|
Dilinin altındaki sömürgeyi çıkarmak

Kenya'nın ilk devlet başkanı Joma Kenyatta'nın çok bilinen bir sözü vardır: “Misyonerler Afrika'ya geldiklerinde onların ellerinde İncil, bizim elimizde ise toprağımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız kalmıştı..."



Bu veciz cümleler, sadece Afrika tarihinin değil; aynı zamanda Amerika tarihinin de özetidir.



Bugün Latin Amerika diye andığımız bölgede önce Portekizliler, ardından İspanyollar ve sonra diğer Avrupalı halklar kıtanın tamamında korkunç katliamlar gerçekleştirerek nihayetinde kıtaya büsbütün hâkim olmuşlardı. İspanyol sömürgeciliğinin ilk dönemlerinde kıtaya giden papaz Bartolome de Las Casas; “Yerlilerin İmhasının Çok Kısa Tarihi" adlı hatıratında katliamlara ilişkin şunları söyler: "Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm. Bazen de insanların üzerine köpek saldıklarına, yerlilerin bu şekilde paramparça edildiğine, çok sayıda evi ve yerleşim merkezini yaktıklarına şahit oldum. Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar..."



Kitabın tamamını okuyunca, bunların en hafif katliam yöntemleri olduğunu görüyorsunuz. Bugün, insanlık tarihinin “büyük keşif" olarak adlandırılan hadisesi, aslında “büyük katliam"dan başka bir şey değildir. Büyük kâşif olarak yutturulmak istenen Kristof Kolomb da, günlüğünde yerlilerden şöyle bahsediyor:

“Son derece sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. Herhangi birinden, sahip olduğu herhangi bir
şey istenince, hemen veriyorlar. Başkalarına olan sevgileri, kendi özlerine olandan çok daha fazla.''


Bir başka bölümde ise şunları söylüyor: “Bunlardan çok iyi hizmetkâr olur. Sadece elli adamla bütün bu yerlilerin hepsine kolayca boyun eğdirebiliriz ve her istediğimizi yaptırabiliriz."


Genel olarak Avrupalıların ve özel olarak da İspanyolların Amerika kıtasında yaptığı katliamlar herkesçe malum. O nedenle uzun uzun bu katliamlardan söz etmek niyetinde değilim. Niyetim, bu tarihi arka plandan yola çıkarak bu sömürgeci zihniyetin dil üzerindeki yansımalarına ilişkin sahip olduğum gözlemlerimi aktarabilmek… İspanya'da konuşulan İspanyolca ile Latin Amerika'da konuşulan İspanyolca arasındaki fark, öyle sanıyorum ki, bu tarihi arka plana denk düşen bir gerçekliği imliyor. O imin ne olduğuna geçmeden önce, Latin Amerika'daki İspanyolca ile İspanya'da konuşulan İspanyolca arasında çok büyük farkların olmadığını da vurgulamam gerekir. Sadece bazı nüanslar var. Bugünlerde, kıtalararası futbol turnuvaları gündemde olduğu için futbol dünyasından örnek vereyim:



Bursasporlu “Batalla"'yı biliyorsunuz. Yani “Bataşa"… Arjantinli futbolcu. İsmi İspanyolcada “savaşçı" anlamına geliyor. “Batalla", Arjantinli değil de İspanyol olsaydı, adı “Bataya" diye telaffuz edilirdi. O nedenle, Türkiye'deyken ben de şaşırıyordum, “Bataya" diye okunması gerekirken neden “Bataşa" diye telaffuz ediliyor diye… Hatta, ismi lazım değil, spor yorumcularımızdan birinin “Bataşa diye okunur mu o, hiç sanmıyorum. Bu işte bir tuhaflık var, 'Bataya' diye okunmalı" dediğini hatırlıyorum. Mesele aslında gayet basit. İspanyolca, birçok ülkede küçük farklarla konuşuluyor. İspanya'da bile bölgelere göre farklılıklar var. İspanya'nın güneyinde konuşulan İspanyolca son derece kötü olduğu, en temiz İspanyolcanın Kolombiya'da konuşulduğu söylenir. Gelgelelim, İspanyolcadaki bir kelimede çift “LL" varsa, Kolombiyalılar bunu ekseriyetle “c" diye okuyorlar. Hatta kelimelerin başında ve içinde geçen y harfini bile ('ve' anlamındaki tek başına kullanılan 'y' hariç) “c" diye okuyorlar. Oysa Arjantinliler, İspanyolların “y", Kolombiyalıların “c" diye okuduğu çift “LL"yi “ş" diye okuyorlar. Batalla bu yüzden “Bataşa" oluyor. Mesele bundan ibaretmiş. Bunu öğrenince, konu benim için kapanmış oldu.



Şimdi, yukarıda söz ettiğim o gerçekliğe dönelim… Latin Amerikalılar, İspanyollardan farklı olarak, “ben, sen, o, biz, siz, onlar" gibi zamirler içinde yer alan “siz" zamirinin çekimini kullanmıyorlar. Onun yerine, aynı zamanda saygı ifadesi olan “usted (O)" ve onun çoğulu olan “ustedes (onlar)" ifadelerini kullanıyorlar. Bu farkın neden oluştuğu üzerinde düşünürken bir kanaat oluşmuştu bende… Ancak, herhangi bir kaynağa dayanmadığı, sadece bir gözlem ve önsezi olduğu için yorumumu kendime saklıyordum. Derken, Kolombiya'da tanıştığım bir Türk'le İspanyolca üzerine sohbet ederken, benim kanaatlerimle aynı cümleleri sarf ettiğini gördüm ve aklımdan geçenlerin doğru olabileceğine hükmettim. O da şu: Büyük ihtimalle, İspanyollar, Latin Amerika'daki yerli halka İspanyolca öğretirken, kendilerine karşı “saygılı" ifadelerde bulunması için “siz" yerine, ondan çok daha saygılı ve mesafeli bir ifade olan “usted" ve “ustedes" hitabını kullanmayı öğrettiler. Bu, bir bakıma, “köle İspanyolcasıydı". Aynı zamanda son derece kibar bir İspanyolca… Özellikle de Kolombiya'da konuşulan dil böyle… Burada tanıştığım herkes;

“Bunlardan çok iyi hizmetkâr olur" diyen Kolomb'un adını taşıyan Kolombiya'daki İspanyolcadan “dünyanın en temiz, en 'kibar' İspanyolcası" olarak bahsediyor… Bense, bir başka halkın anadilini, onlardan çok daha kibar bir şekilde konuşan insanlara baktıkça, bu kibar insanların yaşadıkları büyük trajedileri ve acıları görüyorum. Tıpkı, kendi anadilini konuşmak yerine, sömürgeci batılıların anadilini konuşan diğer bütün halklara bakarken gördüğüm büyük acılar gibi…

#Sömürgecilik
#İspanya
#Latin Amerika
8 yıl önce
Dilinin altındaki sömürgeyi çıkarmak
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle