|
İslam İşbirliği Teşkilatı ve İslam dünyasının sorunları

islam İşbirliği Teşkilâtının 13. İslam Ülkeleri Zirve Konferansı geçtiğimiz hafta İstanbul'da toplandı. Bu toplantıda Türkiye teşkilatın dönem başkanlığını Mısır'dan devraldı.



20. yüzyılın başlarında, özellikle, Birinci Cihan Harbi'nin ardından, İslam memleketlerinin neredeyse tamamı batılı güçlerin ya işgali atında, ya da sömürgesi durumundaydı. Osmanlı İmparatorluğu dağıtılmış, işgaller söz konusu olmuştu. Hint alt kıtası/yarımadası uzun süreden beri zaten İngiliz sömürgesi haline gelmişti. Orta Asya Rusların istilası altında olup, Kuzey Afrika ise Fransız, İtalyan ve İngiliz işgallerine maruz kalmıştı.



İngiliz diplomat ve araştırmacı Mark Sykes ile, Fransız Dışişleri bakanı M. Picot arasında 1916'da Osmanlı Ortadoğu'sunun paylaşımı ile ilgili varılan mutabakatın neticesi olarak oluşturulan seküler ulus-devletler İslam dünyasında görülmemiş travmaların/trajedilerin 20. Yüzyıl boyunca yaşanmasına yol açtı. (Sir Mark Sykes, The Caliphs' Last Heritage, A Short History Of The Turkish Empire, Macmillan&Co. Limited, London, 1915; The Kurdish Tribes Of The Ottoman Empire, The Journal Of The Royal Anthropological Institute Of Great Britain And Ireland, Vol.38, jul-Dec. 1908, 451-486; Zeine N. Zeine, Arab-Turkish Relations And The Emrgence Of Arab Nationalism, Khayat's, Beirut, 1958; The Struggle For Arab Independence, Kjhayat's, Beirut, 1960; Pierre Rondot, The Changing Patterns Of The Middle East, New York, 1961)



Bilad-ı Şam ve Filistin'in, Aralık 1917'de düşmesi ve Osmanlıların Mondros Mütarekesi ile tamamen bölgeden çekilmesi akabinde Filistin bölgesi tümü ile İngiliz mandası idaresine girer. 2 Kasım 1917'de, henüz Filistin Osmanlıların elinde iken, İngiliz dışişleri bakanı Lord Balfour'un Siyonist kongresinin önde gelenlerinden ünlü Musevi Banker Rotschild'a gönderdiği mektupla bölgede Musevilere bir yurt kurulması desteği vaad edilir. Bu mektup yakın tarihimizde “Balfour Deklarasyonu” olarak bilinir. Bu tarihten İsrail'in kurulduğu 1948 yılına kadar Filistin'e dünyanın birçok yerinden özellikle Doğu Avrupa'dan büyük bir Yahudi göçü gerçekleşir. 1948'de İsrail'in kuruluşu ve ilk Arap-İsrail savaşı akabinde Kudüs ikiye bölünür. Kudüs'ün doğu yakası, Eski Kudüs, Ürdün'de, Batı Kudüs ise, İsrail'in elinde kalır. (Bkz. Hassan Bin Tallal, Palestinian Self Determination: A Study Of The West Bank And Gaza Strip, Quartet Books, London, 1981; Prof. Dr. Mim Kemal Öke, Kutsal Topraklarda Siyonistler Ve Masonlar, Çağ Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul, 1991; The Modern Middle East, Edited By Albert Hourani, Philip's Khoury&Mary C. Wilson, I. B.Tauris & Co. Limited, London, 1993 )



1967'deki Altı Gün Savaşı, Arap âlemi için büyük bir yıkım olur. Ürdün, Kudüs ve tüm Batı Şeria'yı (The West Bank) kaybeder. Suriye'nin Golan Tepeleri İsrail'in işgali altına girer. Mısır ise Gazze şeridi ve tüm Sina yarımadasını kaybeder. Özellikle Kudüs ve Harem-i Şerif'in, Mescid-i Aksa'nın İsrail işgali altına girmiş olması İslâm Dünyasında büyük hayal kırıklığına yol açar. Mısır'da 1954'te idareyi ele aldıktan sonra, Sosyalizm soslu Seküler-Militer Arap Milliyetçiliği dalgası ile tüm Arap dünyasında kasırga etkisi oluşturan Cemal Abdünnâsır'ın yıldızı bu savaştaki ağır yenilgiden sonra söner.(Hisham B. Sharabi, Nationalism And Revolution In The Arab World, D. Van Nostrand Company, New York, Usa, 1966; Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, Filistin Meselesi Ve Arap-İsrail Savaşları (1948-1988), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1989)



O sıralarda, Suudi Arabistan'da 1964'te tahta geçmiş olan Melik Faysal, Anglo-Saxon iradeyi rahatsız eden, İslamcı politikalarıyla ön plana geçmeye başlar. Özellikle, 21 Ağustos 1969'da Mescid-i Aksa'nın yakılması olayı büyük yankı uyandırır. Bunun üzerine harekete geçen Melik/Kral Faysal, Fas/Mağrip kralı Melik II. Hasan'la birlikte İslam Konferansı Örgütünü kurar ve 1969 Eylülünde Fas'ın başkenti Rabat'ta ilk toplantısını gerçekleştirir. Türkiye ise bu toplantıya gözlemci olarak katılır.



