|
Darbecilere, vampirlere ve fitnecilere...
Başbakan Ahmet Davutoğlu, pazartesi günü AK parti milletvekilleri ile yaptığı bir kısmı basına açık, bir kısmı kapalı konuşmasında birçok önemli konuya değindi. Ben bunlardan üçüne yakından bakmak istiyorum bugün.

Darbecilere...

“12 Ekim Ankara Garı saldırısı sırasında biz daha yaralılarımızı hastaneye yetiştirme, ölülerimizi kaldırma gayretindeyken, dönüp devlete “Katil devlet” diyen, Sayın Cumhurbaşkanı'na, bana 'Bu terörün sorumlusu sizlersiniz' diye hitap eden vicdansızlar varsa, şimdi Fransız aydınlarını, Fransız basınının gösterdiği tepkiden ders almak zorunda. Terörü yapanlardan çok Fransız hükümetine saldırdığını gördünüz mü? Bu gelişmelerden herkesin ders alması lazım.”

Evet, maalesef bir tür “siyasetçi, aydın ve gazeteci” açısından çok şanssız bir evreden geçiyoruz.

Çünkü onlar gerçekten aydın, gerçekten siyasetçi ve gerçekten gazeteci değiller. Meşru Cumhurbaşkanı ve hükümeti ellerine ne geçerse kullanarak yıkmaya çalışan darbeci bir güruhturlar.

Vatandaşlar bunu gördü, derslerini verdi.

Vampirlere...

“Barış sürecine ihanet edenler bu halleriyle siyasi temsil kabiliyetine sahip olmadıklarını gösterdi. Bu ülkede toplumsal barış süreci onların varlığına muhtaç değildir. Bilsinler ki bunlar son çırpınışlarıdır; bu topraklarda yeniden kardeşlik türkülerinin söylenmesine asla engel olamayacaklar. Ve bilsinler ki adalet, işledikleri o cürümlerin hesabını soracaktır.”

Çözüm Süreci yolunda giderken ona düşmanlık, onu zehirledikten sonra ise suistimal edenlere, hatta PKK köşeye sıkıştıkça “süreç süreç” diyenlere dönük verilmiş net bir mesajdı bu.

Fitnecilere...

“Cumhurbaşkanlığı seçiminde 367 ucubesi ortaya çıktı. Anayasa değiştirildi, cumhurbaşkanını millet seçiyor; halk seçtiği için şu anki Cumhurbaşkanının konumu farklı. Cumhurbaşkanı-başbakan ilişkilerinde, Turgut Özal-Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel-Tansu Çiller arasında sıkıntılar yaşandı. Biz sayın Cumhurbaşkanımız ile Allah'a hamdolsun bu sıkıntıları yaşamıyoruz. Çünkü bizim ilişkimiz cumhurbaşkanı-başbakan ilişkisinden daha derin.”

Ekim 2007 tarihinde yapılan anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanını doğrudan milletin seçmesi, bu makamın kimyasını değiştirmiştir. Makro siyasetin merkezi cumhurbaşkanlığına kaymıştır. Olmuş olan olmamış sayılamaz. Türkiye bir an önce kendisine has bir başkanlık sistemi ile rejimini tahkim etmelidir. Ne iyi ki, aynı davadan gelen iki siyasetçi yürütmenin birinci ve ikinci koltuğunu paylaşıyorlar. AK Parti'nin gücü ve felsefi farkından ötürü bu anomali sorun yaratmıyormuş gibi gözükse de, pimi çekilmiş bir bombanın üstünde oturuyoruz.

Yerimiz tükendi. Bu en önemli üç konu üzerinde düşünmeye devam edelim.
#Ahmet Davutoğlu
#ak parti
#Cumhurbaşkanlığı seçimi
#Turgut Özal
#pkk
8 yıl önce
Darbecilere, vampirlere ve fitnecilere...
Ukbe b. Nâfi’nin cehdi
İğne ve çuvaldız…
İhracatta Türkiye
Hizmet sektöründeki enflasyon işleri zorlaştırıyor!
Tarihin sonu ve ABD üniversiteleri