|
İşsizlik Oranı, İstihdam ve Büyüme…

Senelerden beri süre gelen tez o dur ki; eğer işsizlik oranınız yükseliyor ise işler fena halde kötü gidiyordur. Meseleye düz mantıkla bakılırsa bu anlatılan akla pek uygun gelmekte, hatta sorgulama ihtiyacı bile hissetmemekteyiz. Hatta bu konu bilhassa Türkiye’miz için neredeyse tek çıkmaz olarak son dönemde gösterilip, umutsuz vak’a olarak sunulup, bir nevi ne yapsanız boş dedirtme gayretine girdirilmiştir. O kadar ki; sanki gelişimi, iyileşmeyi, ileriye doğru emin adımlar atılmasını gizlemek isteyen bir cephe vardı dersek yeridir. Zira manzaranın bütünü bu değildir.

İşsizlik oranının artışının iki ana sebebi olur. Bunlardan ilki ekonomik aktivitenin küçülmesi, yani ekonomik daralma dönemine girilip işten çıkarmaların yaşanması. İkincisi ise ekonomik daralma yaşanmamaktayken de nüfus artışına oran ile yeterli yeni iş alanı yaratılamamış olmasıdır. İkisi arasında dağlar kadar fark vardır. Birincisinde işyerleri kapanırken, ikincisinde kapanmaz ve dahi yenileri açılır. Birincisinde aile reisinin işi varken işten çıkarılmıştır, ikincisinde ise aile reisinin işi aynen devam ederken yeni işe katılma çabasında olan aile bireyi bir dönem daha iş aramaya devam eder.

Türkiye’mizde her yıl iş gücüne katılım ortalama bir milyon kişi kadardır. Yani işsizlik oranını aynı noktada bile tutmak için bir milyon kişiye iş imkânı yaratmış olunmalı, işsizliği düşürmek için ise bundan bir fazlasını istihdam edebilmeliyiz. Bu bir milyonun adedin altında bir iş imkânı yaratılırsa da işsizlik oransal olarak artar. Ancak bu yüzbinlerce yeni iş alanı yaratıldığı gerçeğini kapatmaz.

Kendine güven…

Rakamlar ile şöyle izah edebiliriz ki; Türkiye’mizde 2005 yılında istihdam edilen kişi sayısı yaklaşık 19 milyon iken 2017 Mayıs ayında ise 29 milyona yakındır. Yani geçen takribi 12 yılda 10 milyon kişiye iş alanı yaratılıp istihdam edilmeleri sağlanmıştır. Bu hiçte azımsanacak bir rakam değildir. Şöyle ki; nüfusu 10 milyon bandında olan bir Macaristan, Belçika, Portekiz, Çek Cumhuriyeti kadar olan Ab ülkelerinin toplam nüfusu kadar insana iş bulunmuş, ekonomiye katkı sağlar hale gelmesi sağlanmıştır.

Bu ne demektir? Her yıl ortalama 850 bin kişi üretime katılarak, bir o kadar buzdolabı, tv, halı mobilya, gıda satışı gerçekleşecek ekonomi ortaya çıkmıştır. Yani diğer adıyla ekonomik büyüme meydana gelmiştir. Bu nedenledir ki; literatürde Büyük Buhran ekonomik krizinden sonra en büyük kriz olarak yer alan 2008-2009 yıllarında ki ABD kaynaklı dünya krizi dönemini çıkarırsak son 15 yılda %5,5 üzerinde devamlı olarak büyüme sağlanmıştır. İşin güzel tarafı bu büyümeyi aynen bozmadan önümüzdeki on yıla taşıyabilirsek kişi başı milli gelirimiz neredeyse 20.000 dolara varmış oluyor.

Bu noktada olaya işsizlik oransal olarak arttı işler kötüye gidiyor demek mi akıllıca ve dürüstçe olur yoksa çalışan hane haklımız her ay, her yıl artarak devam ediyor, ekonomimiz büyüyor demek mi? Bu cevap siyasi değildir. Sadece matematiktir…

İşin esası üzerimize kara bulutları sürmek, bizi karamsarlığa iterek ayağa kalkma çabasını göstermemize bile engel olmaya çalışmak ve bunun ile aramıza nifak tohumları serpmek için kim, niye çaba gösteriyor onu bilmektir. Milli ekonomiyi kurma çabasında olduğumuz bu günlerde verilen her emek milli bağımsız geleceğin yapı taşlarıdır. Her emek çok kıymetli ve ümit vadetmektedir. Eğer bu emekleri görmezden gelirsek çocuklarımızın da geleceğini görmezden gelmiş olacağız.

Tahmin mi? Temenni mi?

Sözün özü; Dünya Bankası, IMF ve de muhtelif Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının yılbaşı büyüme, işsizlik sözde tahminlerine gerçekte temennilerine bakarsanız hep moral bozucu olduğunu ve daha oyuna başlamadan yenik gösterme çabası içerisinde olduklarını açıkça söyleyebiliriz. Gerçekleşenler ise bu senede olduğu gibi hep çok daha iyisi olmuştur. Bu kurumların bunca senedir arda arda yanılmaları sizce basitçe ve iyi niyetlice sadece hata mıdır? Bizim dostu ve düşmanı sadece savaş meydanında aramamız, milli ekonomiyi sözleri ile aldatmaca verileri ile her gün batı kaynaklı olumsuz bakış açısını yaymaya çalışan küçük çıkarları için milletin geleceğini yok sayan kalem erbabından da çıkabileceğini anlamamız gerekmez mi? Artık muhalefetin iktidarı düşürmek şartıyla vatanı düşürmeye razı olma mantığından kurtulması lazımdır. Milli mücadele için milli muhalefet şarttır. Yapmak zor, yıkmak kolay, eleştirmek kolay, icraatı savunmak zordur. Ancak hangisi millete hizmet eder? Vicdanınız size yol gösterecektir…

İlginç not: Bu makaleyi kaleme aldığım gece Moody’s %2.6 olarak yılbaşı duyurduğu Türkiye büyüme oranını tahminini %3.7 olarak revize etti. Yani %40 yanıldıklarını ifade ediyorlar ki; halen yanılıyorlar, o da ayrı…

Birilerinin bu Batı üniversitelerinde okumuş derecelendirme kuruluşu ekonomistlerine %40 yanılmanın matematiğe dayanamayacağını, zar atsak daha iyi tahmin çıkarılabileceğini anlatması lazım.

#Türkiye
#Moody’s
#Dünya Bankası
#IMF
7 yıl önce
İşsizlik Oranı, İstihdam ve Büyüme…
Suriye"de kanayan insanlık
Tampon, taraf ve bertaraf olmak
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı