Yazıya başladığımız saat itibariyle bir polis memurunun şehit olduğu, 19 polis ve 4 sivilin yaralandığı bilgisi vardı.
Aynı gün Gaziantep'e 56 km uzaklığı olan Kilis'e sabah 07.10 ve 11.10'da sınırın öbür tarafındaki DAİŞ mevzilerinden 4 roket daha
.
Biri ağır, 8 kişi yaralandı.
Bu olup bitenlerin adını koymakta artık zorlanmıyoruz.
Birileri Türkiye topraklarını, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını doğrudan hedef alan bir savaş yürütüyor.
Görünen o ki, Ankara için iki zor seçenek arasında bir tercih yapmanın zamanı geldi.
-Ya şimdi olduğu gibi DAİŞ mevzilerine uzaktan müdahale etme tutumunu sürdürüp, ülke topraklarına yönelen saldırılara bu şekilde mukabele edeceksin.
-Yahut, beraberinde getireceği riskleri göze alarak Suriye topraklarına girip, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına yönelen bu tehdidi kaynağında yok edeceksin.
Ankara'da yapılan güvenlik toplantılarında
üzerinde duruluyor.
- 1-Açıktan kara birlikleriyle DAİŞ'in bulunduğu topraklara giripgüvenli bölgeyioluşturmak.
- 2-Herhangi bir açıklama yapmadan fiilen bunu uygulamak.
- 3-Sınırın öbür tarafında bulunan müzahir grupları güçlendirerek o bölgenin DAİŞ'den kurtarılmasını sağlamak.
Aslında daha az baş ağrıtacak dördüncü bir seçenek daha var.
ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin güçlü bir hava desteğiyle o bölgede bulunan DAİŞ mevzilerini vurması ve Türkiye'ye yönelen bu tehdidi bertaraf etmesi.
ABD istenildiği zaman bunun olabileceğini, bu yöntemle netice alınabileceğini Kobani'de gösterdi.
Ancak öyle anlaşılıyor ki, Ankara'da bu konuda ABD'ye duyulan güven büyük oranda ortadan kalktığı için bu seçeneğin hayata geçmesi zor görünüyor.
Sınırın öbür tarafında olup da Türkiye ile birlikte hareket eden grupların güçlerinin zayıfladığı gerçeğini de hesaba katarsak, geriye fazla bir seçenek kalmıyor.
İşin burasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önceki gün İstanbul Tuzla'da Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisinin inşa başlangıç töreninde
ya bakmak büyük önem taşıyor.
Konunun bağlamı ABD'nin PYD ile ilgili ikircikli tutumuna yönelik bir eleştiri üzerineydi.
Ancak Erdoğan'ın şu sözünün, üzerinde durduğumuz konu ile olan bağlantısı da ortada.
Aslında sınır ötesine kara birlikleriyle girme seçeneği Ankara'da yeni konuşulmuş bir konu değil.
Fırat'ın batı yakasının kırmızı çizgi ilan edilmesinden bu yana
bağlamında bu konu masada duruyor.
Söz konusu olan uluslararası hukuk ise, hele hele bu günlerde Türkiye'yi zora sokacak bir durum bulunmuyor.
Yani?
Yanisi şu:
Bu meseleyi salt
argümanıyla tartışmak yeterli olmaz, olamaz.
Eğer böyle tartışılacaksa,
argümanını da masaya koymak gerekiyor.
Herkesin (görünürde) ortak düşmanı olduğunu bildiğimiz DAİŞ'i temizleme amaçlı bir operasyona normal şartlarda Rusya dahil Suriye'de vekalet savaşı yürüten bütün aktörlerin alkışla destek vermesi beklenir.
ABD'lilerin ikide bir
diye açıklama yaptıklarını da düşünürsek, böyle bir hamleye kim nasıl karşı çıkabilir ki?
Ankara'nın BM'ye bildirimde bulunup Suriye'ye müdahale etme niyeti, Washington'u niye panikletmiş olabilir? Sorusunun da bir cevabı var.
Türkiye böyle yaparsa, gizliden gizliye yürütülen Suriye projesi onlar açısından ciddi bir yara alabilir.
İkincisi; niye böyle yaptın? Sorusunu sormaları için ikna edici yeni bir enstrüman bulmaları gerekir.
Bu da yoksa, başka ne diyebilirler ki?