|
Birleşik Arap Emirlikleri’nin karanlıkta kalan gerçek yüzü
Körfez ülkelerinin politikalarından bahsederken eski alışkanlıklardan yola çıkarak büyük küçük hepsini beraber anılıyor ve diğerlerinin
Suudi Arabistan
’ın etkisi altında olduğu varsayılıyor. Oysa son yıllarda daha açık görünüyor ki, bu, yanlış bir yaklaşım.
Katar
ve
Kuveyt
gibi emirlikler bölge politikalarında Suudi Arabistan’dan ayrışırken, tüm Körfez’i ortak paranteze alma kolaycılığı, gölgede kalıp karanlık işler yapmayı seven
Birleşik Arap Emirlikleri
’nin (BAE) de ekmeğine yağ sürüyor.

Ama BAE son 10 yıldaki politikalarıyla özel olarak konuşulmayı hak ediyor. Türkiye’den bakınca, Suudi Arabistan ve BAE’yi birlikte hareket eder görüp bu tablodaki belirleyici figürü Suudi Arabistan zannediyor olabiliriz; ancak böyle yapınca
Tunus’tan Afganistan’a, Yemen’den Sırbistan’a
ve
Rusya’ya
BAE’nin genişleyen oyun alanını ıskalıyoruz; Arap sokağında
“İmarat”
denilerek korkuyla anılır hale gelen BAE’nin imza attığı işleri de gözden kaçırıyoruz.
Bir süredir BAE’yi kendine mesken edinen ve dış politikasında da belirleyici rol oynayan
Filistin asıllı Muhammed Dahlan
ismi, Türkiye’yi de hedef alan bir kısım projelerde ön plana gelmesiyle birkaç kez gündemimize girmişti. Hakeza, BAE’nin
Washington Büyükelçisi Yusuf Uteybe
’yi de Katar-Körfez krizi sürecinde İsrail yanlısı Demokrasiyi Savunma Vakfı (FDD) ile yakın ilişki içinde olduğunu gösteren maillerin sızmasıyla konuştuk. Bu hafta da
BAE Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayid
’i, Osmanlı Paşası Fahreddin Türkkan’ı ‘hırsız’ olarak niteleyen Twitter paylaşımı nedeniyle tanımış olduk.
Ama Dahlan, Uteybe ve diğerlerinin patronu ve Abdullah bin Zayid’in de ortanca ağabeyi olan, şimdilerde BAE’nin fiili yöneticisi diyebileceğimiz
Muhammed bin Zayid’i (MBZ)
hala hak ettiği biçimde konuşuyor değiliz. MBZ, 1961’de Ain kasabasında doğduğunda, BAE bir ülke bile değildi. Babası
Şeyh Zayid bin Sultan
, uzun yıllar İngiliz himayesinde kalan bu topraklarda yedi büyük aileyi bir araya getirip yedi emirlikten oluşan BAE federasyonunu kurduğunda MBZ 10 yaşındaydı. Şeyh Zayid’in BAE’yi sakin ve bölgenin siyasi kaosundan uzak bir yer olarak tutma hayali büyük oğlu
Halife
ile devam etti.
Halife bin Zayid
, Abu Dabi emiri ve BAE lideri olarak 2014’te geçirdiği rahatsızlığa kadar bu tavrını sürdürdü. Abu Dabi Veliahtı MBZ, abisinin rahatsızlığından beri BAE’nin de facto lideri olarak görülse de, esasen son 10 yıldır BAE’nin iç ve dış politikasında her geçen gün artan etkisiyle, bölgeye ilgisi olanların dikkatinden kaçmamaktaydı.
Şeyh Zayid’in 2004’te ölümüne kadar Arap ülkeleriyle her ne olursa olsun iyi geçinme ve Filistin’i öncelemeye yönelik politikaları, MBZ’nin işleri ele almaya başlamasıyla kademeli olarak değişmeye başladı.
Afganistan
’da Suudi Arabistan ve Pakistan’dan sonra Taliban yönetimini tanıyan üçüncü ülke olarak gördüğümüz BAE, 2001’de Hamid Karzai başa gelince hızla taraf değiştirip desteğini öte yana taşıyınca, ABD politikalarına göre nasıl hızlı şekil alacağını bize göstermişti. O günden beri de yeni ABD yönetiminin önceliklerine göre hızla biçim almasıyla, ama aynı zamanda İsrail’le kurduğu sağlam ilişkiyle takipçilerini şaşırtmaya devam ediyor.
Libya
’ya gidiyorsunuz, BAE’nin DAEŞ’in Sirte’ye taşınmasında önemli rol oynadığını öğreniyorsunuz;
Mısır
’a gidiyorsunuz, Sisi darbesinin ardında oynadığı kritik rolü görüyorsunuz;
Suriye
’ye baktığınızda her ne kadar Suudi Arabistan’ın Esad karşıtı politikası nedeniyle onunla yan yana imiş gibi görünse de aslında Esad ailesi ile yakın ilişki içinde buluyorsunuz BAE’yi.
Katar krizinde
Doha’yı
İran
’la işbirliği içinde olmakla suçlasa da, Abu Dabi ve Dubai’nin İran’la ticaretinin diğer Körfez ülkelerinden daha fazla olduğu görmenizin yanı sıra illegal işbirliklerinin de bir o kadar olduğunu fark ediyorsunuz.
Kral Abdullah’ın ölümünden sonra tahta çıkan Salman bin Abdülaziz,
Türkiye
’yle iyi ilişkiler kurmaya çalışırken ne oldu da Suudi Arabistan’ın bölge politikaları bugünkü noktaya savruldu diyorsunuz? Arkasından Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın MBZ’nin kuklası haline geldiği gerçeği çıkıyor. İsrail’le Suudi Arabistan’ın dolaylı iletişimini zenginleştirme görevi gördüğü kadar Trump yönetimini de bizzat Riyad’la bu yeni ittifaka sokanın MBZ olduğunu görüyorsunuz.
Gezi’den 17-25 Aralık’a, hatta 15 Temmuz’a
Türkiye’ye yönelik saldırıların ardında BAE’nin önemli finansal desteği var. Mısır’dan Suriye’ye, Libya’dan Filistin’e bir çılgınlık boyutuna ulaşan
Müslüman Kardeşler karşıtlığında
en büyük rolü İsrail ile birlikte BAE oynuyor. Son günlerde adını yine sık sık duyduğumuz karanlık isim,
eski Blackwater kurucusu Erik Prince
en çok BAE’deki faaliyetleriyle gündeme geliyor. Hatta Trump ve Putin arasında bir arka kapı diplomasisi başlattığı söylenen Prince’in, Putin’e yakın bir isimle Seyşeller’de yaptığı görüşmeyi dahi organize edenin MBZ olduğu iddia ediliyor.
Sadece bir çırpıda aklıma gelen bu kadar bilgi bile, BAE’nin ve fiili yönetici MBZ’nin, Körfez’deki sıradan bir emirlik gibi düşünülmemesi gerektiğini gösteriyor. Nasıl ki
FETÖ
’nün küresel çaptaki yapılanmasının boyutlarını görünce bunun
Fethullah Gülen
’in tek başına yapabileceği bir iş olmadığını düşünüyorsak, BAE’nin karanlık operasyonlarının ulaştığı çapa bakınca bunun da tek başına MBZ’nin altından kalkabileceği bir iş olduğunu düşünmek zor. Suudi Arabistan’daki
Vahhabilik
ekolünün aksine BAE’de yaygınlaştırılmaya çalışılan yeni nesil
Sufilik
anlayışı bile, BAE projesinin arka planında FETÖ benzeri bir yol haritasının olup olmadığını sorgulatıyor. Hem ılımlı İslam propagandası yapıp hem de DAEŞ gibi örgütlerin taşeron olarak farklı ülkelerde kullanılmasında parmağı olduğu iddia edilen BAE hakkında gerçeklere ulaşmaksa, tıpkı FETÖ kadar zor. Üstelik bir zamanlar Türkiye’de olduğu gibi Arap dünyasında da BAE ve MBZ hakkında konuşmak o denli büyük bir mesele.
Geçen ay Riyad’daki tutuklamalar sırasında öldüğü iddia edilen, Kraliyet bunu reddetse de kendisinden hala haber alınamayan
Kral Fahd’ın oğlu Abdülaziz
, kısa süre önce Twitter’da MBZ’yi
“şeytan”a
benzeterek Salman’ı kandırmakla suçlamıştı. Olağan Şüpheliler filmindeki meşhur replik geliyor ister istemez insanın aklına:
“Şeytanın en büyük hilesi dünyayı var olmadığına inandırmaktır.”
MBZ’nin de en büyük hilesi, BAE’yi bunca kirli işine rağmen Körfez ittifakının içinde görünmez yapması olsa gerek.
#Türkiye
#Ortadoğu
#Birleşik Arap Emirlikleri
#Körfez
6 yıl önce
Birleşik Arap Emirlikleri’nin karanlıkta kalan gerçek yüzü
Korku zamanı
Boykotta kafalar neden karışık
Kimin enflasyonu
Terör örgütü elebaşı olarak İsrail portresi…
Hamas’ın ateşkesi kabulü ve İsrail’in Refah Operasyonu