıtlığı olarak gördükleri milliyetçi hassasiyeti kaşınmış olarak tarif ettikleri ve zulme dur deme raddine çoktan gelmiş vatandaşları da söylemleriyle infaz ediyorlar. Faşizme meyletmekle.



Böyle, bu kadar kısır, yaşantıda karşılığı olmayan, dökülen kanların pıhtılaşmasına katkıda bulunmayan ortalama söylemlerin içinde. Zulme ortak olmaya bilerek / bilmeden devam ediyorlar. “Devlet tabii ne de olsa, ceberut bir aygıttır ve suçsuz, masum da olsa memurlarının katli vaciptir” söylemini kayıtsız şartsız paylaşıyorlar. Bunun da adı demokratik muhalefet olmaktadır onların nazarında.



İmdi, yıllarca, özellikle 90'larda yaşanan zulümden sonra kurumsal düzeyde de gönüllerde yerleşmekte olan barışın içini dinamitleyen ve terörist eylemleri “faşist diktatör” dedikleri, demokratik oylarla seçilmiş Cumhurbaşkanı'nı indirmek gibi bir meşru gerekçeye bağlamaya çalışanlara bakıyorum. Demokratik siyaset veya demokratik özerklik ve hatta demokratik muhalefet gibi söylemleri hayatımızın karşılığında 'tam model' bir zulmetten ibaret. Somut. Net.



Kan dökülmesini gerekçelere bağlayan kurum, kişi ya da parti; fark etmez. Nihayetinde Batı'nın medyasında genç kızların Kalaşnikoflu fotoğraflarını kapak yaparken de kendini direnişçi olarak tanıtabiliyor elan. Direniş sembolü olarak gösterdiği ve birkaç yıl içinde dağdan cesetleri gelmeye devam eden gencecik kızlarla süsleyerek.



***



Bunları haykırdığınızda sanki terör ve şiddet sevicilerine değil tüm Kürtlere laf ediyorsunuz gibi bir algıya sığınarak karalamaya başlıyorlar sizi. Irkçı, milliyetçi tavırlar sergiliyorsunuz gibi bir küçümseme ve alaycılıkla karşılıyorlar. İnsan hakları mahkemeleri, hümanist Batı kültürü, evrensel hukuk kuralları devreye girdiği anda, gerçeğe odaklanmak yerine bu demokratik söylemlere odaklanmakla yetiniyor hepsi. Ne kadar yaşamasız bırakılmışız, ne kadar kopuk bırakılmışız hakikatten!



Canlı sözü işitmek yerine cansız sözleri nakarat olarak benimsiyorlar. İnsana değil maddelere odaklanıyorlar. Gerçeği öğrenme derdiyle değil, insanlık adına hakkıyla eğriyle doğruyu ayırt etme derdiyle değil, zihinlerindeki o çarpık imgeyi doğrulama derdiyle, bu zulmete ortak oluyorlar.



15 Temmuz öylesine bir miat oldu ki, artık raporlarla, analitik dosyalarla, görüş, yorum ve fikirlerle yürütülebilen bir uluslararası diplomasi olmadığını, bizzat sıcak bir işgal ve tahakküme maruz kalmakta olduğumuzu çocuklar bile iliklerine dek hissetti, hissediyor. Buna bir de bölgemizde saat başı moderasyonu yapılan sıcak çatışma ve iç savaşları ekleyin.



***



Demokratik siyaset veya diplomatik girişimler çoktan bitti. Farkında olmayan da çok var fakat bir kez daha söylemekte yarar var. Sıcak savaşın içindeyiz. Bize öncelikle gereken bu idrak ile vicdanın üzerindeki örtüleri kaldırmak. İdeolojik takıntıları, entelektüel endişeleri yok saymadan ama onların da ötesine, ardına geçmek gerekiyor. Zulme ta içinden bakmak gerekiyor. Mesafesiz.



Yoksa her yanını kuşatmak yerine, kenarından köşesinden başka emellere / arzulara alet ederek bakmaya devam edenlerin şiddetle araya mesafe koyması giderek imkansızlaşıyor. Bedeli de herkes için giderek ağırlaşıyor.



“Zulmet-i unsurda nur-ı aşkdan mahrum olan / Ol bir insandır ki öyle vahşi bir hayvan yok.” Osman Kemali hazretleri unsurların karanlığında yani bedenin arzularında takılıp kalarak aşkın nurundan mahrum kalan kişiden böyle bahseder bir beytinde. Varlık aleminin öyle bir vahşi / eğitilemeyen / hayvanı yoktur der. Hepimizin ibret alacağı bir netlikte.



İşte bu şiddet, terör ve zulmet döneminin en dibine batmışken bile bunun ötesine geçebilen ve insanlığını almak isteyenlerin sayısı hızla artıyor, hep birlikte adalet ve hakkaniyet ekseninde nurumuza kavuşacağımız günler yaklaşıyor.


#Demokrasi
#Şiddet
#15 Temmuz
#Pkk
7 yıl önce
Şiddete değil, demokratik siyasete mesafe!
Okumadan muaf olmak
Ölümün dört rengi (II)
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye