|
Arayan bulur, inleyen ölür

Bir yiğit, atını kaybetmiştir. O at ki cihana bedel. O at ki nallarından kıvılcımlar çakan; altın soylu, ateş soluklu, serâzât. “Yelesi zikir dalgası, cihat koşularında... Toynaklarının tozu, rahmet bulutu... Aşkla döğerken göğsünü, nefesi ''Hayy!'' der... Rüzgârın oğlundan, suyun kızından.” Adı Gülşah.

Durmuşoğlu Duran, onu ağaca bağlamış, dönüp geldiğinde ipi kopuk ve dolaşık bir halde bulmuştur. Gülşah yoktur. Duran, atını kaybetmekle adeta kendini kaybetmiş, Mecnun gibi yollara düşmüştür.

*

Dağlar tepeler aşar; şehirden şehire koşar, önüne gelene atını sorar. Der ki:

“Yaya kaldım, gitti atım, sırtında halı heybem / Mercan saplı hançerim, gül desenli kılıcım / Saatim, yazılarım, haritalarım / Aklım atımda kaldı.”

Dağlarla konuşur, nehirlere danışır; atların şahını bulmak için coğrafya ile tarihi harman edip altını üstüne getirir.

*

Anlatmak niyetiyle kelimelere sığındığım bu destan, aslında bir medeniyetin hikâyesi.

Bunca kelimeye başvurmak yerine, aramızdan biri, derin bir “ahh!” çekse, ilim irfan sahiplerinin hemen anlayıvereceği bir hikâye bu. Bizim maceramız.

Yazan da yine aramızdan biri: Şaban Abak.

Kitabın adı, Kayıp Atlar Haritası.

*

O soylu atın kayboluşu üzerinden asırlar geçti.

Duran atını aramaktan hiç vazgeçmedi.

Onu atına götürecek bilgiye ulaşmak için cilt cilt kitaplar okudu. Yalvardı, yakardı, toza bulandı. Ufak bir iz, bir işaret görünce yollara düştü yaya yapıldak.

*

Palandöken''i, Allahuekber Dağları''nı dolaştı, Ankara''da Hacı Bayram Velî''yi ziyaret etti. Balkanlar''a geçti, Tuna Nehri ile dertleşti.

Mostar Köprüsü üzerinde soylu atı Gülşah''ın naz izlerinin görüldüğü haberi üzerine, Bosna''ya koştu.

Gördü ki köprü yıkılmış; kendi derdini unutup Neretva Nehri''ni teselli etti.

*

Nice arayıştan sonra fark etti ki aramaya alışmak bir tehlikedir. Dolaşmaya bir süre ara verdi. Durup dinlendi Durmuşoğlu Duran.

Bir vakit sonra döndü Anadolu''ya. Akşehir''de Molla Nasreddin''i ziyaret etti. Bu keramet sahibi zatın iğne arama yöntemi üzerine düşününce, içi yine umut ve güvenle doldu. Şair dedi ki: “Samanlıkta yürüyen iğne gibi / Yürür yitikler de zaman içinde.”

Durmadı Duran da şair gibi devam etti: “Ve binbir ayda kaybedilenler / Bir Kadir Gecesi''nde bulunacaktır. / Aramaksa göğüste bir güneş taşımaktır / Kaybedişin karanlık kalbine karşı!”

*

Umudunu her dem taze tutarak, “Bir kişneme sesi duydum galiba” deyip yine yollara vurdu.

Bursa Ulucami''de güzel He ile gözgöze geldi. İki rekât namaz kılıp, yitik bulma duası okudu. Vav kayıklar arasında kuğu gibi süzülen Ye''nin peşinden çocukluk sularına daldı.

*

“Suya düştü, o artık yok diyorlar / O var, zira onu bir arayan var.”

O halde yiğitlerin atına kavuşması yakındır, atların şahlanması yakındır erenler.

Onu da belki kitabın ikinci cildinde göreceğiz. Bu bir''di. Yayınevi de Ebabil.

İsterseniz, kitabı nerede bulacağınızı biliyorsunuz. Adres başlıkta.

17 yıl önce
Arayan bulur, inleyen ölür
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle