|
Yol burada, yoldaş nerede?

Yol çağırdı yine. Şeyhini özleyen mürit gibi düştüm yola. İçimde bir ateş.



Boğaz'ın üçüncü incisi Yavuz Sultan Selim Köprüsü açıldı ama sanki hiçbir fark yok gibi.



Adım adım ilerliyoruz.



Köprüye yaklaşırken her seferinde olduğu gibi o kanlı geceyi düşünüyorum.



15 Temmuz gecesini.



Şehitlerimiz için Fatiha okumadan geçersem, köprüden kaçak geçmiş gibi hissedeceğim.



Erol'u düşünüyorum, oğlunu ve diğer yiğitleri…



Namlusunu kalabalığa doğrultan alçakların görüntüsü ve yere düşen kahramanlar geliyor gözümün önüne.



*


Köprünün orta yerine gelmeden, sol tarafa gözüm kayıyor.



Çengelköy'ün yeşili bol kısımlarına bakıyorum.



“Bu şehir girdap gülüm” diyen Ömer Lütfi Mete'nin kabrine giderdik Mustafa ile beraber.



“Ne güzel bir yerde yatıyor” derdik. “İnsan böyle bir yerde öldüğünü anlamaz” derdi Mustafa, gülerdi.



Şimdi o da Ömer Abinin yanında.



*


Yol çağırdı, tamam.



Yol burada, yoldaş nerede?



Biliyorum, şehitler ölmez.



Fakat biz bu yolculuklara beraber çıkardık hep.



Sevdiğimiz türküler eşliğinde giderdik; Rumeli, Ege, İçanadolu, Doğu, Güneydoğu, Karadeniz, Kerkük fark etmez.



Yolun nasıl bittiğini anlamazdık.



*


İlk mola yeri Mehmetçik Vakfı, mecbur.



Orada durmazsam, aziz yoldaşım “Niye geçtin abi?” diyecek; der mutlaka.



Her seferinde burada kısa bir çay molası.



Bir bakıma yolculuğun başladığı yer.



On dakika sonra yola revan oluruz; arkamızdan kovalayan yok ya.



*


Yanımızda kimler yok ki…



En başta Alvarlı Efe elbette, sonra Raci Alkır, Mükerrem Kemertaş, Mehmet Çalmaşır…



Kalabalığız.



Mustafa en sevdiklerinden bir albüm yapmış.



Yoksa ben mi hazırlamıştım en sevdiklerimi bir araya getirerek.



Bazen karışır.



Belki de Alpaslan seçti.



*


“Seyreyle güzel kudret-i Mevlâ neler eyler



Allah'a sığın, Adl-i Teâlâ neler eyler



Cânâna gönül vereli ben candan usandım



Hem düşeliden derdime dermandan usandım…”



Ah o cânân cânân kısmı yok mu?



Daha neler neler diyor bir bak.



“Meyl emezem gayrisine tövbeler olsun” diyor.



“Pervane gibi yanmağı ister deli gönlüm” diyor.



Dert büyük.



Koskoca hazret, yakınıyor.



“Çün zerre vefa bulmadım ihvan-ı zamandan



Şol yüzleri dost özleri düşmandan usandım…”



*


Sıradaki gelsin.



“Kadem bastı gönül tahtı, a sultanım sefa geldin



Dili pür rengi tab u ter, de dermanım sefa geldin



Gel ey dilberlerin şâhı, melahat burcunun mâhı



Geda'nın hâli nigâhı, sorup şâhım sefa geldin…”



Öyle yaman bir yerdeyiz ki, emin ol burada durulmaz.



“Gel gidelim dosta gönül.”



Devam edelim.



*


“Can ellerinden gelmişem, fâni mekânı neylerem



Ol mülke meylim salmışam, ben bu cihanı neylerem



Aşkın şarabın içmişem, dil gülşenine göçmüşem



Ben varlığımdan geçmişem, nam u nişanı neylerem…”



Bu sözlerin hepsi, sanki onun için söylenmiş. Hepsini iliklerine kadar hissederdi. Şimdi bize hissettiriyor.



Beni yol çağırdı, ya onu çağıran?



Mustafa ve diğer şehitleri hatırlamak, Allah'ı hatırlamaktır, ölümü ve ölümsüzlüğü hatırlamaktır. Hiç unutulur mu?

#Alpaslan
#15 Temmuz gecesi
#Şehit
#Fâni
7 yıl önce
Yol burada, yoldaş nerede?
“Görüntülere kazak ören aldatılmış büyükanneler” Türkiye’si...
Meselemiz “hesapsızlık”
Amerikan sponsorluğunda İsrail-Suudi normalleşmesi
Faz-2: Washington’un bölme operasyonuna Ankara yanıtı
İsmailağa’ya değil, Türkiye’ye operasyon