|
İbnülemin Mahmud Kemal III

İbnülemin Mahmud Kemal, seksen sekiz yıllık hayatının en az yetmiş yılını aramak, okumak ve yazmakla geçirip, büyük eserler vererek milletimize önemli hizmetler yapmıştır. Ord. Prof. Dr Mükrimin Halil Bey'in onun çok yakını olduğunu Marmara Kıraathanesi'nde anlatırlardı. Bir gün İbnülemin, sohbet yaparken şöyle söylemiş:



'Allah'a bin şükür ki haramda gözümüz olmadı; kadın kız meclislerinden uzak durduk. Bu sayede aklımız, şuurumuz, hafızamız yerinde kaldı; devlet ve milletimize kalemimizle hizmet ettik.'



Bunun üzerine Mükrimin Halil Bey'de gülümseyerek şunu söylemiş:



'Üstad, malum-u fazılanenizdir. Yarın ahirette huzur-u İlahiye'ye çıkınca, vücudumuzun her parçası kendisine ettiğimiz zulümden, işkenceden şikâyet edecek. Mesela göz, bana fena şeyler seyrettirdi; dil, bana yalan söyletti; el, bana hırsızlık ettirdi; mide, beni aç bıraktı diyecek… Hiç şüphe yok, evlenmediğinize ve harama da uçkur çözmediğinize göre sizden de şikâyetçi olacak…' deyince Mahmud Kemal İnal bir öfke ile ayağa kalkıp bağırmaya başlamış:



' Elbistanlı, Kelbistanlı!… Elbistanlı, Kelbistanlı!…'



***



Ord. Prof. Kazım İsmail Gürkan, Mahmud Kemal Bey'in çok yakını idi. Hoca'nn sağlık sorunlarını hep Kazım İsmail Bey'in üstlendiği söyleniyordu. Pek çok insanın gelip gittiği konağın masraflarını karşılamak çok kolay değildi; bazı gönüllü kişiler bu masraflara ortak oluyordu. Bunların arasına Kazım İsmail Bey'de katılmıştı. Ramazan yaklaşırken konağa Kazım İsmail, bir hamal yükü erzak göndermiş. Tabi üstadın peynirden tiksindiğini ve ömrü boyunca ağzına koymadığını bilmediği için, bir tekerlek kaşar, bir teneke de beyaz peynir yollamış. Ertesi gün Mahmud Kemal Bey, Kazım İsmail Gürkan'a teşekkür mahiyetinde bir mektup yazmış. Mektubun sonuna 'Sütün veled-i zinası' olduğundan, peynirleri geri aldırılmasını rica etmeyi de ihmal etmemiş!



***



İbnülemin Mahmud Kemal'in ileri derecede bir mizah gücü vardı. Bir gün İbnülemin Mahmud Kemal, Marmara'ya girince masada oturanların hepsi ayağa kalkmış. Orada oturan bir ağabeyimiz de üstad geldiğinde konuşuyormuş, ondan icazet alması gerektiğini düşünüp, sıkılarak şunu söylemiş:



'Elimde bir şiir var, onu dinler misiniz?' o da 'oku evladım' demiş. İlk iki mısrasını okuyunca Mahmud Kemal Bey, elini kavramış ve şunu söylemiş:



'Katırın kuyruğunu tuttun; gideceğin yere git; bizi de rahat bırak evladım!'



***


Lafını hiç esirgemezdi; dostluğuna dost, düşmanlığına düşmandı. Bir ara kendisini her gün ziyarete başlayan şair Florinalı Nazım'a şu kıt'ayı yazmıştır:



''Bir takım lâf ile teşvîş-i huzûr


Etme ey şâir-i bî-şiir-i şuûr.


Böyle her gün bana gelmektense


Yılda bir, kendine gelsen ne olur.''



***



Yusuf Ziya Ortaç 'portreler' adlı kitabının sonunda, İbnülemin Mahmud Kemal Bey'e şöyle yer ayırmış:



Heccavdı. Diline düşeni, sözle param parça eder, mısraların oklarından geçirirdi. Bir zamanlar huzurunda iki büklüm oturup sonra kendisine meydan okuyan birine yazdığı uzun taşlamadan aklımda kalanlar bu yaman hiciv gücünün bir örneğidir:



Cehl ü günahı bihesap


Paspas-ı bab-ı intisap


Bed çehresinden ismeti


Sünger ile silmiş kasap!



***


Yetmiş yedi yaşına geldiği vakit bir yakını ona evlilik konusunu açmış; o hazrette ona şu cevabı vermiş:



'Evliliği iyi düşünmek lazım, aceleye gelmez!'



***


Üstad, Gedikpaşa Hamamı'na gider. Orada bir delikanlı peştamalı usulüne uygun bağlamadığı için ona ikazda bulunur. Delikanlı da 'hadi oradan moruk' der. Üstad, hamamcıyı çağırır, oradaki insanlar tarafından delikanlı terslenir; olay kapanır. Aradan epeyce bir zaman geçer, üstadın tanıdığı bir zat bu delikanlı ile beraber İstanbul Üniversitesi'ndeki odasına gelir. Yakını üstada şu ricada bulunur:



'Efendim, bu genç Sıddık Sami'nin dersinden kalmış, bir himmet buyurmaz mısınız?'



Mahmud Kemal Bey delikanlıya döner:



'Sen, falan gün, falan saatte Gedikpaşa Hamamı'nda edepsizce dolaşan herif değil misin? Sıddık Sami hayatında ilk defa bir iş yapmış, seni bırakmıştır.'



Derler ki eli, hasis denecek kadar cimri idi; yemezdi, içmezdi. Fakat kendi eli ile hazırladığı vasiyetnamesinde: Zeynep Kamil Hastahanesi'ne yüz altın, Darüşşafaka'ya yüz altın, Vakıf Gureba Hastahanesi'ne seksen altın, Darülaceze'ye seksen altın, Verem Hastahanesi'ne altmış altın bırakmıştır. İstanbul Üniversitesi'ne bütün kitaplarını, o güzel tabloları vakfetmişti. Türk milletine bıraktığı faydalı eserlerin yanı sıra, ilim yayma cemiyetine de konağını bağışladı. Bir insan nefsine harcarsa cömert denmez; önemli olan umuma hizmettir. İbnülemin Mahmud Kemal de bunu yapmıştır.


#Yusuf Ziya Ortaç
#İbnülemin Mahmud Kemal
#Darüşşafaka
#Vakıf Gureba Hastahanesi
7 yıl önce
İbnülemin Mahmud Kemal III
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle