|
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Refah

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 3''e karşı 4 oyla, Refah davasında Türkiye''yi haklı buldu. Söz konusu kararı yanlış yorumlamamak gerekiyor. Mahkeme, Refah Partisi''nin bir din devleti kuracağı varsayımına katıldığı için, böyle bir partiye örgütlenme özgürlüğü tanınamayacağı düşüncesini benimsedi.

Kıstaslar

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi''nin 10 ve 11''inci maddeleri, ifade özgürlüğünü ve örgütlenme özgürlüğünü ele alıyor. Sözleşme, bu özgürlüklerin bazı şartlarda (kamu düzeni, toprak bütünlüğü, genel ahlâk, milli güvenlik, suça teşvik vs) sınırlanabileceğini öngörüyor. Sınırlamada iki amaç güdülüyor: Biri, devletin ve kamunun menfaatinin korunması, diğeri başkalarının şöhret ve haklarının muhafazası.

Aslında, söz konusu sınırlar, bizim Anayasamızın 13''üncü maddesinin öngördüklerine benziyor. Ancak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, içtihadıyla, özgürlüklerin sınırlarının genişletilmesini sağlıyor. Hürriyetlerin sınırlanması için toprak bütünlüğü, milli güvenlik, genel ahlâk, kamu düzeni gibi meşru bir amaç güdülme gereğinin yanı sıra, meşru amaç ve ceza arasındaki ölçü de çok önemli. Amaç ile araç arasında, makul ve kabul edilebilir ölçünün aşılmaması, sınırlama ile, sağlanan yarar arasında hakkaniyete uygun bir denge bulunması gerekiyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sınırlayıcı tedbirin, ulaşılmak istenilen amacı gerçekleştirmeye elverişli, o amacı gerçekleştirmek açısından gerekli olup olmadığına bakıyor. Ayrıca, aynı amaca, başka yollarla, daha hafif cezalarla ulaşılıp ulaşılamayacağını inceliyor. Ölçü ve dengeye uygunluk denetiminde, özgürlüklerle, kamu yararı karşı karşıya geliyor; çatışan iki menfaat arasında denge kuruluyor.

Demokratik toplum gereği

Göz önüne alınan bir diğer kıstas da demokratik toplum gereklerine aykırı olmamak. Bu kavram, sözleşmenin dayanağını oluşturan ve hürriyetlerin gereksiz veyahut ölçüsüz bir şekilde sınırlandırılmamasını temin eden bir kavram olarak ortaya çıkıyor. Demokrasi, çoğulculuğu öngörür. Siyasi partiler de, demokratik çoğulculuk ilkesinin bir gereği olarak, çoğunluğa ters gelen görüşleri savunabilir; bu görüşleri halkın onayına sunabilir. Nitekim tam da bu sebeblerle, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Özgürlük ve Demokrasi Partisi''nin, Sosyalist Parti''nin, Türkiye Birleşik Komünist Partisi''nin, kapatılmasına karşı çıkmıştı.

Mahkeme''ye göre, örgütlenme özgürlüğü, düşünce özgürlüğünün tabiî bir sonucudur; basın ve toplantı hürriyeti gibi, örgütlenme özgürlüğü de, düşünce özgürlüğünün kullanım şekillerinden biridir.

Demek alınan kararın, (verilen cezanın) demokratik toplumun gereklerine uygun olması, (hürriyetlerin ve hakların özüne dokunmaması, acil ve zorlayıcı bir sosyal ihtiyacın kendini göstermesi) lâzım. Nitekim PKK eylemlerini kurtuluş mücadelesi olarak niteleyen Mehdi Zana davasında, Mahkeme, Türkiye''yi haklı bulurken, hem milli güvenlik ve toprak bütünlüğünün korunması gibi meşru bir amacı göz önüne almış, hem de, kamu güvenliğinin korunması gayesiyle sınırlama yapılmasında, demokratik toplum bakımından gereklilik olduğu sonucuna varmıştır. Çünkü, Güneydoğu''da yaygın şiddet eylemlerinin yaşandığı bir ortamda, toplum açısından bu sınırlama, zaruri bir ihtiyaca cevap vermektedir. Aynı zamanda sınırlamanın bir kanuna dayanması da şarttır.

Tartışmalı karar

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bence çok tartışma yaratacak bir karar almıştır. Refah Partisi''nin din devleti kuracağı iddiasına katılmıştır. Dinî kurallara dayalı bir devletin, özgürlükleri ve çoğulculuğu ortadan kaldıracağı inkâr edilemez. Anayasa Mahkemesi''nin bu iddiasını gerçek kabul ettikten sonra, demokrasinin muhafazası için, Refah Partisi''ni kapatma kararı da benimsenebilir.

Ama Refah Partisi''nin amacı bir İslâm devleti kurmak mıydı? Programından ve söyleminden böyle bir gayeye yöneldikleri anlaşılıyor muydu? Olayları yakından izleyen biri olarak, böyle bir amacın bulunmadığı kanaatindeyiz. Fakat, aşırıya kaçan bazı söylemler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''nde demek böyle bir kanaatin doğmasına yol açmıştır.

Fazilet''in durumu

Refah davası ile Fazilet davası karıştırılmamalı. Zira Fazilet''in odaktan kapatılması sadece başörtüsüne dayandırılmıştır. Halbuki özgürlüklerin genişletilmesi yolundaki talepler, laiklik karşıtı eylem ve söylemler olarak mütalâa edilemez.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''ne müracaat edildiği takdirde, Fazilet konusunda farklı bir karar çıkması kuvvetle muhtemeldir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı, Erbakan cephesinde büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Zaten, Fazilet''e göre, daha radikal bir çizgiyi benimseyeceği varsayılan Saadet Partisi, bu karar üzerine Batı karşıtı bir tavır içine girebilir. Bence bu yanlış olur.

Erbakan, kanaatimizce, bir kere daha haksızlığa uğradı. Acaba Meclis, eylülde, Anayasa''nın, partilerin kapatılmasına ilişkin maddesini elden geçirirken, Erbakan''ın yasağını da kaldırır mı?

Saadet ile Yeni Oluşum arasında denge kurmak, Tayyip Erdoğan''ın karşısına güçlü bir rakip dikmek için kaldırılabilir.

Gerekçe ne olursa olsun, Refah liderinin siyasete geri dönmesi, demokratik toplum gereklerine uygun düşecektir.

NOT: (Bu yazıyı kaleme alırken Reyhan Sınay''ın "İfade Hürriyeti ve Sınırları" kitabından yararlandım - Liberal Düşünce Topluluğu)

ETİBANK VE BİLGİN

Etibank''ın içini boşaltıp, nitelikli dolandırıcılık ve zimmet suçu işlediği iddia edilen Dinç Bilgin''in, dün yazdığımızın aksine, kolay kolay tahliye olamayacağı 6 No''lu DGM''nin kararıyla ortaya çıktı.

Yargıtay 5''inci Ceza Dairesi''nin, sadece çete suçlarının DGM kapsamında kalması, ek suçların Ağır Ceza mahkemelerinde yargılanması istikametinde verdiği karar, Yurtbank''ın eski sahibi Ali Balkaner''in tahliyesi ile neticelenmişti. Oysa, her off-shorezede ayrı ayrı dolandırıldığı için, Balkaner, binlerce yıldan yargılanıyordu. Ama Yurtbank davasının görüldüğü 5 No''lu DGM, sadece çete suçuna (TCK 313) bakabileceğini kabul etti. 313''e göre, -infazdan da faydalanınca- en fazla 1 yıl hapiste yatacak olan Ali Balkaner cezaevinden çıktı.

Buna mukabil 6 No''lu DGM''nin görüşü farklı. "Banka soyguncuları", DGM''de suç işlemek üzere teşekkül oluşturmaktan yargılanıyor. Siz dolandırıcılık, zimmet gibi ek suçları, Ağır Ceza mahkemelerine gönderirseniz, DGM, Ağır Ceza''nın kararını beklemek zorunda kalır. Dosya parçalanmış olur. Adil bir hüküm vermek zorlaşır.

Dinç Bilgin ve arkadaşları, dosya parçalanmadan, isnad edilen iddiaların hepsinden, 6 No''lu DGM''de yargılanacak; karar, temyiz mercii olan Yargıtay 8''inci Dairesi''ne gidecek.

8''inci Daire, DGM''nin yetkisiz olduğunu düşünürse, kararı bozabilir. O takdirde Ağır Ceza mahkemeleri devreye girer.

Kamu vicdanı rahatladı

İnanınız, böyle bir uygulama, kamu vicdanını daha fazla tatmin etti. Ağır bir soygun döneminden geçen Türkiye''de, medya patronlarının da işin içinde ya bizzat oldukları, ya da soygun eylemiyle yakından irtibatlı bulundukları düşünüldüğünde, tahliyenin, kamuoyuna aklanma gibi takdim edilmesi, Hazine''nin aleyhine olan ödeme planlarının, lehte gibi sunulması mümkündü.

Dinç Bilgin ve Cavit Çağlar kahramanlar (!) gibi hapisten çıkacaklar; üstelik, bir de mağdur oldukları havasını yayacaklardı.

Artık bu ümitler söndüğüne göre, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu''nun, yeni Bankalar Kanunu''ndaki yetkisine dayanarak, Sabah gazetesine el koymasının, en azından parayı kontrol edecek genel müdür atamasının zamanı gelmedi mi? Eğer gereği yapılmazsa, yarın öbürgün Fon yöneticileri yargıya hesap verme durumunda kalabilir. Uzun vadeli bir ödeme planından önce, Sabah grubu, üzerinde şaibe olmayan bir sermaye sahibine satılmalı. Böylece gazetenin bağımsızlığı ve fikir namusu da korunmalı. Reklâm ve satış gelirlerinde önemli kaçaklar meydana geldiği, paraların bir yerlere aktarıldığı duyumlarını alıyoruz.

Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu''nun, para kaçağını kontrol etmek üzere, hiçbir görevli atamaması büyük bir ihmal. Sanıkların aileleri, yurt içinde ve yurt dışında nasıl böyle geniş imkânlarla yaşıyor, lüks arabalardan inmiyor, hatta özel uçak bile kullanıyorlar? Üzerlerinde tedbir olması bir mânâ ifade etmez. Tahsilat hızlandırılmalı. İcra İflas Kanunu yerine, Amme Alacakları Tahsiline Dair Kanun neden tatbik edilmiyor?

23 yıl önce
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Refah
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!