|
Das Dâvâ’nın sokak tatbikatı
Emekli Binbaşı Hüsrev, Mehmet Ağabey'in fikirlerini benimseyerek “
Das Dâvâ”
cemaatine katılmış, kısa müddet sonra da insanları ikiye ayırmaya başlamıştı:
Das Dâvâ
'ya sahip çıkanlar ve çıkmayanlar!


Aynı günlerde roman yazmak heveslisi olan Kartal da Binbaşı Hüsrev'in peşinde idi! Ondan iyi bir roman çıkaracağına inanıyordu. Cervantes de öyle değil miydi? Sıradan bir şair idi, fakat meşhur olamayacağını anlayınca türlü entrikalara girmiş; ama Don Kişot'u yakalayınca ölümsüzlüğe kavuşmuştu. Cilt cilt yazmanın anlamı yoktu. İşte şimdi Kartal'ın eline bir milleti ayağa kaldıracak müthiş bir roman yazmak fırsatı geçmişti. Bunu iyi değerlendirmesi gerektiğini düşünüyor, Binbaşı'nın yanından hiç ayrılmıyordu.



***



Binbaşı Hüsrev, bir akşam Marmara Kıraathanesi'nde Kartal'ın yanına sokuldu, yüzünde esrarlı bir hava vardı:



“Vaktiniz varsa bu akşam beraber olalım?”



Kartal merakla:



“Hayrola, bir şey mi var?”



Binbaşı Hüsrev:



“Ufak bir tatbikat yapacağız.”



Kartal'da şimşek çakmıştı! Nihayet aylardan beri izini sürdüğü Binbaşı Hüsrev'in enteresan anlarını yakalayabilecekti. Bu tatbikatta, onun zayıf ve kuvvetli yanlarını tespit edecek, ondan sonra sıra romanı yazmaya gelecekti. Ölümsüzlüğü yakalamak içten bile değildi. Kahvenin camına bakıyor, orada kendisinin Cervantes ile eşdeğer olduğunu görüyordu. Onun heykeli Madrid'de dikildiğine göre, kendisininki de pekâlâ burada dikilebilirdi. Türk milleti İspanyollardan aşağı değildi!



***



Saat on ikiye doğru Binbaşı Hüsrev'le Kartal, Marmara Kıraathanesi'nden çıktılar. Rüzgârlı, soğuk bir gece idi… Binbaşı boynuna kaşkolünü sardı, fötr şapkasını kafasına iyice geçirdi, sonra etrafına bakındı, kendilerini takip eden yoktu. Biraz gidip geri döndü, yine kimseler yoktu. Yola devam ederken anlatmaya başladı:



“Kartal, biz bu milletin son ümidiyiz; ya biz kazanacağız ya da hiç kimse! Küçük kuvvetlerin iyi organize edilmesi lazımdır; aksi takdirde hareketimiz hüsranla sonuçlanır. Allah korusun böyle bir şey yapmaya hakkımız yok...”



“Niçin kuvvetinizi küçük tutuyorsunuz?”



“Görmüyor musun, kahvenin yarısı polis dolu? Ufak bir sırrımızı hemen arzu ettikleri yere uçururlar. Sonra ayıkla pirincin taşını!”



“Şu anda nasıl bir tatbikat yapacaksınız?”



“Tatbikatımızı hem sokak, hem de bir yere baskın şeklinde yapacağız.”



“Bunu stratejik noktaları düşünerek mi yapıyorsunuz?”



“Bunların hepsi olabilir, önemli olan bizim gençlerin bu yeteneği kazanması!”



***



Vezneciler'e yaklaştıklarında Çarşıkapı'dan çıkan bir taksinin farları ile Mehmet Ağabey'i gördüler, yüzünde çılgın bir ifade vardı. Beraberce yanlarına gittiler. Kartal'ın gelmesine Mehmet Ağabey'in canı çok sıkılmıştı, daha sonra bunun hesabını Binbaşı'ya soracaktı!



***



“İkimizin bir yerde bulunması doğru değil! Sen tatbikatın yapılacağı noktaya git; orada gençlere ne yapacaklarını birer birer anlatırsın.”



Binbaşı Hüsrev ve Kartal, Patrona Halil Hamamı'nın yanına geldiler. Ortalığı rüzgâr esip savuruyor, yere iri damlalar düşüyor, ruhlarda endişeli bir hava oluşturuyordu. Aradan birkaç dakika geçmeden Beyazıt Devlet Kütüphanesi tarafından bir komut yükseldi:



“Yere yat!”



Herkes yere yatmıştı; Binbaşı Hüsrev bir kumandan edası ile sesin geldiği tarafa bakıyor; ama hiçbir şey göremiyordu. Tekrar bir komut gelmişti:



“Kalk, marş marş!”



Beyazıt meydanında bir gürültüdür başladı; rüzgârın çığlığı bu sesi uzaklara kadar götürüyordu.



“Baskın vaziyetine geç, binayı teslim al!”



Gelenler onlara doğru yaklaştıkça, Kartal bazılarını tanımaya başlamıştı. Reşat, Salih ve onların arkadaşları idi. Dikkatle bakıyordu... Koşanlar Patrona Halil Hamamı'nın etrafında kümeleniyordu. Binbaşı Hüsrev o noktayı göremiyordu; ancak birkaç adım attıktan sonra görebildi; bir kısmı kapıları kesmiş, bir kısmı da çevreye yayılmıştı.



Kartal'ın gördüklerine göre; bu gençlerle ciddi bir tatbikat yapılamazdı; Binbaşı Hüsrev'i tanıyordu; 'Her halde konuyu tam kavrayamadım' diye zihninden geçiriyor, fakat sorularının önüne de geçemiyordu:



“Tatbikat yaptığınız başka yerler var mı?”



“En büyük karargâhımız Eskişehir'de, orada büyük tatbikatlar yapacağız!”



Kartal'ın sesi manidar bir havaya bürünmüştü:



“Niçin Eskişehir'i seçtiniz?”



Fötr şapkasını iyice alnına indiren Binbaşı Hüsrev'in bakışlarını Kartal da fark etmişti:



“Öyle münasip gördük!”



Kartal, doğru, dedi. Eskişehir, Başkent'le İstanbul'a eşit yakınlıkta bir mesafede…



Ey benim idealist Mehmet Ağabeyciğim, doktrini doğru dürüst yazsaydın da Binbaşı Hüsrev gibilerine muhtaç olmasaydın ne olurdu?


#Das Dâvâ
#Binbaşı Hüsrev
#Cervantes
7 yıl önce
Das Dâvâ’nın sokak tatbikatı
Yeniden Suriye kumpası
İsimler lakaplar
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı