|
Suriye’ye kara operasyonu kapıda mı?

Suriye'de sözüm ona çatışmasızlık durumu var; fakat fiiliyat hiç de öyle değil. Rejim ve Rus güçlerinin Halep'te artırdığı hava saldırıları sonrası, şaka gibi ama, ABD ve Rusya'nın, Suriye'de çatışmaların durdurulmasına Halep'in de dahil edilmesi konusunda anlaştığı bildirildi. İlan edilen ateşkes dün 48 saat uzatılırken, Esad güçlerinin İdlib'de mülteci kamplarını vurması da gösteriyor ki, ABD ve Rusya Dışişleri Bakanları, Suriye'de ateş altındaki her şehir için özel olarak bir araya gelerek el sıkışıp barış pozu verecek, sonra tekrar başa dönülecek.



ABD'nin Bağdat'taki IŞİD karşıtı koalisyon sözcüsü Albay Steve Warren'ın, geçenlerde bir basın toplantısında söyledikleri bu kara komediyi anlamak için önemli. Warren, Rusya'nın çatışmasızlık sürecinde Halep'teki saldırılarını sürdürmesini, “Nusra'nın Halep'i kontrol ettiğini” iddia edip Nusra'nın çatışmasızlığın parçası olmamasını gerekçe göstererek meşrulaştırmıştı. Bu görüş bizi şaşırtmıyor olsa da, Suriye'nin en büyük kentlerinden birindeki sivillere reva görülen bu muamelenin, Halep'teki Fetih Ordusu'nu Nusra'ya itmeye çalıştığı bir gerçek. Tıpkı IŞİD'le aralarında ciddi bir fark ve çatışma olmasına yapılan Nusra'ya yapılan IŞİD 2.0 muamelesinin, Nusra'yı IŞİD'e yaklaştırması gibi...



Halep genelinde sivilleri umursamayan ABD'nin, konu Türkiye sınırına yakın bölgelerdeki siviller olduğunda ince eleyip sık dokuyormuş gibi bir tavır takınması ise gözden kaçmayan bir başka tezat. Demokratların Başkan Adayı Hillary Clinton'ın bu hafta bir kez daha Suriye'de uçuşa yasak bölge fikrini desteklediğini ifade etmesine, Obama'nın ulusal güvenlik danışmanlarından Ben Rhodes şöyle cevap veriyor: “Uçakların uçamadığı bir bölgede insanlar birbirini öldürmeye devam eder. IŞİD'in uçakları yok, o yüzden uçuşa yasak bölge problemi çözmez.” Bu kara komedide dikkat çeken bir başka tarafsa, Amerikalıların 'güvenli bölge' planının karasal eylem planını henüz tartışmaya bile geçememesi.



Bu sırada Türkiye'nin 'güvenli bölge' ilan edilmesi istediği alanın Türkiye sınırı karşısındaki Kilis'e hemen her gün Katyuşa roket mermileri düşüyor, daha doğrusu IŞİD tarafından atılıyor. ABD liderliğindeki koalisyon tarafından PYD'ye verilen desteğin ancak binde biri muhaliflere yapıldığı için IŞİD'le karasal mücadele zayıf kalıyor. Türkiye sınırından 40 km menzilli Fırtına obüsleriyle vurulan IŞİD, kısa süre uzaklaştırılsa da geri dönüp bıraktığı pozisyonları tekrar ele geçiriyor. Somut gerçekler önlerine konduğunda Amerikalıların yapmaya çalıştığıysa ağzımıza bir parmak bal çalmaktan ibaret. Tamam, önümüzdeki aylarda ABD'nin sınır hattına yerleştireceği söylenen 90 km menzilli HIMARS bataryaları, sınır boyunca planlanan güvenli bölgenin genişliğiyle de orantılı, ancak Kilis'e düşen Suriye ordusu envanterine kayıtlı Katyuşaların, Türkiye'ye, Suriye kaynaklı tehditlere karşı meşru müdafaa hakkı doğurduğu da bir gerçek.



