|
Onun başka bir hayatı vardı

Osman Yüksel, dergisine ‘Serdengeçti’ adını verirken ruhunu ortaya koyuyordu. Çünkü içinde akıncı bir imparatorluk hayali vardı. Ufak tefek işler onun için bir teferruattı; üzerinde durmaya değmezdi. Yeri ve zamanı gelince ölüm onun için hiçti; Mardin Canavarı, bilmem hangi ilin külhanbeyi diye anılan oniki kişilik bir kalabalık, Malatya Hapishanesi’nde Hüseyin Üzmez’i aralarına alıp dövdükleri sırada, hiç düşünmeden onlara saldırmıştı. Daha sonraları İzmit Hapishanesi’nde Hüseyin Üzmez’le karşılaşan Mehmet isimli kabadayı ona şunu söyler:

‘Arkadaş, bu kadar delikanlılık yaptım, ölümle burun buruna geldim; Osman Bey kadar cesur bir adama rastlamadım.’

O, aslında kalender bir adamdı; gururlu, kibirli insanları sevmezdi. Bunları Allah rızası, İslam ümmeti, Türk milleti için veya bir dostun izzet ve şerefi ayaklar altına alınınca yapardı. Onun ruh halini bilen Atsız’da cesurluğunu içeren sözlerle hitap ederdi.

Necip Fazıl Kısakürek, Osman Yüksel Serdengeçti’nin yakın dostu idi. ‘Malatya Faciası’ diye yazdığı kitapta Serdengeçti’ye ‘Gözümün nuru Osman’ diye hitap ediyordu. Yalnız Necip Fazıl Bey modern bir adamdı. Osman Yüksel’i ise ilkellik ile suçlardı. Örneğin Serdengeçti diş fırçası veya misvak yerine Akseki’den getirdiği reçineli çınarları kullanırdı, bunlar Osman Yüksel’in değimi ile ses tellerine iyi geliyordu, ama Necip Fazıl bunu yadırgıyordu.

***

Osman Yüksel daha çocuk yaşlarında iken, ağabeyi Selami Bey’in okuldan getirdiği kitapları okurdu; kitaplara kendisini öyle kaptırırdı ki gece rüyasında sayıklamaya başlardı. Tutuklandığı sırada kitaplarına el konulmuştu. Bunlar Theodor Kroger’in ‘Unutulan Köyü’, Henry De ‘Montherlant’ın Bekarları’, Anton Çehov’un ‘6 Numaralı Koğuşu’ idi. Eflatun’un bazı eserlerine hele Dostoyevski’nin romanlarına çok düşkündü; onu okumaktan olağan üstü zevk duyardı. Henri Troyat’ın ve diğerlerinin Dostoyevski hakkında biyografilerini okumuştu. Ama en çok beğendiği eser ise Stephan Zweig’in idi.

Yavuz Bülent Bakiler ‘Serdengeçti Osman Yüksel’ adlı eserinde şunu yazar:

‘O, hapishaneyi sırtında taşıyan, hayır ruhunda yaşıyan bir çileli adamdır.’

Cemal Kurnaz ise ona dair şunları söylüyor:

‘O bu çağın adamı değildir. Bütün zamanların adamıdır. Onun gönlü Asr-ı Saadette, kafası Selçuklu ve Osmanlı’da, gövdesi bu zamandadır. Gösterişi, övgüyü, gürültüyü, şamatayı, yalanı, riyayı sevmez.’ Hüseyin Üzmez’de onun ahlakını şu şekilde tasvir ediyor:

‘Her şekil, yapmacık her alışkanlık, Milli ve İslam’ı olmayan her kural onu sıkar, hem de beceremez.’

Bizlerde Osman Yüksel Serdengeçti’yi Marmara Kıraathanesi’nde görüyor, onu zevkle dinliyorduk.

***

Osman Yüksel Serdengeçti’nin nefsine karşı tutumlu olduğu söylenirdi. Bundan dolayı ona ‘cimri’ olduğu yakıştırmasını yaparlardı. Hâlbuki o pek çok öğrenciyi okutmuştur. Yavuz Bülent Bakiler’in söylediğine göre Ankara’daki bir dairesini darda kalan bir arkadaşı için bağışlamıştır;

İstanbul Horhor’daki dairesini Türk Edebiyatı Vakfına hibe etmişti. Malatya olayında hüküm giyen lise öğrencisi Hüseyin Üzmez’in bütün masraflarını karşılamıştı.

Bu konuda Hüseyin Üzmez de şöyle demektedir:

‘Osman Ağabey beni bir gün ihmal etmemiştir. 24 saat yemek yemeyi hatırlamayan o dalgın adam, aybaşlarını bir gün geçirmeden bana para gönderirdi. Bir ay değil, bir yıl değil, tam on yıl…’

Türk Edebiyatı Dergisi’nde Ahmet Günay’ın anlattığı bir hikâye de şöyledir:

‘1974 yılında Antalya garajında okuttuğu bir öğrenciyi uğurladıktan sonra Halk Pazarına uğrayarak portakal almak ister. Pazarı defalarca dolaşırlar; bir türlü portakal almaya yanaşmaz. Osman Ağabey şu portakalı alalım deyince ‘Çok pahalı, çok pahalı’ diye tepki gösterir. Nihayet bol çürüklü portakalların bulunduğu bir yerden, iyileri özenle seçerek bir kilo portakal alır. Daha sonra bir ekmek alarak, içinde bir yataktan başka bir şey bulunmayan Denizciler Caddesi’ndeki evine giderler. Aldığı ekmeği pekmezle yerler. Üstüne de birer portakal soyarlar.’

***

Osman Yüksel, ben şair değilim, fakat şiirin ne demek olduğunu bilenlerdenim dediyse de o ruhları okşayan bir şairdir. Bizim çocukluk ve gençlik rüyalarımızda onun şiirleri vardı:

‘ Yıllardır yıllardır hayaller kurdum,

Seni anam gibi aradım durdum... .

Ey benim sevgilim, Ey Anayurdum!...

Nerde benim, Oral-Altay dağlarım?

Akşam olur, sabah olur ağlarım.’

Yavuz Bülent Bakiler nesirlerinde şu özellikleri bulur:

‘Bazı yazıları temiz ve gümrah bir çoban çeşmesinin musikisine sahiptir. Arı duru akar. Bazı yazıları ise bir hıçkırık, bir gözyaşı sağanağıdır. Bazen vurduğu yeri dağıtan, tozu dumana katan, bütün adli mercileri ayağa kaldıran, Türk’e ve İslam’a düşman zihniyetleri yedi kat yerin dibine batıran kırk batmanlık güz gibidir. Bazen yeni bir Nasrettin Hoca zekâsı yeni bir İncilli Çavuş yarenliği, yeni bir Bekri Mustafa müzibliğine bürünen bir kahkaha tufanı olur.’

#Necip Fazıl Kısakürek
#Osman Fehmi Serdengeçti
#Bülent Bakiler
7 yıl önce
Onun başka bir hayatı vardı
Ekonominin referandum beklentisi
ASELSAN cinayetlerinde FETÖ’nün rolü
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı