|
İstanbul Kanunu
İstanbul o kadar büyüdü ki, birkaç Avrupa ülkesini geçti. Tabii hem nüfus, hem alan olarak bu kadar büyüyen bir beldeyi yönetmek hayli zor. Bu zorluktan olacak ki, İstanbul'a “özel yönetim” tartışmaları zaman zaman gündeme gelmektedir.


Efendim Osmanlı zamanında da böyle olmuştur. Öyle herkes elini kolunu sallayarak İstanbul'a gelip yerleşemezdi.



Diyelim Rumeli'nden bir berber gelmiş, bir mahallede dükkân açmak istiyor. Önce mahalle halkına soruluyor “Bir berbere ihtiyacınız var mı?” “Yok” denirse, adama “Hadi sen geldiğin yere git” denilerek onu İstanbul'a almıyorlardı. “Evet bir berbere ihtiyacımız var” denirse, o zaman berberin ahlâkı, ailesi soruşturuluyor, kötü bir sicil çıkarsa adam yine geri gönderiliyordu. Adamın ahlâkı iyi ise bu defa mesleğinde nasıl diye imtihan ediliyor; ehliyeti ve liyakatı yerinde ise o berbere dükkân için izin veriliyor, adam mahalleye böylece yerleşiyordu.



Zamanında Sayın Tayyip Erdoğan böyle bir teklif yapmış özgürlükler engelleniyor, diye kıyamet kopmuştu.


Yine Osmanlı döneminde İstanbul üç idari bölgeye bölünmüştü. “Sur içi” dediğimiz nefsî İstanbul” Eyüp ve Üsküdar.



Şimdi hükümet bir “Yeni Anayasa” yapalım diye çabalıyor “İstanbul Kanunu” ertelenecektir. Lakin mutlaka yapılmalı.


Zaten bu kanunun nasıl yapılacağı, İstanbul'un nasıl yönetileceği zorlu bir mesai istiyor. Birçok mesele kangren olmuş durumda.

Yine de Kadir Başkan bu zorlu işin altından kalkıyor. Ne su darlığı çekiyoruz, ne sokaklar çöp kokuyor.


Aksine şehrin ana caddeleri, bulvarların ortaları yaz-kış birer çiçek bahçesi.


Bazı aklı kıt, güzellikten anlamayan, yontulmamış zevat bunu israf olarak yorumluyor, bu gibi sözleri ciddiye almamak lazımdır.



Önemli olan şudur: Aksaray'daki İSKİ binasını yıkıp yeşil alan yapmak; bunun tersi ise Boğaz'a Gökkafes dikmektir.


Atasözü tersine döndü: Yapmak kolay, yıkmak zor. Bakın Perşembepazarı'ndaki birkaç bina orada birer çürük diş gibi duruyor. Ötekileri yıktılar, bunlar neden duruyor?



Sayın Tayyip Erdoğan “Yüksek bina yapmayın” dedikçe sanki bu söz söylenmemiş gibi İstanbul bir gökdelen ormanına dönmektedir.


Bu gökdelenlerin bir kısmı meskun mahalde olduğundan, yüksek binalarla alçak eski binalar arasında tezat oluşuyor, estetik yoksulu melez bir yapı gözümüzü tırmalıyor.



İstanbul için ayrı ve önemli bir mesele de şudur: Bu şehrin hüviyetini nasıl oluşturacağız?


Bir sanayi şehri mi? Ticaret, finans merkezi mi? Kültür ve turizm cenneti mi? Yoksa bunların hepsi ve daha fazlası mı?


Bu günkü anlayış “bunların hepsi” yönünde gidiyor.



Yukarıdan beri anlatageldiğimiz meselelerin ötesinde, onlardan daha mühimi, şehrin dış görünüşü, mekânı vb. değil o şehrin sakinleridir. Onların hayat tarzı, kültürleri ve şehre neler kattıklarıdır. Yahut şehri nasıl yağmaladıkları. Bu ise başka bir yazının konusu.


#İstanbul Kanunu
#Osmanlı dönemi
8 yıl önce
İstanbul Kanunu
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Şiddeti, ‘kültür’ ile aşabiliriz