Ancak, PYD'ye verdiği desteği devam ettirebilmek ve Türkiye'nin PKK-PYD ilişkisini vurgulayarak yaptığı baskıyı hafifletmek adına, PKK'ya 'sen biraz geri dur' diyen Amerikalılar, hala oyalama taktikleri peşinde. PKK ise, bu durumdan oldukça rahatsız, zira PYD'den kazandıkları meşruiyetle Batı'dan daha güçlü bir destek göreceğini zannederken, ABD tarafından şu an için ikinci plana atılmış görünüyor. Hatırlarsanız, iki hafta önce BBC'ye konuşan Cemil Bayık, “ABD dahil tüm koalisyon güçleriyle temastayız” diyerek Amerikalıları yalancı çıkarmıştı. Demirtaş ise NY Times'ta imzasıyla yayınlanan yazıda, Washington ve Batı'yı mülteciler ve IŞİD'le mücadele nedeniyle Türkiye'ye ses çıkaramamakla suçlamıştı. HDP'lilerin 'tüm dokunulmazlıklar kalksın' kahramanlığından kaçış yolu aramaya dönen tavırlarının nedeni de bu. Sırtlarını dayadıkları ABD'nin bir adım geri çekilmesi nedeniyle boşluğa düştüler. AB'nin Türkiye'nin vize muafiyeti için acilen yerine getirmesi gerektiğini söylediği şartlardan biri olan Terörle Mücadele Yasası'ndaki terör tanımının değişmesi baskısı da bununla doğrudan alakalı. Erdoğan'ın AB'ye 'sen yoluna ben yoluma' diyerek çektiği rest de, tutundukları son dalı kesmiş olmalı.



Birbirinden farklıymış gibi görünen Türkiye'nin tüm gündem başlıkları aslında nasıl da doğrudan bağlantılı, görüyorsunuz değil mi? Başkanlık sistemi, Davutoğlu'nun istifası, dokunulmazlıkların kaldırılması, AB ile mülteci anlaşması, vize muafiyeti, PKK'nın ateşkesi sonlandırması sonucu çözüm sürecinin buzdolabına konması, hatta MİT TIR'ları davası ve daha nicesi, uzun vadede Türkiye'nin ve bölgenin geleceğiyle, kısa menzildeyse Türkiye-Suriye sınırı ve vatan toprağının korunmasıyla alakalı meseleler. Son dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı 'Başkomutan benim' vurgusu, Genelkurmay'la yoğunlaşan temasları, hatta bu hafta gerçekleştirdiği bordo berelileri ziyareti de bu açıdan dikkatlerden kaçmamalı. Ve bize, “Acaba ufukta bir kara harekatı olabilir mi?” sorusunu sordurmalı.



Daha önce de birkaç kez bu noktaya gelinmiş, ancak ABD'nin önce destek verip ardından operasyonu çıkmaz ayın son çarşambasına ertelemeleri sonucu bu yöndeki girişimler masada kalmıştı. Açıkçası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın NATO müttefiklerine ve IŞİD karşıtı koalisyon partnerlerine karşı artık sabrının taştığını tahmin etmek hiç de zor değil. Bakalım ne olacak? Vatan topraklarına yönelen Suriye kaynaklı tehditlere son vermek için, öncelikle IŞİD'e yönelik olarak başlatılacak bir kara operasyonu var mı yakın gelecekte? Varsa Türkiye bunu yalnız mı yapacak? Koalisyonla mı yapacak? Ya da hangi koalisyonla yapacak? Kısacası, Sykes-Picot anlaşmasının 100. yıldönümüne günler kala kafamdaki sorular...


#Suriye
#Işid
#Kara operasyonu
#MİT TIR'ları davası
8 yıl önce
Suriye’ye kara operasyonu kapıda mı?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi