|
Nehirler, göller, ve kuşlar

OTİS TARDA



Sen beni en ziyade bu ovada görürdün



Uçunca yeşertirdin ve ölünce çürürdün



Tomafıl ve Detete devirmemişti seni;



Endamlı bir şah gibi yaş nadasta yürürdün.



Şimdi bir Amon Ra'sın, rezil ansiklopedi



Ele vermiyor senin güneş vurmuş gölgeni



Bu hurufat üstünde tünemiş olman hüzün,



Ve hüzün ovalarda tükenmiş görmek seni.



Süleyman Çobanoğlu

'nun bu şiiri “

Toy

” kuşunu anlatıyor. Boyu bir metrenin üzerinde on beş kiloya varan ağırlığı ile uçabilen en büyük kuştur.



Ben çocukken onu gördüm. Haşmetli bir havyan idi. Sabanın sürdüğü tarlaları dolaşır haşereleri toplardı.

Zamanla sayısı azaldı. Tek tük yere konanları bir marifet gibi avcılar vurdu. Dünyamızı toy'dan mahrum ettiler.



“Turna” da öyledir. Bazılarının boyu 1.40 m'yi bulur. Kuzeyden güneye göçerler “Telli Turna” adını alanların başında önden arkaya doğru uzanan bir tüy bulunur. Bu da gösterişli bir kuştur. Gökte katar katar uçar ve kendine has bir ses çıkarır.



Bu kuşun da nesli tükendi. Yanlış hatırlamıyorsam Muş'un Bulanık ilçesinde sulak bir alana göç mevsiminde sekiz on turna iniyormuş.



Folklorumuzda, türkülerimizde geniş yer tutar. Kendi gitti adı kaldı yadigar. Bu ve başka kuş türlerinin yok olmasında toprağa serpilen zehirli gübreler baş rolü oynamaktadır. Bu gübreler hem toprağı hem yağmurla yeraltına süzülen sular vasıtası ile içme suyunu bile zehirler.



İnsanoğlu işte. Gözünü kan bürümüş. Ne su dinliyor, toprak.



Bu ihtirasın körüklediği sanayi ile tabiat arasında asırlık bir savaş sürüp gidiyor. Bize ilkokulda maalesef insanın vahşi tabiatı nasıl yendiği, bir ilmi zafer olarak anlatıldı.



Şimdiki nesiller öğreniyorlar, ama nasıl? Ya biri ya öteki.

“Sürdürülebilir gelişme” bir aldatmacadan ibarettir. Gelişmiş ülkeler sera gazı üretimini kısıtlayan anlaşmaları dahi imzalamıyorlar. Bu vahşi sanayi hem insanı hem tabiatı tüketmeye devam ediyor.


Geçenlerde televizyonda bir belgesel izledim.



Afyonkarahisar'ın “

Eber Gölü

”nü anlatıyordu. Göl yekpare kamışlık. Kamış biçerek geçinenler var. Tüccar bunu alıp Avrupa'ya ihraç ediyormuş. İzolasyon maddesi olarak ilaçlanıp kullanılıyor. Bizde ise bildiğimiz ot yastık yapımında, semercilikte falan kullanılıyor.



Eskiden gölün suyu içilir halde imiş. Başı karlı dağlardan gelen temiz sularla besleniyor. O yıllarda 100-200 ton balık çıkarmış. En başta Turna. Şimdi balık azalmış. Sebep göle akan dereler. Bu dereler sanayi atıkları ve lağım taşıyor. Göl ne yapsın dayanamıyor. Suyun rengi karaya dönmüş, yazın kokuyormuş.



Ne yapmak lazım?



Haliç gibi gölü temizlemek lazım.



Göle atık bırakan sanayi tesislerine mutlaka arıtma yaptırmak lazım.



Bu şuna benziyor: Yeni yapılan yüksek apartımanlarla dolu bir semte her bina için garaj mecburiyeti getiriliyor ama apartımanı yapan müteahhit bir şekilde bunu savuşturuyor. Daire sahipleri arabalarını yola parketmek durumunda kalıyor.



Kanun koymak önemli değil, önemli olan o kanunun işlemesi.


Göllerimiz gibi ne yazık ki büyük nehirlerimizin kirliliği de can yakıyor. Bu sular ülkemizin kan damarlarıdır. Tarımda dahi kullanılmayacak kadar kirlenmiş bir nehre bakarken insanın gözleri yaşarıyor.



Sebep?



Yahu az bir zaman önce biz bu sularda yüzer, balık avlardık. Güzel olan ne varsa neden öldürüyoruz? Yazık! Sanayi ile tabitatın savaşında kaybeden hep tabiat oluyor.


Okyanusların altında dahi çöp dağları oluşmuş. Kıyamet yakın galiba.

#Süleyman Çobanoğlu
#Eber Gölü
#Toy
8 yıl önce
Nehirler, göller, ve kuşlar
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle