|
Erdoğan ve meşruiyet tartışması
Bakıyoruz da gazeteler, halâ Tayyip Erdoğan'ı sorgulamaya devam ediyor. Hep Erdoğan ve arkadaşlarına karşı konuşan veya konuşabilecek isimler baştacı ediliyor. Meral Akşener veyahut Melih Gökçek, Kartel'in kanalları ve gazete sütunları kendilerine açılınca, "Bayram değil, seyran değil eniştem beni niçin öptü?" diye düşünmeliydiler. Ama onlar, kendilerine belirli bir kasıt ile açılan bu kollara hemen koşuverdiler.

Seçimler ve meşruiyet

Tayyip Erdoğan'ın Belediye Başkanlığı'na seçimi de sancılı olmuştu. Seçkinler ona karşıydı. Her televizyon programında sadece Erdoğan hırpalanıyordu. Ama pekalâ İstanbul, ondan memnun kaldı. Özellikle dar gelirli kesim lehine önemli çalışmalar gerçekleştirdi. Halâ İstanbul'un bir çok ilçesinde FP'li Belediye Başkanları var. Kimin hayatı değişti? İçkili gazinoların ruhsatı mı iptâl edildi?

Bu hücumları fazla mübalağa edip moral bozmamak gerektiğine inanıyoruz.

Tayyip Erdoğan ile ilgili bir meşruiyet sorunu yaşanıyor. Mesut Yılmaz'ın da ortaya attığı milli güvenlik kavramı içinde, kimileri açısından, halkın seçtiği mutlaka "meşru" kabul edilmiyor.

Harp Akademileri Komutanlığı'nın "Alçak yoğunluklu çatışmayı" tarif eden bir kitabı var. Kitapta şu cümlelere rastlıyoruz:

"Meşruiyet soyut bir kavramdır. Genel seçimler her zaman meşruiyeti yansıtmaz. Meşruiyet, otoritenin tam ve etkili olduğu ve makûl amaçlar için uygun kurumlar kullandığı varsayımından hareket eder..."

21 Ekim protokolü

Çoğumuz, 27 Mayıs darbesini takiben gidilen 1961 seçimlerinden önce, Silâhlı Kuvvetler Birliği diye bir cunta oluşturulduğunu hatırlıyoruz.

Bu cunta, 21 Ekim protokolünü imzaladı. Söz konusu protokole göre, "Türk Silâhlı Kuvvetleri, seçimden sonra gelecek yeni TBMM toplanmadan evvel, fiilen duruma müdahale edecekti. Böylece ihtilâl, milletin hakiki ve ehliyetli temsilcilerine tevdi edilecekti."

Protokolde aynen yukarıdaki cümlelere rastlanıyordu. Seçimleri kazanan partiler (Adalet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi) hoşa gitmemişti. Bir "meşruiyet" sorunu doğmuştu.

Zaten 1960 müdahalesi de "meşruiyetini kaybeden bir iktidara karşı direnme hakkını kullanan Türk milleti tarafından" gerçekleştirilmişti.

Tedbirler Kanunu

Bir başka örnek Tedbirler Kanunu'dur. Tedbirler Kanunu'nun resmi adı "Anayasa Nizamını, Milli Güvenlik ve Huzuru bozan fiiller hakkında kanun teklifi."

Bu kanun teklifi 2 Mart 1962'de Başbakan İsmet İnönü, AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal, CKMP Genel Başkanı Osman Bölükbaşı, YTP Genel Başkanı Ekrem Alican'ın imzası ile Adalet ve Anayasa Komisyonu'na veriliyor.

27 Mayıs'ın dümen suyunda gitmek için, parti liderlerinin benimsediği Tedbirler Kanunu şöyleydi:

"A) Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybettiği Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile de tesbit edilen Demokrat Parti iktidarına karşı direnme hakkını kullanarak, Türk milletinin gerçekleştirdiği 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni, söz, yazı, haber, resim, karikatür ve sair suretlerle yersiz, haksız veya gayrimeşru gösterenler veya üstü kapalı bile olsa, mâtufiyeti belli olacak şekilde böyle göstermeğe çalışanlar.

B) 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni zedeleyebilecek şekilde, Yüksek Adalet Divanı'nca verilmiş kararları kötüleyenler veya üstü kapalı bile olsa mâtufiyeti belli olacak şekilde kötülemeğe çalışanlar. Mahkûm edilenleri övenler, ilk, son veya infaz safhalarıyla ilgili resim, hatırat, röportaj yayınlayanlar veya beyanat verenler.

C) B bendinde sözü geçen mahkûmlara atfen, 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni zedeleyici mahiyette beyanat verenler veya basın yoluyla yayanlar veya alenen nakledenler.

D) 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni, yersiz, haksız veya gayrimeşru gösterecek surette, feshedilmiş Demokrat Parti iktidarını övenler veya müdafaa edenler.

E) Mensup oldukları partinin, feshedilmiş Demokrat Parti'nin devamı olduğunu ileri sürenler... bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılırlar."

Mahkemenin kararı

Daha sonra, Tedbirler Kanunu, aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'nin önüne geldi.

5. 3. 1962 tarihinde, Ankara 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi, Yeni Demokrat Parti Genel Başkanı Fuat Köprülü'nün hakkında açılan kamu davası dolayısıyla, Tedbirler Kanunu aleyhinde Anayasa Mahkemesi'ne müracaat etti.

Fuat Köprülü, siyasi af konusunda bir muhabirin sorusuna şöyle cevap vermişti: "Siyasi kanaatten dolayı kimseye ceza verilemeyeceğine göre, af, ancak bir haksızlığın tamiri olacaktır."

İşte bu cümleden ötürü, Tedbirler Kanunu'na muhalefetten, Köprülü aleyhine 1'inci Ağır Ceza'da dava açıldı.

Anayasa'ya aykırılık açısından kanunu inceleyen Anayasa Mahkemesi, Tedbirler Kanunu'nu düşünce hürriyetine aykırı bulmadığını belirtti:

"27 Mayıs Devrimi, Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybeden bir iktidara karşı yapılmış ve bu husus Anayasa'nın başlangıç bölümünde yer almıştır. Yüksek Adalet Divanı kararlarının kötülenmesi veya mahkûm edilen şahısların övülmesi, sonuç itibariyle 27 Mayıs Devrimi'nin meşruluğunu ve haklılığını inkâra yol açar. Bu devrimi, yani Türk milletinin meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnmesini, gayrimeşru ve yersiz göstermek, vatandaşları birbiri aleyhine tahrik ederek onlar arasında kin ve düşmanlık yaratan bir davranış teşkil etmektedir. Böyle bir davranışa cevaz verilmesi, milli huzurun ihlâline yol açar ve Anayasa'nın dayandığı temel ilkeleri tahrip etme sonucunu doğurur."

* * *

Anayasa Mahkemesi, yukarıdaki gerekçeye dayanarak, üye Ekrem Korkut'un karşı oyu ile, Tedbirler Kanunu'nun Anayasa'ya aykırı olmadığı kararını verdi.

Şimdi geriye doğru baktığımızda, meşruiyet tartışmasını yürütenlerin, gayrimeşru konumda olduklarını çok daha açık seçik görebiliyoruz. Hatalı olan Demokrat Partililer değil, düşünce hürriyetini hiçe sayarak, Tedbirler Kanunu'nu muhafaza etmeye yeltenenlerdir.

Veyahut, 21 Ekim protokolünü imzalayarak, seçimlerden çıkan TBMM'yi, halkın gerçek temsilcisi saymayanlardır.

Kim çağdışı?

Meclis'e, Türkiye İşçi Partisi'nden giren ve Demokratların affedilmesi istikametindeki Anayasa değişikliğine karşı çıkan Tarık Ziya Ekinci'nin sözleri, bakın, bugün, ne kadar çağdışı kalıyor:

"...Tedbirler Kanunu, çok partili demokratik hayatı ve cumhuriyeti himaye eden bir kanundu. Bu kanunun kaldırılmasıyla, 27 Mayıs'ın eleştirilmesi serbest olacaktır. 27 Mayıs'ın gayrimeşru olduğu, haksız ve mesnetsiz olduğu, bütün toplum katlarına telkin edilecek, bunun neticesi olarak Milli Birlik Komitesi Hükûmeti gayri meşru ilân edilecek. Tedbirler Kanunu'nun kaldırılmasından sonra, Demokratların affı, ikinci adımdır. 27 Mayıs'tan önceki düzene dönme mücadelesinin bir parçasıdır. 27 Mayıs haksız hale gelirse, 27 Mayıs'a istinad eden bugünkü 1961 Anayasası havada kalacak, meşruiyet temelini kaybedecektir."

* * *

Türkiye nerelerden geldi geçti... Politikadan da kimler geldi, kimler geçti. Hoş seda bırakanlar, meşruiyeti halkın tercihinde arayanlar oldu.

Bugün Tayyip Erdoğan'ı sözde "laiklik" adına sorgulayanlar, meşruiyet tartışması açanlar, tıpkı 27 Mayıs'ın ve diğer darbelerin failleri gibi, tarihin kendilerini mahkûm edeceğinin acaba farkında değiller mi?
#Recep Tayyip Erdoğan
#Tedbirler Kanunu
#21 Ekim protokolü
#Seçimler ve meşruiyet
#TBMM
23 yıl önce
Erdoğan ve meşruiyet tartışması
Gazze’den Mektup
Minimalizm üzerine
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı