Dişimizi sıkıp acıya katlanmayı öğrenmeliyiz. Bu bizi güçlü kılar. Zoru gördüğümüzde tabanları yağlayıp kaçmaktan kurtarır.
Hele hele hiçbir şeyi umursamayan “Gırgır nesli” bu süreçten ders çıkarırsa, vicdan, vatan, merhamet, şefkat gibi konularda bayağı duyarlı olur. Aksi halde “Bana ne” deyip kaytarır. Bilmez ki, “Bana ne” demenin faydası yoktur, felaket zaman sonra senin de yakana yapışır.
Araştırma sonucu tartışma ve kavgacı tutumunu terkedip, barışçı serinkanlı olur. Ülkesinin ve halkının başına örülen çorapları daha iyi farkeder.
Geçmişte hata yapmışsa bir daha aynı tuzağa düşmez.
Haritaya baktığımız zaman Çin'in Uygur bölgesinden Fas'a kadar, Afrika'nın ortalarına kadar nerede Müslüman varsa onların kanı akıyor.
Üstelik birbirlerini kesiyorlar. Taşeron örgütler birer cinayet şebekesi gibi çalışıyor. Artık bunları biliyoruz.
Peki öteki Müslümanlar ne yapıyor? İçimizdeki bazı örgütler gibi Batı'nın tuzaklarına, yalanlarına yakalanmış çırpınıyor. Çırpındıkça etrafı kan gölüne çeviriyor.
Peki ne yapmak lazım?
Değil mi ki “Müslümanlar birbirinin kardeşidir”, kardeşin kardeşe sırf menfaat yüzünden düşman olması hangi Müslümanlığa sığar?
Sayın Kutlu söylediğin doğru ama zor. Başkaları bir yana daha dün Mısır'da olanları gördün. Doğru ama yenile yenile yenmeyi öğreneceğiz. Başka yolu yok. Kafamızı kuma gömmenin bir mânası yok. Ekmeğimizi bölüşmeyi öğrenirsek kimse çürük tekneler, patlak botlarla Batı'ya gitmek için denize açılmaz.
Bu sebeple “yasımızı tutmalıyız” diyorum.