|
Tokyo"da Erdoğan soruları ve Türkiye"nin AB rotası

TOKYO- Japonya Dışişleri Bakanlığı'nın davetlisi olarak geldiğim Tokyo'da Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü'nde "Türkiye'nin modernleşme macerası ve AB süreci" konulu bir konuşma yaptım. Katılımcılar, The Bank of Tokyo'nun danışmanı Toshihiko Kobayakawa, enstitünün araştırma şefi İsamu Nakashima, Türkiye üzerine master yapan bayan Sekiguchi Yoko, Türkiye uzmanı bayan Mikano Toda, Türki'deki GAP bölgesinde yatırımları bulunan Japon firmasının uzmanı Ortadoğu Enstitüsü'nün yönetim kurulu üyesi Noboru Tobari ve enstitüde uzman Hiroshi Shiojiri'den oluşuyordu.

Sorular ağırlıklı olarak, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım süreci ve aktif siyasetin görünümü üzerine idi. Özellikle de AK Parti ve Türkiye...

Türkiye'nin Avrupa Birliği süreciyle, 'modernleşme' macerasına yeni bir yaklaşım getirdiğini, ancak bunun hiçbir zaman bir 'kimlik sapması' olmadığını, aksine kimliğini daha bir 'küresel' düzleme taşıdığını söyledim.

Katılımcılardan birisi, "Türkiye büyük ve güçlü bir ülke, Avrupa Birliği'nde ne işi var, Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleriyle birlik oluşturması daha doğru değil mi?" şeklinde bir soruyla, Türkiye'nin yüzünü Batı'ya değil, Doğu'ya dönmesi gerektiğine işaret etti.

Dedim ki: "İşte tam da saydığınız bu coğrafyaların günümüzdeki konumu yüzünden Türkiye özellikle Avrupa Birliği'ne girmek zorundadır. Gerçekler biraz acı olsa da kabul etmek gerekiyor ki, Ortadoğu ülkeleri ABD tasallutu ve ablukası altında bulunmaktadır. Yine, Orta Asya ABD ve Rusya arasında siyasal ve ekonomik olarak pay edilmiş durumdadır.

Takdir edersiniz ki, böylesine 'kuşatılmış' bir coğrafyada, Türkiye'nin önderliğinde bir 'birlik' oluşturmak zor, hatta imkansızdır. Ne yazık ki, ateş altındaki bu coğrafyalarda şimdilerde bir 'can pazarı' yaşanmaktadır. Yarım yüzyıllık 'demokrasi deneyimi' ve birikimiyle, eğer Türkiye bu ateşin içinden çıkıp AB'ye 'tam üye' olabilirse, belki bu coğrafyalar için de bir 'umut' doğabilir."

Yine aynı katılımcı, "Atatürk, Türk modernleşmesinin mimarıdır, din ve devlet işlerini birbirinden ayırmıştır. Başbakan Tayyip Erdoğan ise, sanki din eksenli bir görüntü sergiliyor, bunu nasıl değerlendirmek gerekir?" sorusuyla, ilk sorudaki yaklaşımıyla çelişen bir tavır sergiledi.

Dedim ki: "Tam aksine Başbakan Erdoğan AK Parti'yi kurarken 'din eksenli' bir parti olmaması için adeta kılı kırk yaran bir titizlik sergiledi. Partinin 'kuruluş ilkeleri'nde de bu yaklaşım açıkça ortaya kondu. İktidar sürecinde de, bu dikkati ve hassasiyeti korudu. Çünkü, siyaset doğası gereği tartışmalara, eleştirilere açık bir kurumdur. Oysa 'din', siyasetin de, günübirlik tartışmalarında üstünde 'yüce' bir olgudur.

Ayrıca Erdoğan iktidarı, Atatürk'ün 'muasır medeniyet seviyesi' olarak tanımladığı 'Avrupa hedefi' için, devrim niteliğinde değişimlerin altına imza atmış bir iktidardır. Dolayısıyla, Atatürk'ün 'muasır medeniyet' hedefiyle, Tayyip Erdoğan'ın 'AB hedefi' birbiriyle çelişen değil, örtüşen bir görüntü arzetmektedir."

Öyle anlaşılıyor ki, Japonya'daki bazı bilim adamları ve aydınlar da, zaman zaman, Amerika'daki 'Neo-con'ların sözcüsü konumundaki yayın organlarının 'asparagas' yaklaşımlarından etkilenebiliyorlar.

Ancak, Japonya'da görüştüğüm bilim adamları, siyasetçiler, gazeteciler Türkiye'nin 'AB yaklaşımı' ve AK Parti iktidarının vizyonu konusunda son derece olumlu şeyler söylediler. Mesela, Japonya'da iktidar ortağı olan Adalet ve Işık Partisi'nin senato üyesi Kanae Yamamoto Hanım, görüşmemiz sırasında, bir ara AK Parti'nin kamuoyu yoklamalarındaki son durumunu sordu. Ben, 'oylarını 2002 seçimlerine göre daha arttırmış durumda' deyince, buna oldukça sevindi.
18 yıl önce
Tokyo"da Erdoğan soruları ve Türkiye"nin AB rotası
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile
Deprem gerçeği, ekonomi güvenliği ve TOBB Genel Kurulu’ndan yansıyanlar