|
Âşıkların Kâbe’sidir bu makam!

Ankara'ya acil iniş yaptığımda siyaset el'an çok yoğundu ama benim yoğun gündemim siyasal aşk idi. Cumhurbaşkanı evet için ilden ile konarken halkıyla hemhâl olmaya... Ben o evet içinde ey sevgili diye sana sesleniyordum.



Onun yapacağı rotayı önceden biliyormuşum gibi aşk illerine ondan önce vararak gönül mitinglerine katılıyordum.



Seni kaç dilde çağırabilirsem, kaç isimde genişletebilirsem anlamını...



Resmi gündemin için var içi vardı, Ankara'nın anka'sı vardı. Göğsümün binlerce kuşu kanatlandı.



Ankara'dan tekrar havalandığımda acil çıkış kapısındaydım, pencere kenarında. İstanbul üzerinden Kastamonu'ya yol alırken yine kanadındaydım uçağın. Her Âdem, dem yüzünde bir aşk dükkanı idi.



Gönül şehrinde tezgâh açmış, altına endeksli âşıkların tavan yapmasına destek veriyorlardı kendi kurlarında. Aşk meydanlarında nice gönüllerin açılışını yapıyorlardı.



Hu sultanım diye aşk u niyaz ederken ilk kez sesimi işittim. Sevgiliye ait bir sır barındırıyordu. Kendimden bile sakladığım.



Şaban-ı Veli hazretlerinin sandukasından Kastamonu'nun kalbine, dünyamın kalbine. Merkez efendime.



Evet birden bir'e yol açılmıştı o sandukadan Denizli'nin kök hücresine.



Nasıl doldurabilirdim güzelliğinle bakışlarımı, hiç kaybolmayan ey sevgili.



Bu fitne ve nefret dünyasında sevebildiğim sürece direniyordum. Aşksızlığa, vasatlığa, sığlığa. Ama sevmek nasıl da meşakkatliydi. Razı oldukça, çile yolunda sırtında çarmıhını taşıyan İsa gibi, katlanıyordum.



Ver, dibine dek ver. Kalmayana dek senden geriye benim dediğin tek eser.



Ey sevgili, hiç eskimeyen bir söz gibiydin. Henüz çağrılmamış isimlerinle bilecektim seni. Ankara, Kastamonu, Denizli. Bir artı bir yine bire eşitti.



Benim ikizkenar aşk üçgenim.



Şam'da İbn Arabi hazretlerinin huzurunda, Bakü'de Şirvani hazretlerinin, Medine'de Hz. Peygamber'in huzurunda, Kudüs'te, El Halil'de, Eğil'de, Konya'da, Elmalı'da velilerden peygamberlere, salihlerden pirlere, dervişlere... Hepi topu bir kök hücreydi bölüne bölüne.



Hepsini kendinde topluyordu aşık. İç içe geçtikçe yeni açmış bir gül gibi kokusunu salıveriyordu gerçek.



Gönül bilir dedim, döne döne, evrilip çevrile çevrile, nedir gerçek, hangisidir vehim. Yalnızca gönül bilir. Kanıtı kendinden idi.



Ne gönül dürbünlerine yapacak yatırımım vardı bundan böyle, ne uzağı yakın gibi gösteren çakma aşk gözlüklerine, büyüteçlerine, ne de canlı izle yayınlara, birbirinden şifreli.



Özlemin anayurdu idi sevgili. Kainatın kalbi. Âlemlerin gözbebeği. Hiçbir gerekçeye, bahaneye sığmayan. Güzelleştirme tatbikatının başkomutanı olan o mürşid idi. Evini, masasını, dolabını, çekmecesini, bahçesini, sokağını, şehrini, ailesini, dostlarını sevdiren, kaynağından su içiren. Kana kana.



Maşuk olmasa ne işe yarardı sevmek.



Akşemseddin olmasa, Fatih fethedebilir miydi... Kısmi bir işgal olurdu onunki. Gönüller bitişmeden fetih tamamlanabilir miydi...



Kopararak tüm takvim yapraklarını, bir çağı açabilmek...



Şimdi saatlerin içine girmenin sırrını büyütüyor gönlüm. Saat başı yepyeni başlangıçlar için ölümden sonra, yaşamdan önce milatlar belirliyorum.



Sonranın ilk günü bugün diyorum. Öncenin son günü. Özleme artık. Dayan. Diyorum kendime. Sabret. Erenlerin dilinde sonsuza dek söylenir durur o bilmece. Nakaratı kendi. Bir an gelir işitilir.



Herkes kendi sesinde. Sessizliğinde.



Teselli isteyene bahane çok. Gerçeklerin evinde yakar seni hasret. Ateşinden başı döner pervanenin. Dumanından nefes çeker aşıklar. Kül gibi dağılır hücreden hücreye teslimiyet korkusu.



Aşk erinin yoktur nedeni.



Ah bu özlem. Acil çıkış kapılarında, otoyol gişelerinde, kontrol noktalarında, iç hatlar ya da dış hatlar apronunda hep senin adınla çağrıldığım ismini anıyorum. El bastığım kabartmalarda varlığın tek harfli anlamını okuyorum.



Sende tutundum ey sevgili. Aşkım kitaptan değil içinden ilhamlı. Hücrelerden hücrelere hep o kökü kazıyorum.



Memleketimin yatır ve türbelerinden meçhul asker anıtlarına, patikalarından duble otoyollarına, antik şehirlerinden yeraltı mağaralarına, taş mabetlerinden ihtiyar çınarlarına, yeşil köylerinden, ulu camilerine, baş pınarlarına...



Harflerin kalbine yerleşmiş bir sır gibi. Döküldüğüm toprak, sarktığım dal, yükseldiğim gök. Satır aralarında sadırları açan ey sevgili, Edirne'den Iğdır'a seni zikrediyorum parmak uçlarımda sayısız selamla. Ta ki kalmasın bende bana ait sandığım ne varsa.



Hz. Pir'in huzurudur el'an. Her an. Bu dem.



“Âşıkânın Kâbe'sidir bu makam



Kim ki nâkıs gelse bunda olur tamam.”


#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#Ankara
#Kudüs
7 yıl önce
Âşıkların Kâbe’sidir bu makam!
Yoldaki işaretler: Koalisyon Rakka’ya, NATO buraya!
Çokluğun yalın halinden uzakta...
Müslümanların dünyevileşme ile imtihanı (II)
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...