|
Suç sabit…
Bugün itibarıyla ayakta iki kuvvet kalmış gözüküyor: Din ve sekülarite…

Bunlar da modernite zemininde karşı karşıya geliyorlar, getiriliyorlar.

Can çekişen veya yeni boy vermeye çalışan ideolojiler bu kuvvetin alt kümeleri/gölgeleri (epifenomenalizm) şeklinde var olmaya çalışıyorlar, genellikle de “söze müdahale etmeyi” misyon sayan aydın/akademisyen ruhbanları tarafından.

Sekülarite, seküler toplum ve devlet hiçbir zaman din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması olarak zuhur etmedi. Sekülarite dini yok etmek istedi. Bunu çok arzuladı; çünkü en büyük rakibinin temelde din olduğunu düşündü.

Sekülerleşme tezi, dinin bir anomali, çocukluk hastalığı olduğuna dairdi. Bilim geliştikçe insanlar soruların cevaplarını bulacak ve din kuşatmasından kurtulacaktı. Din ve Allah fikri insanın doğa karşısındaki çaresizliğinin bir sonucu olarak psikolojinin yarattığı bir yanılsamaydı. Bilim buna çare bulduğunda yanılsama da (en hızlı kıta Avrupası'nda olmak üzere) dünya sahnesinden çekilecekti.

Ortadoğu Allah'ın zuhur ettiği yer ise, kıta Avrupası da yok olduğu yer olacaktı.

Neden dinden bu kadar nefret edildi? Çok karmaşık ve çok cevaplı bir soru. Konstantin'in Hıristiyanlığı Roma'nın meşru dini olarak kabul etmesinden sonra Batı kilisesinin piskoposlarını birer prens haline getirmesi ile başlar. Böylelikle aslında Hıristiyanlığın Avrupa'da toplumsallaşması önlenmiş olur.

Ama temeldeki çekişme, iktidar organizasyonuna dairdir. İktidarın işlevselleşmesi toplumun bir değerler sisteminde birleşmesi, ortaklaşmasını zorunlu kılar. Bunu ulusal, bölgesel ve küresel çapta en başarılı şekilde yapacak en etkili kurum dindir.

Bu nedenle Aydınlanma ile birlikte Batı Kilisesi en büyük hedef oldu. Birkaç yüzyıl içinde ağır yenilgiye uğratıldı.

Geldiğimiz noktada, artık dinin değil, sekülerleşme tezinin bir anomali olduğu ortaya çıkmıştır. Dinler ortadan kalkmadığı gibi daha da güçlenmiş, inanç meselesinin insana dair ayrılamaz bir özellik olduğu anlaşılmıştır. Ama bunun hazmedilmesi belki bu yüzyıl boyunca olacak. Eğer olursa, modernite ile dinin çelişmediği ortak bir düşünceye dönüşecek.

Ben modern ötesinin bu aşamada gerçekleşeceğini düşünüyorum. İnsanlık bir sonraki aşamaya bu anlayışın küreselleşmesiyle geçecek. Bence insan uygarlığının önündeki en büyük aşama/sınav budur.

Olmayabilir de. Bu nasıl bir durum/lar meydana getirir bilemem. Ama 3. ve nihai dünya savaşını getireceği yüksek olasılıktır.

ABD, Çin ve Güney Amerika'da Hıristiyanlık, Ortadoğu, Afrika, Asya'da İslam yükselişte. Şu anda en agresif büyüme Evanjelik Protestanlık ve İslam'da gözleniyor. Seküler tez çöktü. Aydınlanma, insanı Mars'a götürdü ama en temel ihtiyacını, anlam arayışını tatmin edemedi, temel sorulara cevap bulamadı. (Bulamazdı da.)

Şimdi burada bir uzlaşma mı olacak, yoksa delice bir kapışma mı? Belirtiler ikisinin birden olabileceği yönünde.

Kurumsal Batı (bireylerden hiç bahsetmedik ve bahsetmiyoruz) bu delice saldırısını, İslam üzerinden başlatmış durumda. Çünkü İslam ülkeleri madun, zayıf ve yeteri kadar ötekileştirilmiş durumda.

Şunu demek istiyorum; Batı, dinle olan meselesini İslam üzerinden görmek istiyor.

Belki İslam yenildiğinde, Hıristiyanlık da ikinci kez başkaldıramayacak bir yenilgi almış olacak.

DAEŞ bu nedenle çok işlevsel… FETÖ de öyle… İkisi de karikatürize… Onlara göre din normal insanların işi olamaz. Bu nedenle de Müslümanların özgün ilerlemesini ifade eden Yeni Türkiye ve Erdoğan'dan nefret ediliyor. (Ahlaksızca, ama anlaşılır.)

Çünkü Yeni Türkiye, aslında Aydınlanma/sekülarite teorisinin çöküşünün en önemli belgesi…
#Sekülarite
#seküler toplum
#Yeni Türkiye
#daeş
8 yıl önce
Suç sabit…
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu