|
Yaşlılar heyetinin korkulukları

Hikâye, etrafı ormanla çevrelenmiş, mutlu ve huzurlu görünen bir köyde geçiyor. Köyün sakinleri ormanın içine girmeye korkuyorlar. Ormanda, korkunç yaratıklar var güya. Onlara “bizim konuşmadıklarımız" diyorlar. Bu “bizim konuşmadıklarımız" ile köylüler arasında kim tarafından, ne zaman yapıldığı bilinmeyen bir mutabakat var. Basit bir mutabakat: Köylüler ormandan uzak duracak, “yaratıklar" köye bulaşmayacak. Hepsi bu. Fakat kim bu “bizim konuşmadıklarımız", kim bu yaratıklar, ne? Bilinmiyor. O korkunç yaratıkları sadece yaşlılar heyeti görmüş, neye benzediklerini, ne olduklarını sadece onlar biliyor. Gençler ise hayatları boyunca bu korku masallarıyla büyümüş… Ormana girersek, sınırı aşarsak, “bizim konuşmadıklarımız" gelir bizi doğduğumuza pişman eder, huzurumuz kaçar diye korkuyorlar. Yaşlılar durmadan bu korkuları kaşıyorlar. Ancak günün birinde gerçek ortaya çıkıyor. Yaratıklar filan yok; öcü, cadı, canavar, gulyabani, hayalet yok, hepsi yaşlılar heyetinin uydurduğu safsatalar. Yaratık kılığına girip insanları korkutan da bizzat onlar. Bu safsata ile köyü tarihin dışında tutmuşlar. Dünyada yirminci yüzyıl yaşanırken, köyde hâlâ on dokuzuncu yüzyıl yaşanıyor. Yaşlılar heyetinin basit bir hesabı var aslında: Genç nesil, ormanda korkunç yaratıklar olduğuna inandığı müddetçe köyü terk etmeyecek, yaşlıların kurduğu düzene teslim olacaklardır. Ama gençler bir kez korkularıyla yüzleşir, gerçeği anlarlarsa yaşlıların kurduğu bu sahte düzen çökecek, sahtekâr yaşlılarla yollarını ayıracaklardır.



Türkiye'deki siyasi tartışmaları izleyince hikayesini özetlediğim bu film geliyor aklıma. Adı “The

Village / Köy".

Hint asıllı M. Night Shyamalan'ın yönettiği “sözde" bir korku filmi.



Filmin sloganı "face your fears / korkularınla yüzleş."



Bir an için, Türkiye'yi bu filmdeki köy, CHP'yi de bu köyün korku pompalayan yaşlılar heyeti olarak düşünün, hikâyenin cuk diye oturduğunu göreceksiniz.



Neredeyse bir asır olacak, hâlâ aynı terane...



Türkiye'de ne zaman değişim rüzgârı esse, CHP, aman o yola gitmeyin, aman o yola sapmayın, orada öcüler var demeye başlıyor.



Eski köye yeni adet getiremezsiniz diye bağırıp çağırıyorlar.



İstiyorlar ki, Türkiye hep 1930'ların, 1940'ların kafasıyla yaşasın. Mayaların takvimi 2012'de son buluyormuş, bunlarınki 1946'da son buluyor.



Millet o yasak bölgeye; demokrasiye yanaştıkça, bu yaşlılar heyeti aman ha, aman, yapmayın, gelirler, geliyorlar diyorlar.



Geldiler de… Birkaç kez hem de… 1960'ta, 1971'de, 1980'de, 28 Şubat'ta…



Ormanın içinden değil kışlanın içinden çıkıp geldiler.



Başbakanları, bakanları astılar… Sağdan soldan gençleri astılar… Bolca değiştirilemez madde, bolca tabu içeren anayasa yaptılar… Cumhurbaşkanlığına rezerv koydular… Anayasa mahkemesiyle meclisin üzerinde irade tesis ettiler…



Fakat ne fayda… Millet her seferinde onların ördükleri çitlerin dışına çıktı; onların kurduğu korkulukları ezip geçti.



Cumhuriyet tarihi boyunca her zaman söyledikleri bir şey vardı: Yılanın başını küçükken ezeceksin!



Yüzde 34,5 korkutup sindirmeye çalıştılar, yüzde 47 geldi.



Yüzde 47'yi sindirmeye çalıştılar, yüzde 49,5 geldi.



Yüzde 49,5'u sindirmeye çalışırken, yüzde 55'e, belki de 65'e varan bir kitle ile karşılaştılar.



Şimdi, Türkiye, onların yasakladığı bir alana, başkanlık alanına doğru yol alırken, yine korkular pompalıyorlar.



10 yıl önce, eşi başörtülü biri Cumhurbaşkanı olacak, laiklik elden gidecek diye korkular pompalıyor, yeri göğü inletiyorlardı.



10 yıl önce Parlamentonun cumhurbaşkanı seçmemesi için 367 garabeti gibi her türlü hileye, desiseye başvuran bunlardı; şimdi Cumhurbaşkanını halk seçmesin, parlamento seçsin diye yalvaran da bunlar.



10 yıl önce, Parlamenter sistemi tıkayan, meclisi kilitleyen kendileriydi, şimdi parlamenter sistem gül gibiydi niye değiştiriyorsunuz diye ağlaşan da bunlar.



Hem “halk buna izin vermez" diyorlar, hem de “halk oylamasına" gidilecek diye tir tir titriyorlar.



Hem “Partili Cumhurbaşkanı" olmaz diyorlar, hem de partili cumhurbaşkanlarının olduğu Tek Parti dönemlerini “asrı saadet" olarak görüyorlar.



Kendilerine dünyadan izole edilmiş bir “köy" kurmuşlar, onun içinde bir sistem inşa etmişler, şimdi o “köyün" içine hapsettikleri insanlar o çitlerin dışına çıkacak, o sistemi değiştirecek diye ödleri kopuyor.



Vaktiyle, ormandan değil ama kışladan çağırdıkları “korkulukları" vardı. 15 Temmuz'da millet o korkuluğu da devirip geçti.



Şimdi “iş başa düştü" diyerek tehditler savuruyor, korkular pompalıyor, kan dökeriz, iç savaş çıkartırız diye naralar atıyorlar.



Aslında 1946'da çok partili siyasi hayata geçilirken neyden korkuyorlarsa, bugün de yine ondan korkuyorlar. 1946'da bu millet bir daha sittin sene bizi iktidar yapmaz diye korkuyorlardı. 1950'den itibaren yapmadı da.



Şimdi, başkanlık sistemine geçilirse, bu ülkede sittin sene başkan çıkaramayız diye korkuyorlar.



Diktatörlük geliyor, parti devleti geliyor naraları zorla izletmek istedikleri kötü bir korku filminin senaryosu içinde yer alan kof repliklerden ibaret.



Milleti bu kez de korkutamazsak, bu, yandığımızın resmidir diyorlar. Bu yüzden, yakarız bu ülkeyi demeye getiriyorlar.



Ne derseniz, deyin; senaryosunu yazmaya çalıştığınız korku filmine ne kadar kanlı sahne koyarsanız koyun, korkmuyoruz.



Başka bir filmi izlemeye başlıyoruz. Adı: Referandum.



Sizi de bekleriz. Bilet niyetine oy pusulanızı alın gelin.



Not: Bu bir korku filmi değil, üstelik mutlu sonla bitiyor.


#CHP
#Başkanlık sistemi
#The Village
#M. Night Shyamalan
7 yıl önce
Yaşlılar heyetinin korkulukları
Çocukları ‘yollamadan’ önce...
Ne kahramanlar vardı, unuttuk
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı