|
Elveda ey Şehr-i Ramazan...

Malum İstanbul trafiği zor, Ramazan ayında daha da zorlaşır. Açlık, sigarasızlık ve çoğunlukla sigarasızlıktan şoförlerin bazısı küçük birer Hulk’a dönüşür. Sadece trafikte de değil, işyerinde, sokakta, evde... İncir çekirdeğini doldurmayacak konular yüzünden, saçma sapan şeylerden o kadar acayip kavgaların çıkma ihtimali vardır ki. İnsanların birbirinin gırtlağına çökmesi an meselesidir. Halbuki bunun tam tersi olması gerekmez mi?


Ramazan başında okuduğum “18 saat aç kalıp oruç tutacaksınız, buna rağmen sonunda cehenneme giderseniz o artık sizin başarısızlığınız...” kabilinden bir sosyal medya paylaşımına çok gülmüştüm, ama üzerine uzun süre de düşündüm. Acaba oruç tuttuğu halde kaç kişinin ibadeti kabul olmayacaktı? Ya da orucu kabul edilse bile 18 saatlik oruç ibadeti için bahşedilecek sevabı kazanamayacaktı? Hakikaten de, oruç sadece aç-susuz kalmak, Ramazan sadece güneşin doğuşundan batışına kadar yemek yememek, su içmemek değildi. Boğazımızdan geçeni kontrol etmemizi emreden Allah-u Teala, bizden sadece vücudumuza hakim olmamızı mı istiyordu yoksa elimizi, dilimizi, aklımızı ve kalbimizi de kontrol etmeye çalışmamızı beklemiyor muydu?

Ramazan ayı sadece fiziksel bir oruç pratiğinden ibaret değil. Camilerden, televizyonlardan, radyolardan akan tüm ayet, hadis ve dualara kulak kabartınca duyuyorsun ki, insanın duyularını, aklını ve hatta kalbini terbiye edebileceği mükemmel bir fırsat. Ve fakat yine de, dalgınlıkla ağzına bir yudum su alıverecekken bile durabilen insan, nasıl olur da öfkelenirken, yalan söylerken, küfrederken, kul hakkına girerken frene basmayı, durmayı aklına bile getiremiyor? Bir tane üzümü ağzına götürürken durabilen insan, nasıl ani bir öfkeyle karşısındaki insana tokat aşk ederken kendine engel olamıyor? Oruç bize kendini kontrol etmeyi öğretmiyor muydu? Her yerde herkes bunu anlatmıyor muydu? Söylemiyor muydu? Öyle olması gerekirken nasıl olur da insan bir de hiç utanmazca “Oruçluyum ya ondan” diyerek kendine zırh olacak ibadeti, kılıç gibi kınından çekebiliyordu.

Dikkatli dinleyince “nefsini kontrol et” diyen Rabbin, sadece gıdadan ve fiziksel bir takım şeylerden bahsetmediğini, mesela fakirin, yetimin, kul hakkını yemek gibi Müslümanların hep sonraya erteledikleri o esas meselelere dair de çok şey söylediği hızla fark edilebiliyor. Peki insan halihazırda bir ay boyunca 17-18 saat açlık-susuzluk tecrübesini yaşarken kalan 11 ayına da etki edecek şekilde hayatını değiştirecek pratiklere yönelmiyor? Kendini hayatı elverdiğince orucun ellerine, Ramazan’ın kollarına bırakmıyor?

Ramazan bir kendine hakim olma, kendini temizleme, bir arınma ayı, ama bu bir söylemin ötesinde bir teşebbüse ne kadar geçebiliyor? Oysa 11 ay boyunca dünya telaşına gömülmüş, maneviyattan, kendi ruhundan uzaklaşmış insan bir aylık Ramazan disipliniyle sadece bir makine gibi yemeyi içmeyi kesmenin ötesine geçebilir, davranışlarını kontrol eden, daha fazla hayır işleyen, insani özelliklerini geliştirmeye çalışan ve daha fazla dua ve çabayla Allah rızasına ulaşmaya çalışan bir yol izleyebilir. Bu kampta edindiklerinin yılın geri kalanında dünyevi hayatın döngüsüne geri döndüğünde devam edebilmesi için de niyet edebilir.

Hem bin aydan daha hayırlı bir geceyi, Kadir Gecesi'ni içinde barındıran Ramazan, patronlardan, müdürlerden, bakanlardan, kaymakamlardan isteyeceğiniz şeyleri Allah’tan istemek için en uygun zaman değil midir? Her şeyi veren Allah’ken, her şey Allah’tanken, niye Allah’ın sadece vesile tayin ettiklerine kolayca gidilir el açılır, kul-köle olunur da, Hakk'ın Ramazan ayında açtığı kapılar pas geçilir? Dua kadar masrafsız, zahmetsiz ama büyülü diyeceğiniz kadar değerli bu dünyada başka ne vardır? Hem her yerde bulunabilir, hem her kilidi açabilir.

Ramazan’da zihni alabildiğince dünyevi dertlerden arındırmak belki de bir dahaki sefere bu devasa fırsatları ıskalamamayı beraberinde getirir. Bu bilinçlenme devamında kalbi arındırmanın yollarını açmayı nasip edebilir.

İmam Gazali, oruç tutan Müslümanın kalbini umut ve korku arasında sallanan sarkaçlara benzetir. Müslüman orucunu bozacak olanlar kadar kendisini Allah’a yaklaşmaktan alıkoyacak olan şeylerden de korkar; Allah-u Teala’nın orucunu ve dualarını kabul etmesini, kendisine af ve mağfiret etmesini umut eder. Esasen, Allah rızası derdine düşenler için durum son nefese kadar böyle değil midir?

Allah korkularınızı boşa çıkarsın, umut ettiklerinizi karşısına çıkarsın. Tuttuğunuz oruçlar kabul olsun, Ramazan bayramınız mübarek olsun.

#İstanbul trafiği
#Ramazan ayı
#İmam Gazali
7 yıl önce
Elveda ey Şehr-i Ramazan...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle