|
Yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir

Sabahın erken saatleri…. Telefonum hiç durmadan çalıyor. Ramazan, Yasin ve derken Hasan… Önce umursamıyorum, ancak ısrarlı çalmalara dayanamayıp telefonumu açıyorum.



Karşıdaki ses:



- Muhammed Taha dün kaza yapmış, ölmüş.



- Hangi Muhammed Taha?



- Bizim Halil İbrahim Toslak'ın kardeşi var ya işte o.



- Şaka mı yapıyorsun?



- Ne şakası ya, kalk Konya'ya gidiyoruz.



Aslında son soruyu sorarken de gerçeğin farkındaydım ama nedense onun öldüğü gerçeğini aklım bir türlü almıyordu. Hızla giyinip kendimi dışarı attım. Yolu nasıl gittiğimi hatırlamıyorum bile. Bir taraftan Muhammed Taha ile yaşadıklarımı düşünüyordum. Zaten birisinin ölüm haberini ilk duyduğumuzda yaptığımız şey bu değil miydi? Tüm anılar birden zihnimize hücum ediyor, tüm hikayeler yeniden aklımızda canlanıyordu? 15 Temmuz gecesini unutamıyordum. Muhammed Taha tüm gün yanı başımdaydı.



Helikopterlerin alçaktan uçuşu ortada kötü bir şeyler olduğunun habercisiydi. Oturduğumuz yerde de bir panik başlamıştı. Birkaç telefon görüşmesi olayı netleştirmişti. Çoğumuzun ilk defa tanıklık ettiği bir darbe haberi almıştık. Hepimiz hızla meydanlara koşmaya başladık. Gittiğim tarafa Muhammed Taha da gelmişti. O gece Muhammed'in ağabeyi Halil İbrahim de beni aramış: “Abi biliyorsun Taha deli dolu, ne olur ona göz kulak ol!" demişti. Halil İbrahim'e “ Sen rahat ol, Muhammed benim yanımda bir şey olmaz inşallah" diye karşılık vermiştim. O gece sabaha kadar birlikteydik. Gece boyu Halil İbrahim, en az üç kez beni aradı. Her defasında da aynı telkinde bulunup durdu. Bu arada biz yerimizi değiştirdik ve Cumhurbaşkanlığı külliyesinin önüne doğru yürümeye başladık. Bu vakitlerde darbenin nihayete erdiği haberleri de gelmeye başlamıştı. Bir taraftan içimiz rahatlamış bir taraftan da tüm gecenin baskısından ötürü sinirlerimiz bozulmuştu. Göz göze gelir gelmez ben de Halil İbrahim de daha fazla dayanamayıp hemen oracıkta ağlamaya başladık. Muhammed Taha da bizden uzaklaşarak bir köşede ağlamaya başladı.



O geceden sonra defalarca bir araya geldik. Muhammed Taha her buluşmamızda çılgın projelerle karşıma çıkıyordu. Bir gün “Abi Ukrayna'dan ceviz getirelim mi?". “Olum ben ne anlarım ceviz işinden" deyip geçiştirdim. Sonra duydum ki Taha o cevizleri getirtmiş. Hatta daha ileri giderek Konya'da kendisine bir kuruyemişçi açmış. Onun hikâyeleri böyle uçuk kaçık gibi gelse de her biri nihayete ermişti.



Muhammed Taha'nın kendisine ait dertleri de vardı. Bir gün gecenin ikisinde “Abi beni evden alır mısın" dedi. Belli ki dertliydi. 15 dakika sonra buluştuk. Gecenin karanlığında Taha'nın hayal kırıklıklarını, sevdiği kıza ve hayata dair beklentilerini dinlemiş, ona tavsiyeler vermiştim. Derken onu neredeyse 1 ay hiç görmedim. Vefat haberinden birkaç gün önce içimden onu aramak geçti. Ha bugün ha yarın ararım diye diye o birkaç gün de geçip gitmişti. Bu yüzden aldığım vefat haberi beni bir kat daha yıkmıştı.



Konya'da trafikte hızlı bir şekilde giderken önlerine çıkan kediyi ezmek istememişlerdi. Direksiyonu kırdıkları için arabaları çok sert bir şekilde beton direğe çarpmıştı. Direksiyonda Taha'nın bir arkadaşı vardı, kendisi de yan koltukta oturuyordu. Arkadaşı ağır yaralıydı. Taha ise vücudunda hiçbir hasar olmamasına rağmen oracıkta vefat etmişti. Takdir-i İlahi bu ya.. Taha'nın ciğerleri kazanın etkisiyle iflas etmiş ve dayanamamıştı. 15 Temmuzdan hemen önce de bir kaza yapmış ama ciddi bir sıkıntı olmadan ucuz kurtarmıştı. Bu kazanın korkusuyla araç kullanmaya çekiniyordu. Amma velakin saat bu ya. Gelip çattı mı bahane dinlemiyordu. 23 yaşındaki Taha'yı araç koltuğunda değil de misafir yolcuyken yakalamıştı. Geride ne mi kalmıştı? Taha'nın ailesi, arkadaşları ve birçok sevdiği…



Ağabeyi Halil İbrahim'in Muhammed Taha'yla ilişkisi ise oldukça farklıydı. Muhammed Taha evin yaramaz çocuğu, ağabeyi Halil İbrahim de onun koruyucusu. Bu kez koruyamamıştı işte. Belki de cenazede hiç durmadan ağlamasının sebebi buydu. Bu duyguyu çok iyi anladığımdan İbrahim'le göz göze gelmemeye çok dikkat ettim. Zira biliyordum ki Muhammed Taha, sadece onu kardeşi değil bizim de kardeşimdi. Onun yüreği ne kadar yandıysa bizim ki de o denli kavrulmuştu. Dolayısıyla her yan yana gelişimizde hüngür hüngür ağladık.



Taha ile hikâyemiz çaresiz ve sessiz bir durakta bitmişti. Derince bir çukurun başına toplanmıştık. Kalabalığın ortasında babası belirmişti. Adamcağız neredeyse çökmüştü, metanetini korumak için çok direniyordu. Sonuçta kendisi ahirete iman etmişti. Sabırla indi mezara, sabırla örttü toprağı. Herkes bir avuç toprak attı. Sonra mezar taşına kardeşimizin adı yazıldı. Bir tek ayrılırken Halil İbrahim'le göz göze geldik. Hıçkırıklarımızı tutmadık yine. Sonrası ise Ebu-l Ala El Maarri'nin bir dizesinde belirtiği gerçekle hesaplaşma: Ölüm yaşamımızın iki ucundan tutmakta, yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir.

#Ebu-l Ala El Maarri
#Suriye
7 yıl önce
Yaşlılık ölüme, çocukluktan daha yakın değildir
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî