|
Çokkültürlü

Kavak kavaktır, çınar da çınar. Dağ dağdır, dere dere. Deniz ile nehir bir mi? İkisi de su canım, deyip geçmeyin. Bu sulardan içince Hanya''yı Konya''yı anlarsınız.

Ama aşurenin içinde de ceviz var, kuş üzümü var, buğday var, şeker var, çam fıstığı var, vesaire. İşte güzel bir tatlı. E, canım ona bakarsan mantıda da, un var, yağ var, yoğurt var, sarımsak var.

Adam Ağrı''da doğmuş, Konya''da büyümüş, İstanbul''da okumuş, Bursa''da şiir yazmaya başlamıştır. Her iklimden, her sesten, kokudan, mekandan, eşyadan, mimariden, dilden unsurlar devşirmiştir. Bu onu zenginleştirir. Doğru. Edirne''den Ardahan''a kadar hep kardeş. Gürgen, çam, kayın, akçakavak, kestane, meşe birleşip bir ormanı oluşturabilir. Ama meşe meşe, orman ormandır. Birbirleri ile alışverişleri kimliklerini değiştirmez. Hilkat başka, firkat başka.

Meşeyi ormandan ayrı tutup ormanı küstürmeyelim: Ormanı görüp meşeyi unutmayalım. Ferdi cemaatten ayırmayalım, cemaatin ferde baskı yapmasına razı olmayalım.

Çan sesi ile ezan sesi bir mi?

Her iki sesle büyüyen her iki sesten bir şeyler kapar; ama her iki sesi aynı değer ve sevgi ile bağrına basamaz. Ya hilal, ya salip. Ya iman, ya küfür. Biraz ondan, biraz bundan, biraz şundan alınarak bir kimlik inşası zordur. Belki mümkün değildir. Belki de buna "kimliklerden bir kimlik" diyebiliriz. Ama o kişi tek ve biricik kalarak bunu yüceltmemeli, örnek göstermemeli. Belki de bunun ızdırabını yaşamaktadır. Hiçbir yere ait olamamak, hiçbir din kabul etmemek, hiçbir kültürü benimsememek, her birinden birer tutam alarak bir bulamaç yapmak matah değil. Başkaları tekkültürlü olmayı sana dayatmasın, sen de çokkültürlü olmayı başkalarına dayatma.

Hep şunu söyledim. Biz bir imparatorluk bakiyesiyiz. Çokkültürlülük denilen şeyi tanımış, tatmış, altı yüz yıl yaşamışız. Ama bu gavur-müslim ayrımını yok edememiş, etmemeli de. Bir arada barış içinde yaşamayı biliyoruz. Günümüz Türkiyesi dahi mini bir Osmanlı''dır. Devlet dağılırken can derdine düşenler (İslam olanlar) Hilafetin müşfik kanatları altına sığındı. Biz bir ekmek bulduk ise bunu muhacirler ile paylaştık. Bu Medine''den bu yana böyledir. Çerkez geldi, Gürcü geldi, Tatar geldi, Boşnak geldi, Arnavut geldi, Arap geldi, Kürt zaten kadimden beri buradaydı. Hepsini kucakladık, çünkü herşeyden önce "din kardeşi" idik. Biz zaten çokkültürlüyüz. Tereciye tere satmaya kimse yeltenmesin.

Din kültür değildir.

Dinin esas alındığı kültürler vardır.

Osmanlı minaresi ile Arap minaresi birbirine benzemez ama aynı kaynağın suyundan içer.

Günümüzde propagandası yapılan çokkültürlülüğün temelinde "küresel sermaye" var. Bu güç oyunbozanlık etmesinler diye milli olan her şeyi saf dışı bırakmayı hedef alır. Tıpkı Yahudilerin asker karşıtı olması gibi. Bizim olsun ama başkasının olmasın.

"Hoşgörü" kavramına karşı çıkılması da öyle. Efendim dibinde tahakküm varmış. Ancak güçlü olan ötekini "hoş görebilirmiş". Hadi canım sen de. Ahlak bize der ki "af adaletten üstündür". Öyle zayıflar var ki güçlünün arsızlığını hoş görebilir. Onun aymazlığını affedebilir. Ona nasihat edebilir. Çünkü güç takva sahibi olandadır. Elbette ki bu "kaba güç" değildir.

Almanya''da artık "Türkiye kökenli Alman sanatçılar" itibar görüyormuş. Sevsinler.

Yıllardır en ağır işlerini gördürmek üzere ülkelerine vagonlarla taşıdıkları gariban işçilerimizin çocuk ve torunlarına itibar ediyorlarmış. Onlar artık "Çok kimlikli bir Almancı profili" çiziyorlarmış.

Ne hoş.

Almanlar bizi seviyor.

Ta Birinci Cihan Harbi''nden beri.

O kadar seviyor ki, arada sırada sevgisini tutamayıp sevdiğini yakıyor veya kurşunluyor.

Sen zebun düşmüşsün adamdan iş istemişsin. Doğru. O bir işveren.

Ee, ne yapalım yani. Yerlere mi kapanalım.

Gönül şunu istiyor: Almanlar ülkemizi seviyor, medhiyesini yapıyor, hatta güney sahillerimize yerleşiyor.

Peki siz hiç Türkçe yazan ve Türkiye''de yaşayan bir Alman yazar-şair gördünüz mü? Keşke olsa da Türkler ona hak ettiği itibarı gösterse. Adamların bize transfer olan futbolcuları veya hocaları tenezzül edip Türkçe öğrenmiyor. Oysa bu konumda işveren biziz.

Muhabbet iki başlı olur arkadaş.

Sev beni, seveyim seni.

Alman seni bırakın sanatçı, adam yerine koymuyor; sen ona sürekli şapka çıkarıyorsun.

Bu naylon dolmaları yutmayız.

Kadirşinas bir milletiz ama mandepsiye basmayız.

Medeniyetimizle, tarihimizle, eserlerimizle, kimliğimizle, zaferlerimizle, onur duymayı, ondan ilham almayı, onu benimseyip sevmeyi neredeyse yasaklayacaklar.

"Kişi kendini bilmek gibi irfan olmaz".

Unutmayın.

12 yıl önce
Çokkültürlü
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Şiddeti, ‘kültür’ ile aşabiliriz