|
Filistin-Kudüs notları (2)

Romalılar tarafından Dünya'nın dört bir yanına dağıtılan Yahudiler bir daha 20'inci yüzyıla kadar Filistin topraklarına toplu bir dönüş şansı bulamaz. Gerçi Safed ve Gazze bögesinde zamanla bazı küçük Yahudi toplulukları oluşmuş, Kudüs'ün Selahaddin-i Eyyubi tarafından Haçlılardan geri alınmasının akabinde bazı Yahudi topluluklarının Kudüse gelip yerleşmelerine de müsaade edilmiştir.



Roma sürgününden sonra, Yemen'den, Hicâz'a, Anadolu'ya, İran-Meşhed-Isfahandan Mısır, Habeş ülkesi Ve Kuzey Afrika'ya oradan da İber yarımadasına kadar çok geniş bir coğrafyaya yayılan Yahudi/Musevi toplulukları buralarda varlıklarını sürdürürler.



İslâm'ın ilk dönemlerinde, Asr-ı saadet devrinde Medine/Yesrib'te Beni Kaynuka', Beni Nadîr ve Beni Kurayza Yahudi kabileleri bulunmakta yine Medine'ye yakın Hayber kale şehri bulunmaktaydı. Yemen civarında da öteden beri bir hayli Yahudi toplulukları bulunmaktaydı.



Zaman içerisinde Hristiyan dünyada, Yahudi topluluklarına yönelik ağır baskılar söz konusu olur. Özellikle Orta Çağ Avrupası bu coğrafyada yaşayan Yahudi toplulukları için felaketlerle dolu zamanlar olarak tarihe geçer. Katolik kilisesinin İspanya'da kurduğu Engizisyon mahkemeleri uzun bir dönem hem zayıf düşen Müslümanlar hem de Museviler için adeta acımasızca yok edilme mekanizması olarak işler.



Oysa ki, aynı dönemlerde İslâm dünyasında Endülüs'ten Bağdat'a Yahudi toplulukları çok daha rahat bir ortama sahip olurlar. Ticari vs. faaliyetlerine mani olunmaz. Endülüs, Mısır ve Bağdat saraylarında Yahudi hekimler ilk sırayı aldığı gibi bir Yahudi vezir dahi bulunmuştur. Buna rağmen Yahudiler Asr-ı Saâdet'te Medine-i Münevvere'de başlayarak yapılan tüm anlaşmaları çiğneyip bozarlar. Hendek'te Mekke müşriklerini teşvik ederek Medine-i Münevvere'nın kuşatılmasına öncülük ederler. Hz. Paygamber'e (S.A.V) karşı süikast düzenlemeye varacak şekilde adavet/husumet sergilerler. Bu yüzden Medine/Yesrib'teki üç kabile sürekli anlaşmaları bozmalarına mukabil Medine-i Münevvere'den uzaklaştırılırlar.



Tüm bu olanlara karşın, Yahudi toplulukları İslâm coğrafyasında her türlü yaşam ve faaliyetlerini sürdürürler. Ehl-i Kitap topluluklarına yönelik İslâm hukukunun tüm teminatlarına sahip olmaya devam ederler. Çeşitli limanlarda ticari imtiyazlara sahip olmaları sağlanır. Bağdat, Şam, Kahire gibi merkezlerde Yahudi mahalleleri dahi oluşmuştur. Osmanlı döneminde ise gerek Anadolu ve Orta Doğu coğrafyasında, gerekse Balkanlarda Yahudi/Musevi toplulukları normal yaşamlarını sürdürdükleri gibi, sinagog/havralarını kurabilmiş, ticari faaliyetlerde göze çarpan bir şekilde ön plana geçmişlerdir. 1492'de, Müslümanlarla birlikte, Yahudiler/Museviler de İspanya'dan kovulunca, Dona Gracia ve Yasef Nassi başta olmak üzere Osmanlı'ya sığınmışlardır. İspanya'dan kovulan Yahudiler (Ladino konuşan Sefardim) Selânik ve İzmir gibi liman kentleri ile İstanbul'un Hasköy ve önceleri Eminönü, Yeni Cami yapıldıktan sonra Balat semtlerine yerleştirilmişlerdir. Osmanlı coğrafyasında Yahudi/Musevi toplulukları Avrupa'dakilerle hiç kıyaslanamayacak derecede rahat bir yaşam fırsatı yakalamışlardır. Ticaret, Bankerlik, hekimlik gibi bazı meslek dallarında aktif olarak ön plana geçmişlerdir. Selânik, İzmir gibi ticari limanlarda göze çarpan bir konuma gelmişler, Selanik şehrinde nüfusun büyük bölümünü teşkil etmişlerdir.



Tüm bunlara karşın Yahudi/Muevi topluluklarında Messianic hareketler de eksik olmamıştır. Mesihin zuhur edip Yahudileri Kutsal Topraklara döndürüp Süleyman Mâbedini yeniden inşa ederek Yahudi krallığını ve Dünya Yahudi hakimiyetini tesis edeceğine olan inanca dayalı messianic hareketler zaman zaman baş göstermiştir. Özellikle, 17. Yüzyılda Sabetay Sevi/Zvi'nin (1626-1676) Mesihlik iddiasıyla İzmir'de zuhuru özellikle Doğu Avrupa'daki Musevi toplulukları içinde büyük yankı uyandırmıştır. Sabetay Sevi ve messianic hareketi Osmanlı coğrafyasında günümüze değin derin iz bırakmış. Avdetiler hareketine dönüşen bu hareket 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyıldaki Osmanlı batılılaşması ve ulus-devlete dönüşme de başat rol oynamıştır.



Aynı dönemde Avrupa'da ise yükselen antisemitizm 18. Yüzyıl sonu ve 19. Yüzyılda zirveye çıkmıştır. Doğu Avrupa ve Rusya'daki Musevi/Yahudiler baskıların artışı ile kendilerine emniyette olabilecekleri ülkeler aramış, zaman zaman Osmanlı topraklarına sığınmışlardır. 19. Yüzyılda Avrupa'da Ulus-Devlet anlayışı ve ulusalcılığın artışı da bunu daha da fazla tetiklemiştir. 19. Yüzyıl Avrupa Modernleşmesi ile paralel olarak modern bir çerçevede Yahudiler arasında Siyonizmin rağbet görüp canlandığı bir dönem olmuştur. 19. Yüzyıl sonunda bu hareketin sembolleri Theodor Herzl ve Rotschild ailesi olmuştur.



Not:

Medine-i Münevvere'den herkese selamlar.


#Filistin
#Kudüs
#Medine-i Münevvere
8 yıl önce
Filistin-Kudüs notları (2)
Zamanda ve mekânda bir uyanış: Sîdî Ukbe Ulucamii
19 Mayıs’a 10 gün kala…
Uluslararası doğrudan yatırımları çekmek
Enflasyon, döviz kuru beklentileri ve CDS
İsrail ve Batı’nın çifte standardı