|
Müteharrik bir mantar

Gençliğimizde bazı arkadaşlara sorardık; 'kamuoyuna mal olmuş bir büyüğümüzü ne kadar dinlemeliyiz?' Arkadaşlarımızın pek çoğu cevap verirlerdi; 'Dört sohbetten sonra konuları tekrarlıyorsa dinleseniz de olur dinlemeseniz de.' Necip Fazıl'ı sorduğumuzda ise şu cevabı alırdık; 'Onu sonsuza kadar dinlemeliyiz.' Rahmetli Sıtkı Evren, Necip Fazıl için şu cümleyi kullanmıştı: ' O bitmeyen bir üniversitedir.'



Altmışlı yılların başlarında idi. Üstad Necip Fazıl hapishaneye girmiş, bir buçuk yıl yattıktan sonra çıkmıştı. İçeride kaldığı günleri anlatıyor, bizlerde zevkle dinliyorduk. Zaten bunu 'Zindandan Mehmed'e Mektup' adlı şiirinde yazmıştı. Hapishaneden çıktığında geçmiş olsuna gittiğimiz gün evine gitmek için bir başlangıç olmuştu. Ondan sonra devamlı evini ziyaret ediyorduk. Üstad konuşmaya başlıyor, bizler zamanı kaybediyorduk; o dönemde belli bir süre sokağa çıkma yasağı vardı bu yüzden bazı akşamları evinde sabahlıyorduk.



O dönemde bizim camiada çok yayınevi yoktu. Bedir, Cağaloğlu, Yağmur belki iki üç tane daha vardı. Bunların pek çoğu şifalı sular, şifalı bitkiler gibi halkın ihtiyaçlarını karşılıyordu. Yağmur yayınevi ise Ali Fuat Başgil'in, Nurettin Topçu'nun izinden gidiyordu. Bunun üzerine bazı genç, idealist arkadaşlarımız bir yayınevi kurdular; başına rahmetli Nevzat Kösoğlu'nu getirdiler. Onun sanatkâr ruhu, Ötüken yayınevini ortaya çıkardı. İlk bastığı kitap da Necip Fazıl Bey'in 'Reis Bey' adlı piyesi oldu. Bu kitabın çok taklitleri yapıldı. Hiçbirisi Nevzat Kösoğlu'nun kalitesine ulaşamadı.



Necip Fazıl ' Ulu Hakan Abdülhamid Han' adlı kitabı yazmayı Ötüken Yayınevine söz verdi. O dönem yayınevinin bütçesi azdı; bir kitabı ya basar ya basamazdı. Üstad kitabı yazar ve yayınevi de kitabı basamazsa rezil olurlardı. Üstad'ın bin bir türlü işi vardı; Büyük Doğu Dergisi'ni çıkarıyor, Babıali de Sabah Gazetesi'nde günlük makaleler yazıyor, gençlerle sohbet ediyor, Anadolu'yu da karış karış dolaşıyordu. Kim bilir belki kafasında yazacağı daha önemli kitaplar da vardı.



O dönemde Yusuf İslamoğlu diye bir arkadaşımız yayınevi kurmuştu. İlginç bir karakterdi. Yayınladığı kitaplarda kendi adını ön plana çıkarırdı. Mesela Cevat Rıfat Atilhan'ın bir kitabını basardı; Cevat Rıfat'ın adını küçük punktalarla yazar altına da nal gibi kendi adını basardı. Zaman geçtikçe Yusuf İslamoğlu da yavaş yavaş bizim arkadaşların yayınevi politikasını izlemeye başladı. Üstad ' Ulu Hakan Abdülhamid Han' adlı kitabı Ötüken Yayınevine yazacağı için Yusuf İslamoğlu da Üstad'ın peşine düştü. O da şerrinden kurtulmak için ' Halkadan Pırıltılar' adında bir kitap yazma sözünü vermişti. Zaman zaman Ötüken yayınevindeki bir arkadaşımız ile Yusuf İslamoğlu Üstad'ın evinde karşılaşıyorlardı. Üstad da her iki yayınevine 'onbeş gün sonra gelin' diyor ve onları gönderiyordu.



Üstad, Kadıköy de oturuyordu; Bir gün bizim arkadaşımızla beraber Yusuf İslamoğlu öğleden sonra bir vapura binip Necip Fazıl'ın evine gideceklerdi. Bizim arkadaşımız büyük şehirlerin azizliğine uğrayarak trafikte hapis oldu. Yusuf İslamoğlu gelip vapura bindi. Daha sonra ki vapurla da bizim arkadaşımız Kadıköy'e gitti.



Arkadaşımız Üstad'ın evine gelince Yusuf İslamoğlu'nun yüzü buram buram terlemiş, put gibi kapının önünde dikiliyordu. Yusuf İslamoğlu'nun boyu kısa idi, kafasına da Meksika fötr şapkasını oturtmuştu. Üstad kapının önünde gidip geliyor, söyleniyordu. Yusuf İslamoğlu kendini savunmak istiyordu:



- Üstadım!..



Necip Fazıl onun ağzını kapıyordu:



- Sus maskara! Başındaki fötr şapkaya bak! Bununla benim evime nasıl girersin? Bunlara karşı cihad açacağımı bilmiyor musun?



- Üstadım!...



- Sus! Sizinle medeniyet kuracağız öyle mi? Şu kılığa bak! Seni pazarda gezdirmek gerekir!



Bizim arkadaş da şok olmuş, üstadın karşısında süklüm büklüm dikiliyordu. Üstad'ın yüzü kıpkırmızı kesilmiş, arkadaşımızın yanına gelmişti.



-Balkonda dikiliyordum, karşımda bir mantar peydahlandı. Bu acayip şey nedir diye gözüm ona takıldı. Baktım ki bizim eve doğru geliyor; 'müteharrik bir mantar.' Ardından da bu bacaksız çıkmaz mı? Sizleri ben ne yapacağım! Defolun burdan!



Bizim arkadaş ' Üstadım' demişti. Üstad'ın siniri üzerinde idi.



- Sen de defol burdan! Demişti.



Merdivenden aşağı inerken bizim arkadaş Üstad'ın yüzüne baktı:



- Ne zaman gelebiliriz Üstadım?



Yüzünde hafif bir tebessüm oluşmuştu:



- Onbeş gün sonra gelin.




#Müteharrik
#Necip Fazıl
8 yıl önce
Müteharrik bir mantar
Türkiye “terörle mücadelede başka bir alternatif de var!” diyor
Kaşıkçı’nın katilleri için çember daralırken
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı