Cumartesi akşamı İstanbul'da, Beyoğlu'nun başarılı belediye başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın misafiri olduk.
Demircan'ın ev sahipliğinde tarihi Pera Palas'ta yapılan
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nu dinledik.
Beyoğlu Sohbetleri deyip hemen geçmeyelim.
Salonda,
tabirine uyacak bir katılımcı çeşitliliği vardı.
Konsoloslar, tanınmış işadamları, azınlık dinlerinin liderleri, milletvekilleri, Türkiye üzerine kafa yoran akademisyenler…
Zaten Bakan Çavuşoğlu, teklif gelir gelmez, dar katılımlı ama etkinliği olan ve tanınırlığı yüksek böyle bir kitleye hitap etme fikrini hemen kabul etmiş.
Bugünlerde insanlar, en çok
diye soruyor.
O vakit yazmıştık.
15 Temmuz'dan birkaç gün sonra, telekonferansla 800 kadar yabancı yatırımcıya topluca hitap eden Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek'e en çok sorulan soru da buydu.
Yabancı yatırımcıların, sanki darbe girişiminde ABD'nin bir rolü varmış gibi! böyle bir meraka kapılmış olmaları da enteresandı tabi.
Aynı soru biraz takla attırılmış haliyle şimdi yine revaçta.
Bu defa
diye soruluyor.
Cumartesi akşamı Dışişleri Bakanına yöneltilen ilk soru da bu minvalde idi.
Çavuşoğlu, açık sözlü, dobra dobra konuşmayı seven bir tarza sahip.
ABD ile ilişkiler bağlamında da böyle konuştu.
Mesela, Ankara-Washington hattındaki kriz konularını açık açık anlattı.
PKK'nın Suriye koluna silah verilmesine, yılan hikayesine dönen YPG'nin Menbiç'ten çekilmesi meselesine atıflar yaptı.
dedi.
Çavuşoğlu, ABD'nin yeni seçilen Başkanı Trump ile ilgili kısa birkaç cümle kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisiyle yaptığı görüşmeden
diye söz etti,
dedi.
Bakan bu kadar konuştu ama bu kısa açıklamanın perde arkasında çok önemli bilgiler var.
Ne tür bilgiler mi?
Anlatalım…
Önceki gün Beyoğlu Sohbetleri programında karşılaştığımız bir devlet yetkilisi ile ayaküstü kısa bir sohbet yaptık.
Trump ve ekibiyle seçim öncesi sağlanan temastan o şekilde haberdar oldum.
Ankara'ya dönünce, önemli bulduğum için konunun arkasını biraz daha araştırdım.
Bu şekilde, Trump'ın Beyaz Saray'a yerleşmesiyle ABD/Türkiye ilişkilerinin hangi doğrultuda ilerleyeceğine dair önemli ipuçları sunan bir takım bilgilere ulaştım.
Öncelikle şunun altını bir çizelim.
Seçimlerden önce ABD Başkan adayı ve ekibi ile temas kurup daha o dönemde ilişki tesis etmek kıymetli bir şey olmuş.
Kim düşündü ise tebrik etmek lazım.
Olay şöyle gelişiyor:
Donald Trump ve ekibi ile seçimlerden önce, ismi şu aşamada gizli tutulan bir işadamı üzerinden temas kuruluyor.
Türkiye'de yakından tanınan bu işadamı, Erdoğan ve AK Parti ile ilişkileri inişli çıkışlı seyir izlemiş bir grubun tepe yönetiminde bulunuyor.
Kendisi o grupta, Erdoğan'ın seçim kazanmasına sevinen çok az sayıda isimden biri olarak biliniyor.
Bu temas sırasında, etkili sonuç üretecek bir nokta üzerinden hareket ediliyor.
Erdoğan ve AK Parti tecrübesinin İslam Dünyası'ndaki radikal eğilimlerin panzehiri olan doğal rolünden bahsediliyor.
Peki sonuç ne oldu dersiniz?
Denilen şu:
Ne yazık ki izin olmadığı için yine isim veremeyeceğim.
Ama şu kadarını söyleyebilirim.
Bu temaslar sayesinde Trump'ın yakın zamanda önemli bir makama atamasını yaptığı bir isim
ifadesini kullanmaya başlamış.
Neyi sorguluyorduk?
Trump dönemiyle Türkiye-ABD ilişkileri nasıl bir döneme girecek?
Şu anlattıklarımız sorumuza cevap bulma bakımından kıymete değer bir takım veriler sunsa da, kesin kanaat sahibi olmak için henüz çok erken.
Trump fiili olarak ne yapacak? Obama döneminin sinsi bel altı vuruşları devam edecek mi? Türkiye'nin radar alanına giren Irak ve Suriye'deki süreç, Obama döneminde olduğu gibi Türkiye'yi çevreleme niyetiyle mi yürütülecek?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dediği gibi lafa değil icraata bakmak lazım.
Ama kişisel kanaatim şudur:
Bence Trump, selefi Obama'ya göre Erdoğan'a karşı çok daha dürüstçe bir yaklaşım sergileyecek.