|
Vicdan
Yazıda, konuşmada, tartışmada dine inanmayan veya en azından dindar olmayanlar dinin emir ve yasaklarını ilgilendiren bir konu irdelendiğinde çıkış noktası bulamayınca “Bunu kişinin vicdanına bırakmak” lazım geldiğini söyler. (Bir de belki “kamu oyu” mânasına da alınabilecek, ama ondan daha mistik, daha kutsal “toplum, vicdanı” var ki; isteyen işine geldiği gibi kullanıyor. Nerden biliyorsun kardeşim toplum vicdanının ne diyeceğini?)

“Vicdan”ın bir mânası da zaten “din ve inanç”tır unutmayalım.

Lügatte şöyle geçiyor: “Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıya; iyilikten huzur, kötülükten azap duymasına iten duygu”.

Tarifi daha açık ve anlaşılır kılmak için kelimenin sıfat olarak kullanımına bakalım.

Mesela “vicdansız adam” denildiğinde şu anlaşılır: “Başkalarının hakkını gözetmeyen, âdil ve merhametli olmayan, insafsız, acımasız, kötü”.

Bu tarifin temelinde din ve ahlak vardır. Bazıları “ahlak” dememek için (Çünkü onun da temeli dine dayanıyor) “etik” derler. Felsefe profesörü Teoman Duralı'ya sordum: “Hocam ahlak ve etik” arasında bir fark var mı?” diye. Yoktur dedi. İlave etti: Ahlakın da temeli ilahidir.

Ancak en güzel tarifi rahmetli hocamız Nurettin Topçu yapmıştır: “Vicdan Cenab-ı Hakk'ın kalbimizdeki sesidir”.

Şimdi mübarek Ramazan ayındayız. Müslümanlar bu ayda feragat, merhamet, şefkat duyguları ile doluyor. Fakir-fukarayı görüp gözetmeye çalışıyor (Bu eylemi en iyisi bütün yıla yaymaktır).

Her fert elinden geldiğince muhtaçlara yardıma koşuyor. Bu iş dernekler ve vakıflar aracılığı ile de yapılıyor.

Belediyeler çadırları kuruyor. Çok söylendi ama bir kere daha tekrar edelim. Bu “çadır iftarları” veya “sokak iftarları” bir yarış, bir gösteriş şekline girmemeli. “Sen beş bin kişiye iftar verdin, ben on bin kişiye” gibi mânasız böbürlenmeler, Allah saklasın “riya”ya girebilir. Kişi sevap işlemek isterken günaha batar.

Ramazan yardım paketleri dağıtanlar da dikkatli olmalı. Ramazan'a da, yardıma da karşı olanlar koro halinde “İşte yine oy avcılığı başladı” diyecekler. Bir de ezberlenmiş bir klişe var: “Onlara balık vereceğine balık tutmayı öğret”. Doğru. Ama kardeşim adamın akşamdan sabaha çıkacak hali yok. Önce karnını doyuralım, sonra balık tutmasını öğretiriz.

Bazı alınlarından öptüğüm “kahramanlar” var. Bunlar dünyanın (özellikle fakir Afrika'nın) en tehlikeli bölgelerine kelle koltukta ulaşıp ora ahalisine şifa dağıtmaya gidiyorlar. Sayısız ameliyat yapan, ilaç dağıtan, umut dağıtan bu gençlere madalya verilmelidir.

Yardım dernekleri ve vakıflar arasında dayanışma olmalıdır. “Hayırda yarışmak” esastır, ama bu tehlikeli bir rekabete dönüşmemeli.

Bir başka husus şudur:

Defalarca söylendi, bir daha söyleyelim.

Ramazan bir ibadet ayıdır. İbadetlerin artırıldığı, kalplerin yumuşadığı, tevbenin zirve yaptığı bir aydır. Bir fırsattır.

Onu bir “eğlence” ayına çevirmeyelim. Eğlencenin, çocukları sevindirmenin dozunu iyi ayarlayalım. Elbette ki Müslüman güleryüzlü kişidir. Sevinmeyi, eğlenmeyi de bilir; kederi, üzüntüyü de. İkaz ettiğimiz nokta “ölçüyü kaçırmamak” olmalıdır. Ne tamamen riyazata giren, kendini dünyadan ırak tutan kişi ötekileri, ne de sahuru neşe içinde bekleyenler berikini kınamalı.

“Hoşgörü” kelimesi de yanlış mânalandırılıyor. Yani sanki güçlü olan zayıfı hoş görebilirmiş gibi. Yeri geldiğinde zayıf dahi güçlüyü hoşgörebilir. Bu “af”la ilgili bir sözdür.

Unutmayın “af adaletten üstündür”.

Kantarın topuzunu kaçırmayalım.
#Hoşgörü
#vicdan
#Nurettin Topçu
9 yıl önce
Vicdan
Seçimi bırak sahaya odaklan
İsrail yalnızlaşırken Starbucks’ın açıklayamadığı gerçek
Sîdî Ukbe Ulucamii Müslüman Batı dünyasındaki dini yapılarının atasıdır
Randevu sistemi, kamu iletişimi ve ötesi
Şiddeti, ‘kültür’ ile aşabiliriz