|
ABD’ye yönelik tehditler mi çok Türkiye’ye yönelik tehditler mi?
Bir, İran ile nükleer müzakereleri yürüten P5+1 ülkeleri arasında anlaşmaya varıldı. İki, Avrupa ile Yunanistan anlaşmaya vardı. 86 milyar Avro karşılığında AB ve IMF Yunanistan'ı ele geçirdi. Üç, Türkiye ile ABD, Suriye'de bir tür mutabakata vardı. Ankara'nın 'güvenli bölge' kartını takiben yüksek Amerikan heyetinin ziyareti ertesinde askerî harekât masadan kalktı. Bir şey aldık. Ama ne?..

İran-Türkiye-Yunanistan… Bu bir “set"tir. 'Neye karşı' önemli soru ama önce
“set edildiklerini" görmek
gerekiyor. Çünkü yukarıya değil…

Az soğusun.

***

Dört yıldızlı General Joe Dunford'u şu an pek az kişi tanıyor ama aday gösterildiği ABD Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturursa ismini sık duyacağız…

Bu unvanı kazanma yolunda bir aşama da General Dunford'un ABD Senatosu Silahlı Kuvvetler Komitesi'ne dünyayı ve orduyu nasıl gördüğünü anlatmasıydı. Birleşik Devletler'e yönelik en kritik tehdidi nereden beklediğine ilişkin cümleleri şunlar; “Bize tehdit oluşturan bir ülkeden bahsetmemi isterseniz Rusya'yı işaret ederim. Amerikan ulusal güvenliğine yönelik en büyük tehdit Rusya'dır. Onlar, var olan en büyük tehdidi temsil ediyorlar." ('Incoming Joint Chiefs chairman calls Russia, China top threats', 09/07, Military Times. Cumartesi günü burada şunları okumuştunuz; “Çin mi daha güçlü, Rusya mı? Bu sorunun yanıtı hâlâ Rusya'dır. Bunu unutmamak gerekir. Çünkü 'dünyanın dengesi' demektir!")

Medya huyudur, “çarpıcı" yeri alır, “okur cazibesine" kapılmaktır, Dunford'un devam sözlerini atar; “Geceleri uykumu kaçıran şey, beklenmeyen bir duruma karşılık verebilme kabiliyetimiz. Her şey hesaba katıldığında kuvvetlerimiz, şu anda yaşadığımız zorlukların tümüyle başa çıkabilir. Ancak geriye kalan kudretimiz çok az".

Türkçesi; “Bize daha çok silah, asker ve para verin!.."

SİBER ARMAGEDDON

Yalnız başka bir durum var; her gün ABD'ye yönelik sayısız tehdit haberleri okuyoruz ama kısa süre önce hep bir başka tehdidin liste başı olarak yine ABD yetkililerinin ağzından ilan edildiğini unutuyoruz…

Örneğin, Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper daha Şubat ayında ABD Kongresi'ne ülkenin önündeki bir numaralı tehdidin “siber saldırılar" olduğunu söylemişti; “ABD ulusal ve ekonomik güvenliğine yapılan siber saldırılar, sıklık, çap, kapsam ve etkinin şiddeti açısından artış göstermektedir. Siber tehdit aktörlerinin çeşitliliği, saldırı yöntemi, hedef alınan sistem ve kurbanlar da artmaktadır. Siber tehdit ABD'ye yönelik küresel tehditlerin başında geliyor." ('James Clapper, intel chief: Cyber ranks highest on worldwide threats to U.S.', 26/02, The Washington Times.)

ABD yöneticilerinin ülkelerine yönelik tehditlerin ve bunları besleyen ülkelerin listesine kapılırsak, Türkiye'yi cennet saymak gerekir. Rusya, siber savaş, Çin, Kuzey Kore, kısa süre sonra bu listeden çıkarılabilir ama İran, IŞİD, El Kaide vb. örgütler… (Bunların hepsi Amerika'yı tehdit ediyor ama ne tesadüf ki çoğu ya da uzantıları bizim sınırımızda.)

SAVAŞI, SAVAŞ BİLE DURDURAMAZ

ABD dünyanın her yerinden hatta uzaydan bile yüksek tehdit algısına sahip olduğundan.. Küresel bir tarafa evrensel panik-atakları bulunduğundan.. Bir kısmını kendisi doğurup, büyüttüğünden.. Eh, bir kısmı da haklı kaygılar olduğundan…

Amerikan ulusal güvenlik çarkı dünyanın en büyük askeri mekanizmasını kontrol ediyor ve potansiyel saldırıların “hepsinin birden" durdurulması üzerine kurulu. Bu da dünyanın en büyük savaş sanayini yaratıyor!

“Ordunun; beklenmeyen ve sayısız alternatiflere sahip saldırılara karşı anında/misliyle karşılık verecek şekilde hazır tutulması hep yenilenmesi/yükseltilmesi gerekiyor."

İşte bu tahlil dünyanın tüm orduları ve savunma şirketleri tarafından sürekli ülke yöneticilerine duyurulur ve ardından da şu cümleler-burada ABD örneği üzerinden gidiyoruz-gelir…

“On yıl içerisinde neredeyse bir trilyon dolar keserek savunmamızı azaltacak tedbirsiz bütçe kesintileri sebebiyle kendimizi bu yetenekten mahrum bırakıyoruz. Ordu 40 bin kişilik bir azaltmaya gitti ve 450 bin'e küçüldü. Bu 1940'tan bu yana görülen en düşük seviyedir. Kara kuvvetleri komutanı daha fazla küçülemeyeceği ve yükümlülükleri ancak karşıladığı konusunda uyarıda bulundu. Şimdi 420 bine düşme ihtimali duruyor. Hava kuvvetleri de 315 bine düştü ki, 1947'de kurulmasından bu yana en düşük seviyedir. 300'ün üzerinde savaş gemisine ihtiyaç duyan donanmanın ise şu yalnızca 273 gemisi bulunuyor." ('What Is the Greatest Threat to U.S. National Security?', 12/07, The Commentary.)

Savunma şirketleri hep böyle ağlar. Oysa, ABD “deniz kuvvetlerinin" operasyonel savaş uçağı sayısı 3700'dür. Bu emsalsiz bir güçtür ve şu an eş-değer ülke olmadığı gibi, kombine savaş gücü açısından birden çok süper gücü dengelemektedir.

Yani ABD ordusu, Amerikan silah/savunma sanayiini destekleyecek kadar “mühimmat üretmek" zorunda. Daha önemlisi “tüketmek" zorunda!

Ne derseniz, şimdi biz de bir tehdit listesi yapsak mı?..

Sadece komşularımızı, içlerindeki unsurları, bizim iç tehditlerimizi, denizlerimizi sıralasak.. Hepsi birincil risk üreten ikinci, üçüncü halkalara hiç dokunmasak.. ABD'nin korkularının birkaç misli dert sıralamaz mıyız?

twitter.com/nedretersanel
#ABD
#İran ile nükleer müzakereler
#Ulusal İstihbarat Direktörü James Clapper
9 yıl önce
ABD’ye yönelik tehditler mi çok Türkiye’ye yönelik tehditler mi?
Filistin yorgunu
Orta yol doğru istikameti gerektirir
Korksak mı?!
Londra izlenimlerim, beklentiler ve riskler
Türkiye’nin enerjisi