O tarihlerde, İKÖ, Kral Faysal'ın öncülüğünde, aktif rol almaya çalışır, 1973 Ekimindeki Yom Kippur Savaşı ( Yom Kippur, 1973 Arap-İsrail Savaşı, The Sundy Times Savaş Muhabirleri, Kastaş Yayınları, İst.1985) ve sonrasındaki Petrol Ambargosu sürecinde de Kral Faysal bu örgüte işlerlik kazandırma gayretinde olur. Türkiye, 1974'te , CHP-MSP koalisyon hükümeti döneminde İKÖ'ye tam üye olur. Ne var ki, Kral Faysal 1975 Nisanın'da, ABD'nin parmağı olan bir süikast sonucu, yeğeni tarafından öldürülür. 1976 Mayısında ise, İslam Konferansı Örgütü, İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları Zirvesini İstanbul'da Taksim AKM binasında gerçekleştirir. Bu İKÖ'nün İstanbul'daki ilk toplantısıydı. O toplantıya iştirak eden ülke temsilcilerinin Sultan Ahmed Camiinde kıldığı Cuma namazına o tarihte yüz binlerce vatandaş eşlik etmişti.



İKÖ, Kral Faysal'dan sonra, özellikle Melik Fehd döneminde, İSEDAK VE IRCICA gibi oluşturulan yan kuruluşlarına rağmen, eskisine nazaran çok daha pasif bir noktaya geriledi. Melik Faysal sonrasında, Suudi Arabistan'nın yeniden Batılı politikaların eksenine iyice yönelmesinin, o eksene oturmasının bunda büyük etkisi oldu. İKÖ bir çok var olan sorunlara ilişkin hiçbir çözüm üretemediği gibi, Kriz ve sorunlar çok daha da büyüdü. Sekiz yıl süren İran-Irak savaşı, Lübnan iç savaşı, 1982'de Lübnan'ın İsrail tarafından işgali gibi konularda hiç varlık gösteremedi. 1988'deki Saddam'ın Halepçe'de Kürtlere yönelik Kimyasal silahlarla gerçekleştirdiği katliama ise, 1990'da Kuveyt'in Irak tarafından işgaline kadar, tamamen sessiz kaldı. 1990'lı yıllarda Bosna-Hersek ve Kosova savaşlarında da Müslümanlara yardımcı olmada bir varlık gösteremedi.



1980'li yılların sonları ile, 1990'lı yıllarda Merhum Turgut Özal, İKÖ'nin daha aktif olması ve uzun vadede işlerlik kazandırılması yönünde ciddi çaba gösterir. Ancak 1993'te vefatı ile bu çaba akim kalır.



Birçok sebeplerden dolayı bugüne değin ciddi bir etki/nüfuz gösteremeyen ve ismi son dönemlerde İslam İşbirliği Teşkilatı (Organization Of Islamic Cooperation) olarak değiştirilen bu organizasyon İslâm ülkeleri nezdinde, henüz Körfez İşbirliği teşkilâtı/Konseyi kadar bile kadar etkinlik/etki gösterememektedir. İslâm İşbirliği Teşkilâtının bundan sonraki süreçlerde İslam Dünyasının, Filistin, Kürt Sorunu, Balkanlar, Yemen, Libya, Suriye, Irak, Afganistan, Arakan, Darfur, Patani başta olmak üzere can alıcı kriz noktalarında çözüm üreten, barışçı çözümü kolaylaştıran bir işlev görmesi yönünde, Türkiye'nin öncülüğünde, yoğun bir çabaya ve uzun bir zamana/yola ihtiyaç vardır. Son dönemlere kadar, on yıllarca laikçi çizginin ve vesayetlerin sebep olduğu yabancılama ve tepeden bakma siyaseti ile İslâm Dünyasının sorunlarına bigâne kalan Türkiye'nin bu meselede , bundan sonrasına ilişkin, maceralara da pirim verilmeden, öncü rol alması elzemdir.


#islam İşbirliği Teşkilâtı
#Birinci Cihan Harbi
#Kral Faysal
8 yıl önce
İslam İşbirliği Teşkilatı ve İslam dünyasının sorunları
Eklemlenmek çürütür
İslam’da din adamı (ruhban sınıfı) yoktur
Hz. Ali buyurmuş ki
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...